xxx654
Rektör seçiminde Aysun Kayacı mantığı geçerli
Dün, rektör seçimlerini ve ardından cumhurbaşkanının yaptığı atamaları, "demokrasi" ölçütüyle değerlendirmenin niye yanlış olduğunu, "hizmet alan" konumundaki öğrenciler (ve hastalar) açısından anlatmaya çalıştım.
Bunun üzerine çok sayıda mesaj geldi. Üniversite çalışanları, rektör seçimlerinde yapılan "sınıf" ayrımına ve "elitizme" dikkat çekiyor.
Bunun üzerine çok sayıda mesaj geldi. Üniversite çalışanları, rektör seçimlerinde yapılan "sınıf" ayrımına ve "elitizme" dikkat çekiyor.
İşte birkaç mesaj:
- "Yazınız bir başka önemli gerçeği belirtmemiş: Rektörü sadece 'öğretim üyeleri' seçiyor. Yani: Yardımcı doçent, doçent ve profesörler. Buna karşılık okutman, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi ve uzman arkadaşların oy hakkı yok." (İsmail İ.)
Ara notu 1: Okurumuz ayrıca " oy hakkı olan " kadrolar ile " oy hakkı olmayan " kadroların bazen yemekhanelerine kadar ayrıldığını da belirtiyor.
- "Rektör seçiminde, öğretim görevlisi, uzman, okutman, asistan, araştırma görevlisi, müdürler ve geriye kalan tüm personel; doktorlar,
hemşirelere vs. oy kullanamaz. Yani kısaca üniversitede çalışanların yüzde 10'u oy kullanır. Peki, oy nasıl kullanılır? Oy hakkı olanlar, el yazıları ile bir kâğıda adayın adını ve soyadını yazarlar. Böylece rektör seçilen kişi, o el yazılarından kim kimin adamı tespit edebilir. Gerisi malum." ( Ali A. )
Not notu 2: Dün Prof. Toktamış Ateş'e rastladım. " Gerçekten de elinizle adayın adını mı yazıyorsunuz " diye sordum. Öyleymiş.
- "İdari/mali işlerdeki iktisat mezunu memurların, mediko sosyaldeki doktorların, üniversitede hastane varsa o hastanedeki doktorların, teknisyenlerin, yapı işlerindeki mimarın, inşaat mühendisinin, üniversite genel sekreterinin ve tüm kademelerdeki memurların rektör seçiminde oy kullanma hakkı yoktur." ( Ali E. )
Okurumuz şöyle devam etmiş:
"Durum 'dağdaki çobanla benim oyum bir olabilir mi' diyen Aysun Kayacı'nın mantığına benziyor: Rektör seçimlerinde de ' öğretim üyesi ile idari personelin oyu bir olmaz' mantığı var."
- "Yazınız bir başka önemli gerçeği belirtmemiş: Rektörü sadece 'öğretim üyeleri' seçiyor. Yani: Yardımcı doçent, doçent ve profesörler. Buna karşılık okutman, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi ve uzman arkadaşların oy hakkı yok." (İsmail İ.)
Ara notu 1: Okurumuz ayrıca " oy hakkı olan " kadrolar ile " oy hakkı olmayan " kadroların bazen yemekhanelerine kadar ayrıldığını da belirtiyor.
- "Rektör seçiminde, öğretim görevlisi, uzman, okutman, asistan, araştırma görevlisi, müdürler ve geriye kalan tüm personel; doktorlar,
hemşirelere vs. oy kullanamaz. Yani kısaca üniversitede çalışanların yüzde 10'u oy kullanır. Peki, oy nasıl kullanılır? Oy hakkı olanlar, el yazıları ile bir kâğıda adayın adını ve soyadını yazarlar. Böylece rektör seçilen kişi, o el yazılarından kim kimin adamı tespit edebilir. Gerisi malum." ( Ali A. )
Not notu 2: Dün Prof. Toktamış Ateş'e rastladım. " Gerçekten de elinizle adayın adını mı yazıyorsunuz " diye sordum. Öyleymiş.
- "İdari/mali işlerdeki iktisat mezunu memurların, mediko sosyaldeki doktorların, üniversitede hastane varsa o hastanedeki doktorların, teknisyenlerin, yapı işlerindeki mimarın, inşaat mühendisinin, üniversite genel sekreterinin ve tüm kademelerdeki memurların rektör seçiminde oy kullanma hakkı yoktur." ( Ali E. )
Okurumuz şöyle devam etmiş:
"Durum 'dağdaki çobanla benim oyum bir olabilir mi' diyen Aysun Kayacı'nın mantığına benziyor: Rektör seçimlerinde de ' öğretim üyesi ile idari personelin oyu bir olmaz' mantığı var."
İşte durum bu!
Ayrımcı, seçkinci, eşitsizlik üreten bir sisteme var karşımızda.
Dolayısıyla, " Cumhurbaşkanı birinci geleni niye atamadı, bu yapılan demokrasiye aykırı " diye bağırıp çağırmanın bir anlamı yok.
Cumhurbaşkanlarının bazı atamaları anti-demokratik de, sanki rektörün bu biçimde seçilmesi çok mu demokratik?
Bağırıp çağırmak yerine sistemi tekrar ele almak gerekiyor.
Dünkü yazıdan sonra, Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü, siyaset bilimi hocam Prof. Üstün Ergüder'den de mesaj aldım.
Şöyle diyor:
"Rektörün seçimle belirlendiği birçok Avrupa ülkesinde, rektörler genellikle senato veya sınırlı sayıda üyesi olan seçici kurullar tarafından görevlendiriliyor ve bu kurullarda muhakkak öğrenci ve idari personel temsilcileri bulunuyor.
Ayrıca rektör secimi Avrupa'da giderek terk edilen bir sistem: Bildiğim kadarıyla Yunanistan, Türkiye ve İtalya en aykırı örnekler."
Ayrımcı, seçkinci, eşitsizlik üreten bir sisteme var karşımızda.
Dolayısıyla, " Cumhurbaşkanı birinci geleni niye atamadı, bu yapılan demokrasiye aykırı " diye bağırıp çağırmanın bir anlamı yok.
Cumhurbaşkanlarının bazı atamaları anti-demokratik de, sanki rektörün bu biçimde seçilmesi çok mu demokratik?
Bağırıp çağırmak yerine sistemi tekrar ele almak gerekiyor.
Dünkü yazıdan sonra, Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü, siyaset bilimi hocam Prof. Üstün Ergüder'den de mesaj aldım.
Şöyle diyor:
"Rektörün seçimle belirlendiği birçok Avrupa ülkesinde, rektörler genellikle senato veya sınırlı sayıda üyesi olan seçici kurullar tarafından görevlendiriliyor ve bu kurullarda muhakkak öğrenci ve idari personel temsilcileri bulunuyor.
Ayrıca rektör secimi Avrupa'da giderek terk edilen bir sistem: Bildiğim kadarıyla Yunanistan, Türkiye ve İtalya en aykırı örnekler."
Konuyu tartışalım: Senato ya da seçiciler kurulu ya da başka bir model. Neticede bu işleyişi değiştirmek gerek.
Çünkü mevcut sistem mantığı gereği; gerilim, yolsuzluk ve kayırma üretiyor.
Tabii bundan nemalananların var güçleriyle direneceklerini de bilelim.
Unutmadan: Direnirken, " Avantama dokunma " diyemeyecekleri için, " Ata'ma dokunma " diyecekler.
Çünkü mevcut sistem mantığı gereği; gerilim, yolsuzluk ve kayırma üretiyor.
Tabii bundan nemalananların var güçleriyle direneceklerini de bilelim.
Unutmadan: Direnirken, " Avantama dokunma " diyemeyecekleri için, " Ata'ma dokunma " diyecekler.