Erol BATTAL
Referandum Bütün Sistem Mağdurlarının Meselesidir
Anayasa nedir, yasalar ne işe yarar, nasıl yapılır, kimleri ne şekilde etkiler, nasıl kullanılır, iyi yasalar hangileridir; kötü, çağdışı kalmış yasalardan nasıl kurtuluruz gibi sorularla ilgili yıllardır sayısız yazılar yazıldı, yüzlerce tartışma yapıldı. Bu sebeple, insanların bu ve benzeri sorularla ilgili yeni bilgilere, yeni yorumlamalara çok da ihtiyacı yok. Bu soru ve tartışmalardan hareketle de her dönemde birçok yasa çıkarılmakta, bir o kadarı yürürlükten kaldırılmakta, hatta çeşitli zamanlarda Anayasa değişikliklerine de gidilmektedir. Ancak bütün bu yeni yasalara, hatta Anayasa değişikliklerine bunlarla ilgili yazılan bütün yazılara, söylenen bütün sözlere, atılan bütün siyasal nutuklara rağmen ülkede Anayasa’dan, yasalardan kaynaklanan sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. İşte meselenin en önemli noktası burasıdır. Anayasa ya da yasalar nedeniyle yaşandığı sanılan sorunların kaynağı gerçekten Anayasa ya da yasalar mı? Bu sorulara cevap bulabilmek için 28 Şubat süreciyle birlikte özellikle dindar, muhafazakâr insanlar için yakıcı sonuçlar doğuran davalara bakmak gerekmektedir. Aslında davaların hepsine tek tek bakmaktan ziyade sonuçlarına bakmak bile yukarıdaki soruya cevap vermeye yetmektedir. Refah Partisi’nin Kapatılma Davası’nda da, Fazilet Partisi Davası’nda da, Başörtüsü Davası’nda da (411 milletvekilinin oyuyla kabul edilen Anayasa değişikliği), 367 Davası’nda da, AK Parti Kapatılma Davası’nda da davaların sonuçları; davaların açıldığı ilk andan itibaren herkes tarafından bilinmekteydi. Bu sonuçların bilinmesi, herkesin hukuku, yasaları bilmesiyle ilintili değildi. Sonuçlar, karar vericilerin kimliklerine bakılarak tahmin edilebiliyor. Yani Turgut Özal’ın atadığı Yüksek Mahkeme üyelerinin hangi dava olursa olsun, vereceği karar da, Ahmet Necdet Sezer’in ve Süleyman Demirel’in atadığı üyelerin hangi dava olursa olsun ve hangi hukuki zemin üzerine oturursa otursun, vereceği kararlar değişmiyor, aynı oluyor. Yani Anayasa’ya ve onun çizdiği çerçeveye bağlı kalmadan Anayasa Mahkemesi üyelerini atayan Cumhurbaşkanı’nın siyasal kimliği neyse, verilen kararların rengi de o yönde oluyor. Bu nedenle de ülkede hukuk bilen, bilmeyen herkes özellikle siyasal yönü olan davaların sonucunu baştan biliyor ve dava açılır açılmaz da sonuç için “karar 9’a 2 çıkacak” diyebiliyor. Durum bu olunca, Anayasa’nın bir anlamı kalmıyor, hatta Anayasa ortadan kaldırılıp sadece mahkeme üyelerinin varlığı sonucu belirliyor. Kısaca ülkede bir Anayasa’nın varlığından bahsetmek mümkün değildir. Bu ülkede var ve cari olan Anayasa değil; Anayasa Mahkemesi’nin üyeleridir. Bu durum sadece Anayasa Mahkemesi ve onun kararlarıyla da sınırlı değildir. Ülkedeki bütün yüksek mahkemelerde durum aynıdır. Danıştay kararlarında da, Yargıtay kararlarında da aynı durumu gözlemlemekteyiz. Hatta özellikle Ergenekon Davası’yla birlikte biz şunu daha açık şekilde görmeye başladık ki, bu tür mahkeme heyetlerine bağlı kararlar, bütün yerel mahkemeler için de geçerlidir. Hakimin vicdani kanaati adı altında, birçok hukuksuzluğa imza atılıp insanların hayatı karartılabiliyor. Ve bizler yanlış kararların sorumlusu olarak da sadece o kararı veren mahkemeyi biliyoruz. O mahkemelerin çeşitli ideolojik ve maddi çıkarlar karşılığı ayarlanmış mahkemeler olduğunu, yukarıda bahsettiğim Ergenekon Davası’yla öğrendik. Kamuoyu HSYK’nın ne olduğunu ve gücünü ancak bu davayla birlikte öğrenebildi. İşte 12 Eylül’de referanduma sunulan Anayasa değişikliğinin önemi de buradan gelmektedir. Bütün çırpınmalar, bütün çirkeflikler, şu an gerçekleşen terör olayları, karmaşa ortamları oluşturma çabaları bunun içindir. Davalara göre mahkeme heyetlerinin oluşturulması ve bunun beş kişi marifetiyle yapılıyor olması. Ve bu mekanizmanın bir kısır döngü etrafında yürütülmesidir. Danıştay, Yargıtay, HSYK üyelerini seçiyor; HSYK, onları. Ve de yerel mahkemeler bu döngü tarafından oluşturuluyor. Sonrasında da bütün bir ülke adaletin yokluğundan, hukuksuzluktan yakınıyor. Bu ülkede hukukun üstün olmasını arzulayanların, adaleti önemseyenlerin tamamının önem vermesi, destek olması gereken bir çabadır bu. Anayasa değişikliği, sadece AK Parti’nin meselesi değildir. Bu değişikliğin gerçekleşmesi için çaba harcayanlar, sadece AK Partililer olmamalıdır. Ülkesini seven, bu ülkede güzel işlerin de yapılmasını arzulayan, hukukun üstünlüğüne inanan, adaletin tesisini isteyen, özgürlüğün bütün insanlar için olmasını arzulayan, gerçek bir iktidar değişikliğini arzu eden herkes referandumda üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. 80 yılda milletin önüne ilk kez böyle bir fırsat çıkmıştır. Bu fırsat en iyi şekilde değerlendirilmelidir. Armudun sapı, üzümün çöpü denilecek zaman değildir. Şahsi kinlerimiz, kuyruk acılarımız, insafımızın ve vicdanımızın önüne geçmemelidir. AK Parti’ye karşı olmak için; vicdanını rafa kaldırıp bu çabayla ilgili eksiklerden hareketle söz söyleyenler, bu ülke gerçeklerini ya bilmiyorlar ya da şahsi hınçları nedeniyle görmezden geliyorlar. Bu tip kişilerin söylemlerine fırsat vermemeli, kendilerine verdiğimiz değeri sömürmelerine fırsat tanımamalıyız. Bu ülkede güzel işlerin olmasını istiyorsak, üzerimize düşeni yerine getirmeliyiz. Halkımızın gerçek düşüncesinin ortaya çıkmasını sağlamak için gerekirse ev ev, köy köy, kahve kahve dolaşmalı, bu güzel çabaya destek olmalı, özlenen güzelliklerin kapısını aralamalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.