xxx23
Pek değişmiyor
‘Perşembe günkü ‘Demokratlar ne yapmalı?’ başlıklı yazımızda şöyle yazıyorduk: Gerçekten de, Türkiye’de özellikle ‘kentli hanımlar’, ‘demokrasi’ ile ‘Kemalizm’ arasındaki kalın çizgileri dikkate almıyor.
Bir ‘din devleti’ tehlikesinden herkes gibi çok rahatsız oluyorlar ama bunu önlemeye yönelik bir ‘demokratik örgütlenme’ oluşturmak yerine ‘zabıtaya’ yakın duruyorlar.
Hálbuki ‘din devleti’ tehlikesi kadar, bu tehlikeyi azdıran mevcut sistemin ‘demokratik ilkelerden’ kopukluğuna da muhalefet etseler, sorunlar çok daha çabuk çözümlenebilecek.
Ne var ki, tek parti diktatörlüğünün tüm mevzuatını ve ruhunu taşıyan Türkiye’de ‘demokrasi kültürü’ edinmek hiç de kolay değil.
* * *
Sonra da ‘demokratlar ne yapmalı?’ sorusunu sormuş, şöyle cevap vermiştik:
Hem iktidarını yitirmiş bu koalisyondan, hem de askeri cumhuriyet mantığından nasıl kurtulmalı?
Galiba bunun pusulası ‘Susurluk Skandalı’.
... Demokratlar için, ‘din devleti’ tehlikesi neyse ‘Susurluk tehlikesi’ de o...
Ama ‘rejim’ onu unutturuverdi.
* * *
Şimdi Refahyol’dan kurtulmayı arzulayan ama ‘askeri darbe’ tuzağına da düşmek istemeyenler, kendilerine bir ‘mütercim’ bulmuş gibiler...
Özgürlük ve Dayanışma Partisi, bu Pazar Sultanahmet’te saat 13’de ‘Ne Refahyol, ne hazırol’ sloganıyla bir miting düzenliyor...
Önceki gün gazetelerin seri ilanları arasına sıkıştırılmış duyurular vardı:
‘Meydanı boş bırakma, ışığını al da gel...’
‘Yurttaş konuşunca silahlar susar...’
Daha kocaman bir ilan ise çağrıyı iyice renklendiriyordu:
‘Sultanahmet Meydanı’nda bu kez, Türkiye’nin aydınlıktan, demokrasiden, özgürlükten yana yurttaşları buluşuyor.
Çoluğunuzu, çocuğunuzu, eşinizi dostunuzu, sokağınızı mahallenizi, beyninizi yüreğinizi, çiçeğinizi, rozetinizi, aynanızı, Susurluk Zırıltı’nızı alın da gelin.
... Meydanı boş bırakmayın.’
* * *
ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras da, ‘Türkiye’de Meclis’in tıkandığını, hükümetin işlevini yitirdiğini ve ordunun MGK aracılığıyla iktidar olduğunu’ hatırlatıp, şöyle diyor:
‘Biz bu nedenler yüzünden hükümetin istifa etmesini, Meclis’in basiret göstererek erken, adil ve demokratik bir genel seçim kararı almasını, politik alanda askeri vesayeti bir an önce sona erdirecek adımların atılmasını istiyoruz.’
* * *
Pazar günkü miting, Türkiye’de ‘şeriat ve darbe’ ikileminde boğulup kalmak istemeyen tüm ‘demokratlara’ seslerini duyurma imkánı veriyor...
Mitinge ‘kentli hanımların’ katılım oranı, çağdan iyice kopmuş, sığlaşmış, düzeysizleşmiş Türk siyaset kurumunun ve köhnemiş sisteminin demokratik bir yapıya kavuşma olanağını da belirleyecek.
Kadınlar kendi ‘yaşam biçimlerine’ bir tehdit olarak gördükleri ‘din devleti’ tehlikesine karşı haliyle çok hassaslar, ama ‘beyinsel özgürlükleri’ kısıtlayan ‘militer yaklaşıma’ aynı derecede tavır almıyorlar.
Refah seçimle iktidara gelince Anıtkabir’e yürüyorlar ama bir doçent kitabından dolayı hapse girince buna aldırmıyorlar.
Hálbuki yaşam biçimi kadar düşünce özgürlüğü de bireyler için hayati önem taşıyor.
* * *
Türkiye, geleneğinin kötü bir mirası olan ‘Kuyucu Murat Paşa’ yöntemlerinden medet umuyor. Ama bu mantık hiç bir sorunu kalıcı çözümlere ulaştırmıyor.
Güneydoğu’daki başkaldırıların haddi hesabı yok. Cumhuriyet tarihindeki ayaklanmaların sayısı otuza ulaşıyor. Ama Ankara buna demokratik çözümler üretmiyor. Eski yöntemlerini uyguluyor.
Müslümanlık sorunu da aynı. Biz Müslümanlığın ‘kültürel’ ve ‘sosyolojik’ boyutunu görmezden gelerek nereye varabiliriz ki...
Bunlar yetmiş yıl önce Cumhuriyet’in başlangıcında da ‘tehlike’ olarak görülüyordu, şimdi de...
Anlaşılıyor ki bu yöntem toplumsal bir barış sağlamıyor, yalnızca ‘tehlikeleri’ besleyip, büyütüyor.
* * *
Yarınki miting, sorunları ‘özgürlükleri kısarak’ değil, demokrasiyi çağdaş boyutlarda uygulayarak çözmek isteyenleri birleştirecek...
Yarınki miting, ‘şeriat ve darbe’ ikilemini, ‘demokratikleşerek aşacağımıza’ inananları bir araya getirecek...
Yarınki miting, ‘laiklik’ kadar ‘Susurluk rezaletinin’ de bir ‘rejim sorunu’ olduğuna inananları ağırlayacak...
Ve özellikle çözümü ‘demokraside’ bulan, Türkiye’de din devleti kadar garnizon mantığından da sıkılmış ve bunalmış kadınlarımıza kendilerini ifade imkánı verecek...
Yarın ki miting, ‘demokratlar’ için bir soluklanma... Hele bir de ‘din devleti tehlikesinden’ tedirgin olup, demokratik örgütlenme yerine ‘zabıtaya’ yakın durmayı yeğleyen ‘kentli hanımlarımız da’ buna katılarak olayları aşmanın tek yolunun ‘demokrasi’ olduğu inancını pekiştirirlerse, değme gitsin...’
* * *
‘Hanımlar yarın Sultanahmet’e geliyor musunuz?’ tam günü gününe 12 yıl önce ‘24 Mayıs 1997’ tarihinde, o zamanki ‘darbeye karşıyız’ deyip, ‘seçilmişlere’ karşı ‘askeriye çelengi’ alkışlayanlara, muhalefet etmenin ‘demokratik yollarını’ anımsatmak için yazmışım.
Ama geçenlerde de söyledim, demokrasi kültürü edinmek zor zanaat.
Aradan 12 yıl geçse de döne döne aynı yerde bina okuyanlar hep var.
Bir ‘din devleti’ tehlikesinden herkes gibi çok rahatsız oluyorlar ama bunu önlemeye yönelik bir ‘demokratik örgütlenme’ oluşturmak yerine ‘zabıtaya’ yakın duruyorlar.
Hálbuki ‘din devleti’ tehlikesi kadar, bu tehlikeyi azdıran mevcut sistemin ‘demokratik ilkelerden’ kopukluğuna da muhalefet etseler, sorunlar çok daha çabuk çözümlenebilecek.
Ne var ki, tek parti diktatörlüğünün tüm mevzuatını ve ruhunu taşıyan Türkiye’de ‘demokrasi kültürü’ edinmek hiç de kolay değil.
* * *
Sonra da ‘demokratlar ne yapmalı?’ sorusunu sormuş, şöyle cevap vermiştik:
Hem iktidarını yitirmiş bu koalisyondan, hem de askeri cumhuriyet mantığından nasıl kurtulmalı?
Galiba bunun pusulası ‘Susurluk Skandalı’.
... Demokratlar için, ‘din devleti’ tehlikesi neyse ‘Susurluk tehlikesi’ de o...
Ama ‘rejim’ onu unutturuverdi.
* * *
Şimdi Refahyol’dan kurtulmayı arzulayan ama ‘askeri darbe’ tuzağına da düşmek istemeyenler, kendilerine bir ‘mütercim’ bulmuş gibiler...
Özgürlük ve Dayanışma Partisi, bu Pazar Sultanahmet’te saat 13’de ‘Ne Refahyol, ne hazırol’ sloganıyla bir miting düzenliyor...
Önceki gün gazetelerin seri ilanları arasına sıkıştırılmış duyurular vardı:
‘Meydanı boş bırakma, ışığını al da gel...’
‘Yurttaş konuşunca silahlar susar...’
Daha kocaman bir ilan ise çağrıyı iyice renklendiriyordu:
‘Sultanahmet Meydanı’nda bu kez, Türkiye’nin aydınlıktan, demokrasiden, özgürlükten yana yurttaşları buluşuyor.
Çoluğunuzu, çocuğunuzu, eşinizi dostunuzu, sokağınızı mahallenizi, beyninizi yüreğinizi, çiçeğinizi, rozetinizi, aynanızı, Susurluk Zırıltı’nızı alın da gelin.
... Meydanı boş bırakmayın.’
* * *
ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras da, ‘Türkiye’de Meclis’in tıkandığını, hükümetin işlevini yitirdiğini ve ordunun MGK aracılığıyla iktidar olduğunu’ hatırlatıp, şöyle diyor:
‘Biz bu nedenler yüzünden hükümetin istifa etmesini, Meclis’in basiret göstererek erken, adil ve demokratik bir genel seçim kararı almasını, politik alanda askeri vesayeti bir an önce sona erdirecek adımların atılmasını istiyoruz.’
* * *
Pazar günkü miting, Türkiye’de ‘şeriat ve darbe’ ikileminde boğulup kalmak istemeyen tüm ‘demokratlara’ seslerini duyurma imkánı veriyor...
Mitinge ‘kentli hanımların’ katılım oranı, çağdan iyice kopmuş, sığlaşmış, düzeysizleşmiş Türk siyaset kurumunun ve köhnemiş sisteminin demokratik bir yapıya kavuşma olanağını da belirleyecek.
Kadınlar kendi ‘yaşam biçimlerine’ bir tehdit olarak gördükleri ‘din devleti’ tehlikesine karşı haliyle çok hassaslar, ama ‘beyinsel özgürlükleri’ kısıtlayan ‘militer yaklaşıma’ aynı derecede tavır almıyorlar.
Refah seçimle iktidara gelince Anıtkabir’e yürüyorlar ama bir doçent kitabından dolayı hapse girince buna aldırmıyorlar.
Hálbuki yaşam biçimi kadar düşünce özgürlüğü de bireyler için hayati önem taşıyor.
* * *
Türkiye, geleneğinin kötü bir mirası olan ‘Kuyucu Murat Paşa’ yöntemlerinden medet umuyor. Ama bu mantık hiç bir sorunu kalıcı çözümlere ulaştırmıyor.
Güneydoğu’daki başkaldırıların haddi hesabı yok. Cumhuriyet tarihindeki ayaklanmaların sayısı otuza ulaşıyor. Ama Ankara buna demokratik çözümler üretmiyor. Eski yöntemlerini uyguluyor.
Müslümanlık sorunu da aynı. Biz Müslümanlığın ‘kültürel’ ve ‘sosyolojik’ boyutunu görmezden gelerek nereye varabiliriz ki...
Bunlar yetmiş yıl önce Cumhuriyet’in başlangıcında da ‘tehlike’ olarak görülüyordu, şimdi de...
Anlaşılıyor ki bu yöntem toplumsal bir barış sağlamıyor, yalnızca ‘tehlikeleri’ besleyip, büyütüyor.
* * *
Yarınki miting, sorunları ‘özgürlükleri kısarak’ değil, demokrasiyi çağdaş boyutlarda uygulayarak çözmek isteyenleri birleştirecek...
Yarınki miting, ‘şeriat ve darbe’ ikilemini, ‘demokratikleşerek aşacağımıza’ inananları bir araya getirecek...
Yarınki miting, ‘laiklik’ kadar ‘Susurluk rezaletinin’ de bir ‘rejim sorunu’ olduğuna inananları ağırlayacak...
Ve özellikle çözümü ‘demokraside’ bulan, Türkiye’de din devleti kadar garnizon mantığından da sıkılmış ve bunalmış kadınlarımıza kendilerini ifade imkánı verecek...
Yarın ki miting, ‘demokratlar’ için bir soluklanma... Hele bir de ‘din devleti tehlikesinden’ tedirgin olup, demokratik örgütlenme yerine ‘zabıtaya’ yakın durmayı yeğleyen ‘kentli hanımlarımız da’ buna katılarak olayları aşmanın tek yolunun ‘demokrasi’ olduğu inancını pekiştirirlerse, değme gitsin...’
* * *
‘Hanımlar yarın Sultanahmet’e geliyor musunuz?’ tam günü gününe 12 yıl önce ‘24 Mayıs 1997’ tarihinde, o zamanki ‘darbeye karşıyız’ deyip, ‘seçilmişlere’ karşı ‘askeriye çelengi’ alkışlayanlara, muhalefet etmenin ‘demokratik yollarını’ anımsatmak için yazmışım.
Ama geçenlerde de söyledim, demokrasi kültürü edinmek zor zanaat.
Aradan 12 yıl geçse de döne döne aynı yerde bina okuyanlar hep var.