xxxx69
Kâmil Yeşil için
Bir önceki yazımızda, mesuliyet hissi olmayan insanlardan bahsetmiştik. Bugün ise mesuliyet hissi taşıyan şahsiyetlerimizden birine işaret edelim.
Şahsiyet kelimesini özellikle kullandım. Bu kavramı, ısrarlı bir şekilde gündemde tutmak gerekiyor.
Yazımızın kahramanı Kâmil Yeşil...
1963 Aydın doğumlu Kâmil Yeşil'in yayınlanmış altı hikâye kitabı var: Ankebût, Balın Tuzu Eksik, Kayıp Dilin Öyküleri, Tamir Görmüş Aşk, Kurban Çiftliği ve Özet Yaşamaklar.
Eser vermek, aynı zamanda ortaya bir şahsiyet koymak demektir. Bunun ne anlama geldiğini, Kâmil Yeşil'de fazlasıyla görürüz.
İnsanları tanıdıkça, kiminin altını, kiminin de üstünü çizersiniz.
Kâmil Yeşil'i önce eserleriyle tanıdım. Sonra mektuplaşmalar, telefon görüşmeleri, bir kere dünya gözüyle görme imkânı, dergi ve kitap projeleri, ortak işler... Bir de baktım ki, on beş yıl geride kalmış.
İki kalp arasındaki güzel, temiz ve bereketli on beş yıl...
Evet, Kâmil Yeşil Ağabey'i sadece bir kere görme imkânım oldu. O Ankara'da, biz ise İstanbul'dayız. Buna rağmen, onunla her daim berabermişim gibi. Geçen gün, bir topluluk içinde, "Kâmil Ağabey'i bir kez görmüşlüğüm var" deyince, kimse inanmak istemedi. Hatta arkadaşlardan bir tanesi, "Sizin haftada birkaç kez yüz yüze görüştüğünüzü düşünüyordum" dedi. Ne kadar güzel...
Kalbî yakınlık ve ruh akrabalığı bu olsa gerek...
Kâmil Yeşil, şiire de, hikâyeye de "dava" gözüyle bakanlardan. Yüksek bir din şuuruna sahip, fakat eserlerinde bunu vaaz etmiyor. Gazete yazılarını ise hesap makinesiyle değil, kalemiyle yazıyor. Yani makineye değil, vicdanına bağlı bir hayat yaşıyor.
İstikrar, istikamet, temiz kalp, salih amel gibi aranan bütün güzel özellikleri onda buluruz.
Zekâ ile ahlakı beraber görmek ister.
Çıktığı yolun adı, "Uzun bir dürüstlük"tür. Bu yüzden, bizim için adeta "salık ocağı"dır.
Behçet Necatigil'in "Az görün, çok görürler" nasihatine sıkı sıkaya bağlıdır. Öyle her yerde göremezsiniz onu.
İsmet Özel, "Dünyaya alışan şiir yazamaz" diyor. Bence bu, hikâye için de geçerli.
Geçen gün, bir çiçekçinin camında şöyle bir yazı gördüm: "Canlı gül bulunur."
Kâmil Ağabey'in yazdığı hikâyeler, işte böyle bir şey: Bir yandan gülün canlı olduğunu bilir; bir yandan da vitrinlerini plastik çiçekçilerle dolduran dükkân sahiplerini eleştirir.
Yazdıkları, bir bakıma, direniş hikâyeleridir. Modern çağın getirdiği olumsuzluklara karşı adeta savaş açmıştır.
Onunla aynı çağda yaşıyor ve yazıyor olmak, bana kıvanç veriyor.