Ayhan Nuri YILMAZ

Ayhan Nuri YILMAZ

ÖZÜR VE KABAHAT

ÖZÜR VE KABAHAT

Ölmüş birinden özür dilemenin etkisi nedir hiç düşündünüz mü? Ya da kendine yapılan kötülüğü hatırlamayacak kadar kimlik kaybına uğramış birine kimliğini iade etmeye kalkmanın etkisi ne olur diye aklınızdan gecti mi? Doğrusu ben bugün televizyonda Başbakan Harper"ı seyrederken düşündüm bütün bunları.

 

Zira ilginç bir tören vardı bugün Kanada parlemantosunda. Başbakan davetli bir kaç Kızılderili lideri önünde bir özür konuşması yaptı. Uygar ve düşünceli bir adam görüntüsü veriyordu doğrusu. Bir hata yapılmıştı ve özür dileniyordu muhataplarından. Ne güzel uygar bir ülkeydi şu Kanada diye düşünmeden edemiyordu insan. Hadise özetle çalınmış yerli çocukları ile ilgiliydi. Yüzelli bine yakın çocuk zorla ailelerinden alınarak misyoner okullarına götürülmüşler ve asimilasyona uğratılmışlardı.

Ana dillerinde konuşmaları yasaklanmış, konuşmaları durumunda cezalandırılmışlardı ve haber programında bu durumun  1970 lere kadar sürdüğü pek çok insanın acı çektiği vurgulanarak anlatılıyordu.

 

Şu an özür dilenen insanlar; hayatlarını, gençliklerini, kimliklerini ve özlerini yitirmişler ve hatta kilisenin onlara verdiği vaftiz isimlerini kullanmişlardi. Yakın zamanda kaybettiğimiz Türk asıllı edebiyatçımız Cengiz Aytmatov"un Gün Olur Asra Bedel romanında bahsettiği gibi “mankurt” olmuşlardı ve artık başka bir kültüre tabii idiler.

İşte; özür bunlardan dileniyordu. Dikkatimi çeken bir başka şey ise, röportaj yapılan yerlilerin hepsinin mükemmel bir ingilizceyle konuşuyor olmalarına rağmen ana dillerini bilmiyor olduklarını soylemeleriydi. Üstelik bir kaçı artık rahibelerin baskısı olmamasına rağmen kutsal haçlarını hala boyunlarında taşıyorlardı.

 

Düşününce benzer bir olayın bir kaç ay önce Avustralya"da yaşandığını ve Avustralya başbakanının yine benzer bir törenle Avustralya yerlileri aborijinlerden özür dilediğini hatırladım. Onlar da tıpkı akibetdaşları - Amerikan yerlileri - gibi artık tehlikesizdiler. Kültürel ve sayısal olarak yok olma eşiğine gelmişlerdi. Demek ki artık özür dilenebilirdi. Acaba bu bir Anglo-sakson gelenegi mi diye düşünmeden edemedim!

 

Birden düşünceler beni aynı konuyla alakalı başka bir yere götürdü. Zihnim adeta gördüklerini analiz etme yarışındaydı. Aynı parlemento 4 yıl önce Türklerin Ermenileri katlettiği hükmünü vermişti. Bunu yaparken ne tarihi bir analiz yapılmiş ne de Türk tarafının görüşü sorulmuştu. Onlar yüzde yüz emindiler: “Katliam yapılmişti.” Onları ne Ermenilerin düşmanla işbirliği ne de ihanetleri ilgilendiriyordu. Ne de o dönemde Van ve Kars şehirlerinde yasayan sakinlerin hemen hemen hiç Türk kalmamacasına katledilmiş olduğunu biliyorlardı. Sadece tehcir bölgesinde ölen ve öldürülen 3,5 milyon müslümanın hakkını umursamıyorlardı. Ermenilerin yaşadıkları felaketin bağımsız devlet kurmak için yaptıkları planların sonucu oldugunu söyleyen tarihcileri kaale almamışlardı. Hatta Türk hükümetinin parlemantoda bu karar tartışılırken uluslararası bir komisyon toplanması ve degerlendirmenin bağımsız tarihcilere bırakılması önerisine cevap dahi yazmak gereğini duymamışlardı. Hatta Ermenistan"ın Azerbaycan"a saldırısı sonucu bir milyon Azerinin kendi ülkesinde göçmen durmuna düşmesi ve topraklarının yüzde yirmisinin işgal altında tutulduğu haykırışları bile Ermeni lobisinin “Mazlum millet” rolüne mani olmamişti. Onlar sadece Turkleri suçlu ilan etmişlerdi. Hatta bununla da yetinmeyip tarih kitaplarındaki soykırım dersine örnek teşkil etmek üzere karar da almışlardı. Ülke topraklarının gerçek sahiplerinden özür dileniyordu. Kızılderililerın nesli kesilmişti ama ilginç bir şekilde onlara yapılan soykırımı dile getırmek yerine katliam dersine örnek için çok uzaklardan masalsı bir emsal seçiliyordu.

 

Kanada gerçekten de ne kadar “Uygar” bir görüntü veriyordu.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum