Ulvi SEVECEN
ORTADOĞU’DA YENİ BİR DÖNEM VE TÜRKİYE’NİN MODEL OLMA ROLÜ
Hüsnü Mübarek, iki haftaya aşkın zamandır sokaklarda olan Mısır halkının hürriyet ve değişim talebine dayanamadı ve istifa etti.
Mübarek’in devlet başkanlığından istifasıyla birlikte direnişin sembolü olan Tahrir Meydanı’ndaki karşıt gösteriler yerini “Halk kazandı, Mübarek bitti” sloganlarıyla halkın sevinç gösterilerine bıraktı.
Mısır halkı, sınırları zorlayan, hayatlarını çekilmez bir hale sokan dertlerini, sıkıntılarını dile getirdi, Israrlı oldu ve ilk adım olarak istediğini aldı.
Mısır’ın da artık eskisi gibi olmayacağı muhakkak.
Yaşanan bu değişim, Orta Doğu coğrafyasında yeni bir dönemin de habercisi olacaktır.
Mübarek iktidarı süresince Mısır, ABD'nin Ortadoğu politikalarını desteklemiş, yarım asırdır süregelen Filistin-İsrail sorununda düzenlediği barış toplantılarıyla Arapları sakinleştiren bir rol üstlendi. Bu rolün geçekte A.BD ve İsrail’in isteği doğrultusunda olduğu gerçeğini herkes bilmektedir. Uzun yıllar süregelen ikili ilişkilerde gözlenen davranış ve politikalar bu gerçeği net bir şekilde ortaya koydu.
Diğer yandan Ortadoğu coğrafyasında yürüttüğü diplomasiyle de Suudi Arabistan ve Ürdün ile birlikte A.B.D ve İsrail’in stratejik menfaatlerini koruma doğrultusunda oluşturulan sacayaklarından biri oldu.
Ne var ki, önceleri İran, daha sonraları Suriye ve son yıllarda açıkça olmasa da “softpower” tarzı politikaları ile Türkiye, Mısır'ın Ortadoğu diplomasisindeki en önemli rakibi olmuştur.
Soft Power“Yumuşak Güç” tarzı politikalar, bir ülkenin sahip olduğu silahlı gücü yanında, ilgi alanına giren bölgelerde yaşanılan problemlere karşı çözüm adına veya stratejik menfaatlerini gerçekleştirme adına sosyo-kültürel ve ekonomik yönden de ilişkilere girmesi veya müdahale etmesi şeklinde tanımlanabilir.
1990 yılında ilk defa Harvard Üniversitesi öğretim üyelerinden Joseph S. NYE tarafından geliştirilen bu tarz politikaları uygulayan ülkeler arasında en önemlisi A.B.D olmuştur. Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in istifasından sonra Demokratik Parti’nin de Kongre’de çoğunluğu ele geçirmesiyle Washington, İslam dünyası ve özellikle Irak’ta silah dışındaki güçlerini (radyo-tv yayınları, değişim programları, afet yardımları vb.) de kullanma kararı almıştır.
Bugün bu tarz güç -özellikle konu edilen bu bölgede-Türkiye’nin elinde görülüyor. Türkiye, bu liderliği devam ettirecek birikim ve kadrolara da sahip. Ama Türkiye’nin bir farkı var. O da, barış ve güvenliğin kaynağı olacak müreffeh bir yapının oluşturulması niyet ve gayretinde oluşu.
Strateji uzmanlarına göre; Ortadoğu’da yaşanacak değişimi ve onun getireceği ihtiyaçları en iyi okuyan ülke Türkiye oldu. Bununla da kalmadı, bu ihtiyaca cevap olabilecek ekonomik, toplumsal ve siyasi politikaları da üretmeye başladı.
Ülke aydınlarımıza gelince; uygulamaya konan bu politikalar, bazılarında tuhaf bakış açıları oluşturdu. Son zamanlarda hem Ortadoğu ‘da hem de dünyada Türk dış politikasının eksen kayması yaşadığını ortaya koyucu düşünceleri sıkca dile getirdiler.
Tüm bunların aksine o dönemde Newyork Times’da yayınlanan bir makalede,
“Osmanlı’nın ihtişamlı dönemlerinden bu yana her zamankinden çok daha aktif bir Türkiye, uzun bir süredir ondan kuşku duyan – geçmiş dönem yanlış politikalardan kaynaklı- Arap dünyasındaki büyüyen ağırlığını bir güç gösterisiyle önce çalkantılar içinde olan Irak’ta gözler önüne serdi. Bu, A.B.D ve İran’ın rekabet halinde olduğu bir bölgede bağımsız ve kendine güvenen bir dış politika yürüten, batı ittifakının da gölgesinden çıkmakta olan bir Türkiye’nin bugüne kadarki en büyük başarısı olabilir.”şeklindeki yorumlar, gerçekte yürütülen politikaların eksen kaymasından öte, daha güçlü ve geçmişten farklı olarak yürüttüğü ilişkilerinde Türkiye’nin güçlü bir vizyon elde ettiğini anlatmaktaydı.
Makalede göze çarpan diğer bir ayrıntı ise kullanılan yöntemlerin kültürel ve ekonomik olduğu cihetindeydi. Bölgede bu iki cihetle girişimci bir tavır ortaya koyan Türkiye’nin sonuç itibariyle komşularıyla ‘sıfır sorun’ düşüncesini ilişkilerinde ana merkeze oturtmuş olduğu vurgulanmaktaydı.
Türkiye,bir yandan içteki bir çok problemlerin üstesinden gelirken, ortaya koyduğu çözüm yöntemleriyle aynı sorunları yaşayan bölge ülkelerine de örnek oldu. Benzeri adımları diğerlerinden de talep etti. “Ortak bölge bilinci” anlayışıyla bu coğrafyaya evi gibi baktı. Bu şekilde problemlerin çözümünde dış güçlerin müdahalelerine gerek kalmadan bölgesel insiyatiflerin ortaya konmasına da katkıda bulundu.
Köklü bir Osmanlı devlet an’anesinin mirasçısı olan Türkiye, bu zamana kadar yürütülen ‘softpower’ politikalar neticesinde örnek demokratik cumhuriyeti, genç nüfusu, güçlü ekonomisi, kendi içinde hızla gerçekleştirdiği reformlar neticesinde günden güne güçlenen sivil toplumuyla bu coğrafyada bir çok ülke için ilham kaynağı veya cazibe merkezlerinden biri olmuştur, olmaya da devam edecektir.
Tüm bu birikimleriyle Türkiye, bölgenin geleceği için arabulucu olma yanında, alternatif bir model olma rolünü de rahatlıkla oynayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.