Esra GÜNDÜZ
Ordu'nun Dereleri
Uzun zamandır Karadeniz’i görmeyi çok istiyordum. Karadenizli arkadaşlarım kerelerce kez davet etseler de bir türlü nasip olmamıştı gitmek. Her yıl yıllık iznimde farklı yerleri görerek, değişik kültürleri keşfederek değerlendirmeye çalışıyorum. Kısmet bu sene Karadeniz’i görmekmiş.
Uzun bir yolculuktan sonra, yol boyu sahil manzarasını seyrederek son durağımız Ordu’ya vardık.
Yola çıkmadan önce yanımıza kalın kıyafetlerde almamız gerektiği söylenmişti. Tabi Karadeniz yağışlı bir iklime sahip olduğu için serin olabilirdi. Biz de öyle yaptık ama hiç gerek kalmadı. Evet yağmur yağıyordu ama öyle abartılacak kadar soğuk yoktu. Öğle güneşi de öyle yakmıyordu. Benim gibi çok sıcakları sevmeyenler için süperdi hava şartları. İstanbul sıcaktan kavrulurken serin serin dağları tepeleri yürümek, yemyeşil ormanlarla iç içe olmak oldukça dinlendiriciydi.
Sonra tabi meşhur fındık tarlaları vardı. Dallarından fındıkları koparıp taze taze yemek ayrı bir keyifti benim için. Kuru fındığı çok severim ama tazesi de hiç fena değildi. Ben Karadenizli olmadığım için daha önce fındık toplamamıştım. Fındık toplamayı da denemiş oldum.
Ekonomisi fındığa bağlı olan Ordu da bu yıl fındık çok fazla olmamış. Geçen yıl daha çok olmuş. Toprak kendini dinlendiriyormuş bu yıl. Fındık çeşitlerini öğrendim; palaz fındık, yağlı fındık, tombul fındık.. Tarla sahibine yere düşen fındıkları nasıl topladıklarını/ ayıkladıklarını sorduk. Yere düşen fındıkların hepsinin içi boş olurmuş. Onlar çöpmüş yani. Bunu öğrendim.
Bazı tarla sahipleri fındığın bakımı ve yetiştirmesi zor olduğu için tarlalarında kivi yetiştirmeye başlamışlar. Kivi tarlalarını da gördük ama tadamadık henüz olmamışlardı.
Yemyeşil ormanların, fındık tarlalarının arasında patika yollardan düşmeden yürümeyi başardık. Tarlalar dağlık alanda olduğu için yokuş aşağıya yuvarlanmamak için oldukça dikkatli olmak gerekiyordu. Elma, armut ağaçlarından ellerimizle topladığımız taze meyveler çok lezzetliydi. Dut mevsimi geçmiş olsa da dut ağaçlarında hala birazcık dut bulunabilmek beni mutlu etti.
Ordu’nun köy evleri de bana oldukça farklı geldi. Dağ eteklerinde bir birine yakın mesafede bulunan köy evleri vardı. Herkes tarlasının yakınına evini yapmış. Sonra mezarlıklar vardı. İki evin yanında birkaç tane mezarlık. Toplu mezarlardan ziyade evlerinin yakınlarına mezarlıklarını yapmışlardı.
Ordu’ya gidip de meşhur Boztepesini görmeden dönmek olmazdı. Boztepe’den şehrin tüm güzelliğini bütün olarak seyredebiliyorsunuz. Yeşil ve mavinin uyumuna en tepende bakıp fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Türküde geçen ordunun derelerini de görmek nasip oldu. Şehrin içinden geçen derelerin etrafını düzenlemişler.Üzerinden buz gibi incecik sular akan derelerde yürümek çok keyifliydi.. Fındık tarlaların arasında akan buz gibi suları atlamamak lazım tabi. Hava çok sıcak olmadığı için yürümek terletmiyor, çok fazla yormuyordu.
Değerli dostum Havva’yı görmeden Ordu’dan ayrılamazdım.Dönüş yolunda Ünye’de mola verip çarşıyı gezdik. Ünye’nin uğrak yeri olan Çamlıktepe’ye çıkıp, meşhur lezzetli pidesinden yedik.Ünye manzaralı fotoğraflar çekildik.
Ordu oldukça temiz ve bakımlı bir şehir. İstanbul da bulunan her şeyi orda da bulmak mümkün. Yalnız tatil beldesi olmadığı için oraya özgü hediyelik eşya bulamadık. Ordu’nun fındığı meşhur olduğu için fındık alabildik.
Şehrin merkezinde bulunan üniversitesi, temiz ve bakımlı güzel sahilleri, aradığınız her şeyi bulabileceğiniz alış veriş çarşısı, oldukça büyük otogarı, büyüklü küçüklü dereleri, dağların her yerini sarmış fındık tarlalarıyla gezilip görülesi bir şehir Ordu. Mavi ve yeşilin yer aldığı, huzur ve sessizlikte kafa dinlemeyi tercih edenler için alternatif bir tatil seçeneği olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.