Süleyman Arslan
Önce Allah’ın Hakkı!
Bismillah!
İnsanlığın yolunu şaşırdığı ve tüm dünyada cehaletkaranlığının hüküm sürdüğü bir dönemdi.
Müstesna bir şahsiyet kendini ve insanlığı cehalet karanlığından kurtaracak yolları bulmak, varlığı ve varlık alemini okumak için yükseklere çıkmıştı.
Birden ufku kaplayan nurani bir varlık belirdi ve varlık aleminin sahibinin insanlığı aydınlığa çıkaracak, doğru yola iletecek ilk ve temel mesajını kendisine iletti:
“Oku!”
Okumanın farklı şekilleri vardı, yazıları okumak, olayları okumak, kâinatı okumak, bilgiyi başkalarına aktarmak gibi.
Okumalıydı ama okumayı bilmediğini söyledi. Nasıl okuyacaktı?
İlk okuma dersini hemen orada aldı:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!”.
Her şeyi yaratan bir Rab vardı. Ancak, o dönemde o coğrafyada öğrenimin temelinde “Lât ve Uzzâ’nın adıyla” gibi putları anma, onları yüceltme ve onların adıyla okuma vardı. Putların adıyla ve onları yüceltme adına değil, Allah’ın adıyla ve O’nu yüceltme adına okuyacaktı.
Peki, neyi okuyacaktı? İkinci dersi de bu oldu:
“O, insanı bir alak’tan (rahim duvarına asılmış zigottan/aşılanmış yumurtadan) yarattı!” İnsanın biyolojik yaratılışını, başta basit bir hücre olduğunu, sonra mükemmel bir insan haline getirildiğini, bunun Allah’ın yaratması sayesinde olduğunu okuyacaktı.
Ve üçüncü ders: “Oku, Rabbin (seni yaratıp yetiştiren, eğiten Sahibin) en yüce olan, en cömert olandır! Öyle ki, Kalem’leöğretti, insana bilmediğini öğretti. Bilgi ne büyük ikramdı!
Öyle ya! Rabbi insanı en güzel şekilde yaratmış, varlıkların bütün isimlerini öğretmiş, melek ve cinlerden üstün kılmış, yüceltmiş, şereflendirmiş, onurlandırmıştı.
Kalem’in yazdığı Kitap ile, insana yazıya dökülen haklar lütfetmiş, hakları ve özgürlükleri öğretmiş, belgeye bağlamıştı.
Öğretilen ve daim okunması emredilen Kur'an aynı zamanda ve esas itibariyle bir haklar ve özgürlükler kitabıydı. O, öte alemden gelen evrensel bir Habername, alemler için indirilmiş evrensel bir deklarasyon, bir hatırlatma, bir öğüttü. Kitabın giriş kısmı da Allah'ın ismiyle başlıyor, O'ndan başkasına, yaratılmış hiçbir varlığa kulluk edilmeyeceğine dair and ile özgürlük ruhu her daim canlı tutuluyordu. En güzel okuyucu (Akra) görevi süresince insanlığa bu kitabı okumuş ve öğretmişti.
Bütün mesajların başında, ortasında, sonunda hep O’nun / Allah’ın ismi vardı. Çünkü O’nun mülkünde, O’nun egemenliğinde, O’na bağlı olarak yaşamak O Allah’ın hakkıydı.
***
Allah tarafından verilen her göreve itaat Allah’ın hakkıdır. Önce, Yaratan Rabbimizin adıyla başlamak ve O’na hamd ve şükrümüzü ifade etmek O’nun hakkıdır. İniş sırasına göre ilk ayetlerde bu böyle belirtildiği gibi, tertiplenen sırasıyla ilk ayetlerde de bu böyle buyrulmuştur. Yoksa Allah’ın hakkı Allah’a verilmiş olmaz ve en temel haklar kitabı en büyük haksızlıklar ve saygısızlıklar kitabı haline gelirdi. O’nun yarattıklarına verdiği haklara saygı göstermek de O’nun haklarındandır. Dolayısıyla insan hakları da, hayvan hakları da, canlı ve cansız çevre hakları da hep Allah’ın haklarındandır. Tıpkı, yaratılanların yaratıcısının adını anmamak yaratılanların haklarına saygısızlık, yaratılanların haklarını ihlal etmek olduğu gibi. Bu, Kâinatın Sahibi Yaratıcının elçilerine öğrettiği haklar dersidir. Haklara riayet Allah’ın insanlara örnek olarak gönderdiği elçilerine ve onlar aracılığıyla insanlara öğrettiği bir ahlak eğitimidir.
Onun içindir ki, peygamberler Allah’ın haklarına riayet etmeyenlerin insanların haklarına da riayet edemediklerini görmüşler ve mesajlarını hem yöneticilere hem de yönetilenlere iletmişlerdir. Sadece mesaj iletmemişler, aynı zamanda uygulatmanın mücadelesini vermişlerdir.
Onun içindir ki, Süleyman Peygamber Belkıs’a gönderdiği notasına Allah’ın ismiyle başlamıştır:
“O, Süleyman'dandır ve o ‘Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla (başlamakta)dır.”
Onun içindir ki, Devlet Başkanı Peygamberimiz Hz. Muhammed’in dönemin devlet başkanlarına gönderdiği davet notaları ‘Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla’ diye başlamıştır.İslam toplumuna da “Allah’ın kulları üzerindeki hakkının, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O’na ibadet etmeleri olduğunu, bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkının da Allah’ın onlara azap etmemesi, onları cennetine koyması olduğunu” öğretmiştir.
Allah tarafından gönderilen Son Elçi, nihayet haklar ve özgürlükleri öğreten Kitap tamamlandığında, Arafat meydanında tüm insanlığa adeta evrensel insan hakları deklarasyonu denilebilecek konuşmalarıyla evrensel haklar, özgürlükler ve eşitlikler konusunda Yüce Kitab’ın mesajlarını özetlemiştir.
***
Yaratıcısının bildirdiği haklara uyduğu ölçüde insanlık yüceldi. Yaratıcısının haklarına uymaktan uzaklaştığı ölçüde insanlık alçaldı. Dünya savaşlarına yol açtı. Yüzmilyonlarca mazlumun ölümüne, milyarca insanın zulme uğramasına neden olan küresel bir insan haksızlıkları düzeni kurdu. Kurduğu sözde insan hakları düzeninde ilk olarak temel metninden Sahib’i, Yaratıcı’yı, Allah’ı çıkardı. Halbuki bu en büyük insan haksızlığı idi. “Beş başlı canavar düzenimizde insanlar ancak bizim onay verdiğimiz ölçüde ve şekilde haklara ve özgürlüklere sahiptirler. Kimilerinin kabul ettiği Yaratıcı da ancak hepimizin birlikte izin verdiği ölçüde görünebilir” kuralını koydu. Bilemedi ki, ne kadar ulusa da, dökülen dişlerinin yerine implant yapsa da boğamazdı iman nurunu, söndüremezdi imanın yıldızını, alıkoyamazdı “İman Süreyyâ yıldızı kadar uzakta da olsa her türlü gayreti göstererek onu elde edecek olanları”, geçemezdi ‘yurduna alçakları uğratmayanları’.
***
Az kaldı. Canavar can çekişiyor. Hilâl uğruna batan, Hilal’in türbedar gibi fecre kadar başında beklediği güneşler yeniden doğuyor, Yıldız parlıyor, Hakk’ın vadettiği günler doğuyor.
Selam Hakk’a tapan millete!
Süleyman Arslan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.