xxx65566
Obama İslam dünyasına hangi masalı anlatacak!
Sembollerin, iyiliğin, barışın, hoşgörünün adamı Barack Obama bugün Kahire'de İslam dünyasına seslenecek. ABD Başkanı'nın aylardır beklenen, büyük umutlar bağlanan konuşmasını, bir anlamda çağrısını dinleyeceğiz ve bundan sonra ABD-İslam, Batı-İslam ilişkilerinin seyrine dair son derece olumlu kanaatler edineceğiz.
Bizler; yıllar süren yıkımları, aşağılamaları, acıları, kıyımları çok kolay unutabilen, affedebilen insanlar, toplumlar olduğumuz için de, birkaç süslü cümleye inanıp hayaller kuracağız. Geleceğe dair büyük hesaplar yapacağız. En azından son on yılı silip atacağız. Bütün kutsallarımızın yerle bir edildiği ama hiçbir zaman inanmak istemediğimiz gerçeklerin üstünü örtmek için bir bahane bulmuş olacağız. Öyle mi?
Obama'nın konuşması bu yüzden kendisinden çok, ABD'den çok bizim işimize yarayacak, bizi kurtaracak. Kendimizi inandırmamız, kandırmamız için fırsatlar sunacak. Onlarca yıldır bu coğrafyayı başkalarının buyruklarıyla yönetenlere güç kazandıracak. Demokrasi denecek, özgürlük denecek ama bu değerler için yola çıkanlar iki cepheden vurulacak. Arkada başka bir gündem, ABD'nin gündemi, petrolün gündemi olacak. Yirminci yüz yıl boyunca hiç durmayan çark dönmeye devam edecek.
Bizleri hep bu süslü cümlelerle vurmadılar mı? Bu süslü cümlelerle yanı başımızda ülkeler işgal etmediler mi, yüzyıllardır birlikte yaşayan insanlara birbirini boğazlatmadılar mı, zenginliklerini talan etmediler mi? Bu süslü cümlelerle en sevdiklerimizi aramızdan ayırmadılar mı? Bize ait olan her şeyi tahrip etmediler mi, bu ülkede bile insanları birbirine kırdırmadılar mı?
Öfkeleri ve süslü cümleleri arasında ne fark oldu bugüne kadar? Bizler bu kadar kolay insanlar mıyız? Bu kadar ucuz insanlar mıyız? Bunları söylemek kötümserlik değil, barışa karşı olmak değil, iyi olanı reddetmek değil. Daha dün, İslam adına ne varsa, bu coğrafyada yaşayanlara ait ne kadar değer varsa ayaklar altına alanları bu süslü cümlelerle unutacak mıyız? Onları unutsak bile, şahısları unutsak bile olanları unutacak mıyız? Kaç kez yaşadık aynı şeyleri, kaç kez daha yaşayacağız? Bunu bile bile zoraki hayallere dalmayı ne çok seviyoruz. Aslında kendimizi kandırmayı ne çok seviyoruz.
Obama bir efsane. Bir ihtiyaç. Bir sembol. Hem ABD için, hem dünya için, hem bizim için. Ama gerçek olamayacak kadar hayali bir şey. Bir illüzyon. Keşke gerçek olsaydı… Keşke söyledikleri güzel cümlelerin karşılığı olsaydı… Ama tarih bize bunun hiçbir zaman böyle olmayacağını öğretti. Hem de an acı şekilde. Bizler bu yüzden ucuz olmamalıyız, kolay olmamalıyız, süslü cümlelerin peşine takılıp gözlerimize perde çekmemeliyiz.
İstanbul'da barıştan söz eden, Kahire'de İslam-Batı ilişkilerinin öneminden söz edecek olan Obama, Afganistan ve Pakistan için en sert cümleleri kuruyor, en saldırgan sözleri söylüyor. Gerçek orada işte. Gerçek Swat Vadisi'nde bize yutturulan “terörle mücadele” palavrasında. Irak'ta da Afganistan'da da aynı palavraya inandırmadılar mı bizi? En muteber insanlarımız, akil adamlarımız bile inanmadı mı?
“Müslüman dünyasına sesleniyorum. Yumruğunuzu açın. Ellerinizi sıkacağız” dedi. Bu yumrukları biz sıkmamıştık. Öfkemiz yoktu. Yüz yıldır bu topraklarda istediklerini yapmalarına rağmen. Her gün onlarca sivil hala ölmesine rağmen. Öfkeyi biz başlatmamıştık. Sadece son elli yılda kaç ülkeye müdahale ettiler, kaç hayat söndürdüler, örtülü operasyonlarla kaç iç savaş çıkardılar, bir varil petrol için kaç ülkeyi yaktılar? Ortada sıkılmış bir yumruk olsa Bağdat'a olanlar, Kabil'de yaşananlar Londra'ya olurdu, başka yerlere olurdu. Onlarca yıldır yediğimiz yumrukların istatistiği bile yok, hala hangi öfkeden söz ediliyor?
Türkiye'ye geldi. Herkesi bir şekilde tatmin eden mesajlar verdi. Türkiye'ye destek verdi. Hükümete destek verdi. Muhalefeti onurlandırdı. Ermenilere destek verdi. Kürtlere destek verdi. Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdi. Türkiye'nin kendi bölgesindeki “yeni” pozisyonuna destek verdi. Bilinen bütün ABD tezlerini tekrarladı. Bunları “Amerikan rüyası”nı hatırlatan hayallerle süsledi. Adeta bir hayal pazarı kuruldu ve hepimiz bu hayal dünyasına bıraktık kendimizi.
Ama Obama bilmiyor, anlamıyor. Mezar-ı Şerif'te yaşanan acı, Gazze'de yaşanan acı, Anadolu köylerinde yaşanan acı, Felluce'de yaşanan acı aynı sözlerle ifade ediliyor. Bir ortak dil, kabul etmeseler de, bir ortak bilinç giderek güç kazanıyor. Bu yüzden Kahire'de söylenen sözün gücü çok sınırlı olacak. Çünkü; Türkiye eski Türkiye değil. Ortadoğu, eski Ortadoğu değil. Asya, eski Üçüncü Dünya değil. Artık o sahte demokrasi paketleri, ılımlılık palavraları bu coğrafyada para etmiyor. İskenderiye sokakları, Şam sokakları, Türkiye'nin meydanları farklı bir siyasi dil kullanıyor, bu toplumlar hafızasını yeniliyor. Bunu anlamayanların sözü güçlü olmayacak.
Pakistan'ı füzelerle vuracak kadar şahin, Guantanamo gibi bir çirkinliğe son verecek (onu bile yapamadı) kadar insancıl, “Kudüs ebedi başkentiniz” diyecek kadar İsrailci, “Müslümanlarla yeni bir başlangıç yapacağız” diyecek kadar sempatik… Her şey olan bir isim aslında hiçbir şey olmayacak.
Varsın rüya görenler görsün. Unutmak isteyenler unutsun. Onlar hep böyleydi zaten.
Bizler; yıllar süren yıkımları, aşağılamaları, acıları, kıyımları çok kolay unutabilen, affedebilen insanlar, toplumlar olduğumuz için de, birkaç süslü cümleye inanıp hayaller kuracağız. Geleceğe dair büyük hesaplar yapacağız. En azından son on yılı silip atacağız. Bütün kutsallarımızın yerle bir edildiği ama hiçbir zaman inanmak istemediğimiz gerçeklerin üstünü örtmek için bir bahane bulmuş olacağız. Öyle mi?
Obama'nın konuşması bu yüzden kendisinden çok, ABD'den çok bizim işimize yarayacak, bizi kurtaracak. Kendimizi inandırmamız, kandırmamız için fırsatlar sunacak. Onlarca yıldır bu coğrafyayı başkalarının buyruklarıyla yönetenlere güç kazandıracak. Demokrasi denecek, özgürlük denecek ama bu değerler için yola çıkanlar iki cepheden vurulacak. Arkada başka bir gündem, ABD'nin gündemi, petrolün gündemi olacak. Yirminci yüz yıl boyunca hiç durmayan çark dönmeye devam edecek.
Bizleri hep bu süslü cümlelerle vurmadılar mı? Bu süslü cümlelerle yanı başımızda ülkeler işgal etmediler mi, yüzyıllardır birlikte yaşayan insanlara birbirini boğazlatmadılar mı, zenginliklerini talan etmediler mi? Bu süslü cümlelerle en sevdiklerimizi aramızdan ayırmadılar mı? Bize ait olan her şeyi tahrip etmediler mi, bu ülkede bile insanları birbirine kırdırmadılar mı?
Öfkeleri ve süslü cümleleri arasında ne fark oldu bugüne kadar? Bizler bu kadar kolay insanlar mıyız? Bu kadar ucuz insanlar mıyız? Bunları söylemek kötümserlik değil, barışa karşı olmak değil, iyi olanı reddetmek değil. Daha dün, İslam adına ne varsa, bu coğrafyada yaşayanlara ait ne kadar değer varsa ayaklar altına alanları bu süslü cümlelerle unutacak mıyız? Onları unutsak bile, şahısları unutsak bile olanları unutacak mıyız? Kaç kez yaşadık aynı şeyleri, kaç kez daha yaşayacağız? Bunu bile bile zoraki hayallere dalmayı ne çok seviyoruz. Aslında kendimizi kandırmayı ne çok seviyoruz.
Obama bir efsane. Bir ihtiyaç. Bir sembol. Hem ABD için, hem dünya için, hem bizim için. Ama gerçek olamayacak kadar hayali bir şey. Bir illüzyon. Keşke gerçek olsaydı… Keşke söyledikleri güzel cümlelerin karşılığı olsaydı… Ama tarih bize bunun hiçbir zaman böyle olmayacağını öğretti. Hem de an acı şekilde. Bizler bu yüzden ucuz olmamalıyız, kolay olmamalıyız, süslü cümlelerin peşine takılıp gözlerimize perde çekmemeliyiz.
İstanbul'da barıştan söz eden, Kahire'de İslam-Batı ilişkilerinin öneminden söz edecek olan Obama, Afganistan ve Pakistan için en sert cümleleri kuruyor, en saldırgan sözleri söylüyor. Gerçek orada işte. Gerçek Swat Vadisi'nde bize yutturulan “terörle mücadele” palavrasında. Irak'ta da Afganistan'da da aynı palavraya inandırmadılar mı bizi? En muteber insanlarımız, akil adamlarımız bile inanmadı mı?
“Müslüman dünyasına sesleniyorum. Yumruğunuzu açın. Ellerinizi sıkacağız” dedi. Bu yumrukları biz sıkmamıştık. Öfkemiz yoktu. Yüz yıldır bu topraklarda istediklerini yapmalarına rağmen. Her gün onlarca sivil hala ölmesine rağmen. Öfkeyi biz başlatmamıştık. Sadece son elli yılda kaç ülkeye müdahale ettiler, kaç hayat söndürdüler, örtülü operasyonlarla kaç iç savaş çıkardılar, bir varil petrol için kaç ülkeyi yaktılar? Ortada sıkılmış bir yumruk olsa Bağdat'a olanlar, Kabil'de yaşananlar Londra'ya olurdu, başka yerlere olurdu. Onlarca yıldır yediğimiz yumrukların istatistiği bile yok, hala hangi öfkeden söz ediliyor?
Türkiye'ye geldi. Herkesi bir şekilde tatmin eden mesajlar verdi. Türkiye'ye destek verdi. Hükümete destek verdi. Muhalefeti onurlandırdı. Ermenilere destek verdi. Kürtlere destek verdi. Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdi. Türkiye'nin kendi bölgesindeki “yeni” pozisyonuna destek verdi. Bilinen bütün ABD tezlerini tekrarladı. Bunları “Amerikan rüyası”nı hatırlatan hayallerle süsledi. Adeta bir hayal pazarı kuruldu ve hepimiz bu hayal dünyasına bıraktık kendimizi.
Ama Obama bilmiyor, anlamıyor. Mezar-ı Şerif'te yaşanan acı, Gazze'de yaşanan acı, Anadolu köylerinde yaşanan acı, Felluce'de yaşanan acı aynı sözlerle ifade ediliyor. Bir ortak dil, kabul etmeseler de, bir ortak bilinç giderek güç kazanıyor. Bu yüzden Kahire'de söylenen sözün gücü çok sınırlı olacak. Çünkü; Türkiye eski Türkiye değil. Ortadoğu, eski Ortadoğu değil. Asya, eski Üçüncü Dünya değil. Artık o sahte demokrasi paketleri, ılımlılık palavraları bu coğrafyada para etmiyor. İskenderiye sokakları, Şam sokakları, Türkiye'nin meydanları farklı bir siyasi dil kullanıyor, bu toplumlar hafızasını yeniliyor. Bunu anlamayanların sözü güçlü olmayacak.
Pakistan'ı füzelerle vuracak kadar şahin, Guantanamo gibi bir çirkinliğe son verecek (onu bile yapamadı) kadar insancıl, “Kudüs ebedi başkentiniz” diyecek kadar İsrailci, “Müslümanlarla yeni bir başlangıç yapacağız” diyecek kadar sempatik… Her şey olan bir isim aslında hiçbir şey olmayacak.
Varsın rüya görenler görsün. Unutmak isteyenler unutsun. Onlar hep böyleydi zaten.