Nurhan Bahçe GENÇ

Nurhan Bahçe GENÇ

NEREYE

Çarşı, pazar, yoldaki kadın, arabadaki şoför, parktaki çocuk, başını göğe uzatmış çam ağacı, deredeki salına salına akan su, doğan güneş, batan ay ...

Nereye?

Anne; evin ışığı, sevgi pınarı, fedakarlık nümunesi her yere lazım olan varlık. Girdiği yeri aydınlatan, soğukları ısıtan; oda, mutfak, salon, balkon seni bekler. Kapılar, pencereler hep sana açılmak ister aşkla. Konu komşu kahve içmek, dostlar sohbet meclisine ortak, akrabalar bir selam bir aranmak, sorulmak ister. Ev yuva olmak, hane halkı bir gülüşe ram olmak, evladı ıyal bir tatlı söze esir, eş, dost sadelik ve samimiyet bekler. Olmasın eşyan çok, yenilenmesin koltukların, tabakların sezon dışı, perdelerin biraz sararmış olsun, çamaşırlaını kurutmak için rüzgarla, güneş yarışsın.

Bırak bozuk kalsın bazı şeyler, etrafında mı çocukların, koşsunlar evde, yorsun, yorulsunlar varsın. Odalar boş, eşyalar yıpranmamış, evden naz sözcükleri dökülmüyor, kocaman bir boşluk, sen yoksun!

Anne nereye böyle?

Yaslanmak için, büyümek, aynı yolda aynı izleri takip etmek, yüreğinden tutmak için güven veren güzel adam. Her akşam sen çalarsın kapıları, sen beklersin geceleri, senin olduğun yer kavi, cesur, sen varsan yalnız değil yavruların.

Çok çalışmakla çok kazanmak mı derdin? Kaybettiklerinin farkında olsan, biraz baksan ve görsen elinden kayıp giden yılların mı, sevdiklerin mi? Yalnızlığa terkettiklerin mi?

Para kazanılır, kariyer yenilenir ya şehrin karanlik ve kirli sokaklarına emanet ettiklerin? Sen yoksan başkaları alır yerini, kalbine çöreklenir sevgisiz güvensiz bir yılan, ah şehrin babasız çocukları.

Bu koşturma bu telaş, bedeni değil kalbide yorar. “ah babam olsaydı da, hiç bir şeyim olmayaydı” cümlesi nasıl evrildi, nasıl bu otorite devrildi. Şimdi “her şeyim olsun, istediğim anda olsun, karışanım, kural koyanım olmasın”

Anam olsun dili olmasın, babam olsun gözü olmasın!

Baba nereye böyle?

Gökteki güneş, yerdeki toprak, su, mevsimler ne oldu size?Kızgın ve öfkeli güneş dengesiz, gökten inen yağmur ölçüsüz, sokaktaki koşan insanlar sanki deli. Bitmezmiş hayat, eksilmezmiş ömür gibi, inkar etmek ne kazandırır?

Nereye ey hayvanat, nebatat, cemadat? Bu nasıl değişme bu nasıl özden uzaklaşma, bu ne menem kaçış bu gidiş nereye?

Dünya dönmekten usanmadın mı, bağrında genç, yaşlı, bunca ölü?

Yerdeki karınca, yürümekte zorlanan amca, durmaksızın koşturan delikanlı, nereye yetişeceksin? Saçlarını savurup ölümsüzlüğün sırrına ermişçesine, hayatı dünyadaki andan ve hazdan ibaret sanıp, bütün güzelliğini vahşice sunan genç kız.

Gençlik kuş misali, elinde avucunda tutamazsın, “gençlik delilikten bir şube” her geçen buna benzer şeyler söylemiş. Güzel şeylerin ömrü kısa. Gençlik de öyle. Gözünü açtın çocuksun, kapattın yaşlısın. Hayat iki nefes ve göz açıp kapama arasında.

Acısını, tatlısını, derdini meşakkatini yaşayan söz söylemeye yetkin olur. Her ne kadar bütün sözler, bütün cümleler, bütün kitaplar hayatın kısa,imtihan ve mücadelelerle dolu olduğunu söylese de insanoğlu en çok bunlara sağır.

Dünyanın düzenini bozan her şeye hizmet eden, insanlığın değerini beş paraya indirgeyen, tabiatın dengesini alt üst eden, aile, ana baba akraba komşu anlayışının temeline bomba koyan insan.

Kendisini sütten çıkmış ak kaşık olarak yaftalayıp, kabahatin tamamını diğerine yükleyerek yaşadığını sanan asalak, düşünmenin ince tarafına dokunamayan, kibarlık, nezaket, saygı, merhamet duygularını zayıflık sanan sahtelik budalası insan.

Nereye Allah aşkına, bozduğunu ne zaman tamir edecek, ne zaman nefsinin dizginlerine sahip çıkacak, ne zaman kendine geleceksin ey insan.

Efendimiz (sav) buyurdu ki;”Rabbini bilen kendini bilir, kendini bilen de Rabbi’ni bilir.”

Burası sanal, rüya, uyanmanın vaktidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum