Meltem KAVAK
Bir Taş Hikayesi
Ayağına taş değmesin, dedi. Yaşlı kadın, genç kadına. Genç bayan hafif gülümsedi kendinden yaşça büyük bayana sonra içten bir amin, dedi. Selamlaşıp ayrıldılar.
Genç bayanın yanında 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Kafasını hafifçe kaldırdı “Anne ayağına taş değmesin ne demek ki! Biz yolda yürüyoruz taş değmeden nasıl yürüyelim ki!” dedi. Oda biliyordu ki bulundukları mahalle biraz çamurlu, taşlı bir yerdi. Çocuğun böyle düşünmesi yüzünde tebessüm oluşmasına vesile oldu.
Anne Şükran Hanım, oğlunun yanına doğru yaklaştı. Hafif dizlerini büküp oğlunun gözlerinin içinde bakıp. “Bu bir deyimdir evladım. Burda anladığın bizim bildiğimiz taşlardan değil! <Ayağına taş değmesin.> Yani sıkıntılı, çileli işlere denk gelme. Zorluklar yoluna çıkmasın, tüm işlerden kolayca sıyrıl anlamında kullandı” dedi.
Minik çocuk önce düşündü, yaşlı teyze annesi için bunları söylemişti. Ne güzel şeyler söylemiş dedi, içinden.
“O zaman güzel bir duaymış bu anne”dedi.
Evet oğlum güzel bir temenni diyelim biz buna ama şu bir gerçek ki insan insan zorluklar çekmeden içinde bulunduğu huzurun tadını çıkaramaz. Kolay kazanılan, emek harcanmadan yapılan tüm işler zevkli olmaz.
Bizler alın terimizi katarak tüm zorlukların üstesinden gelebilecek kuvvete sahip varlıklarız. Başımıza olumsuzlukların gelmesi bizi yıldırmamalı, ayağımıza takılan taşlardan kurtulmanın yollarını aramalıyız.
Bak bir atasözümüz daha var “Emek olmadan yemek olmaz” Burda da emek vermeden yani çalışmadan kazanç elde edemeyeceğimizi, başarmamızın imkansız olduğunu söylüyor.
Demek oluyor ki evladım, elimizden geleni yapıp takdiri Allah(C.C.) bırakmamız gerek.
O zaman tüm işlerimiz rast gider bunu unutma. Yılmadan, önümüze çıkan tüm taşları temizleyip gidelim.
Sana bir kıssadan hisse daha anlatmak istiyorum. Bu anlatacağımda deyim aslında “Elini Taşın Altına Koymak” deyimi bakalım bu deyimden ne öğreneceksin.
Vakti zamanında Sultanın biri yolun ortasına büyük bir taş koyuyor.
Pencereden seyrediyor ne yapacak insanlar diye.
Vezir geliyor taşı görüyor.
Taşın etrafında dolaşıyor ve diyor ki;
- Sultanımla konuşayım, yolun ortasından taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro ihdas edelim.
Vezir gidiyor Asker geliyor.
Askerde taşın etrafında dolaşıyor, aklına gelmiyor taşı kaldırmak.
O da diyor ki;
- Vezirle konuşayım, yolun ortasına taş koyana ne ceza vereceğiz onu kararlaştıralım.
Şair geliyor, o da yolun kenarında oturup taş hakkında sultana şiir yazayım deyip gidiyor.
Sonra oradan geçen bir köylü taşı görüyor ve diyor ki; yoldan taşı kaldırmak sadakadır.
Önce taşa tebessüm ediyor. Kaldırayım yolun ortasından da kimsenin ayağına, arabasına, hayvanına takılmasın, diye düşünüyor.
Elindeki eşya sepetini, küfeyi yere koyuyor ve taşa “Ya Allah Bismillâh” deyip sarılarak, sağa sola sağa sola derken taşı kaldırıp bir kenara koyuyor.
Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese altın. Kesenin içinde bir not.
Sultan şöyle yazmış;
”Bu kesedeki altınlar, elini taşın altına koymayı becerebilenler içindir”
Bu taşın altına elini sokma hikayesi buradan doğmuştur. Bu hikaye bize şu gerçeği gösteriyor insan ayağına dolanacak tüm olumsuz işleri temizlemek için çabalamalı bu sadece kendine fayda gösterecek işler için değil! Çevremizdeki insanları, hayvanları doğada var olan tüm canlıları düşünmemiz adına bunları yapmalıyız ki yaşadığımız çevre güzel olsun.
Mutlu bir çevrede yaşamak adına elimizi tüm taşların altına koymalıyız, oğlum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.