A.Kerim KARAAĞAÇ

A.Kerim KARAAĞAÇ

NAMAZ KILIYORUM VE KILDIRIYORUM DİYENLERE

Bir ağabeyime, muayenehanemi taşıyacağımı, onun için de yeni bir yer aradığımı söyledim. O da; “bir kardeşimiz var emlakçi, o bu işlerin piri, sana hemen bir yer bulacağından eminim” dedi ve telefonuyla hemen o kimseyi aradı.

“İyi de, bunun namazla ne alakası var?” diye sorabilirsiniz. Geliyoruz yavaş yavaş sabrediniz.

Görüştüler; “emlakçi ikindi namazında köyün merkez camisinde olacakmış, biz de oraya gider, cami çıkışında görüşürüz” dedi. Vakit yaklaşırken camiye ulaştık, ezandan sonra namazın sünnetini kılıp farzına durduk.

Ben 35 yıl önce “Fatiha’sız namaz olmaz” Hadis-i Şerif’ini okumuştum. O günden beri imam efendilerin sessiz kaldığı, aşikare okumadığı vakit ve rekatlarda mutla Fatiha’yı okumaya çalışıyorum. “İmamın sessiz de olsa,  okuması cemaat için geçerlidir” diyorlar ama, ben mutmain olamadığım için, sessiz bekleyip durmaktansa okumayı tercih ediyorum.

İmam efendinin tekbirini takiben, ben de tekbir alıp Sübhaneke ve Fatiha’yı okumaya başladım. Henüz Fatiha’nın altı ayetinden ancak ikisini okuyabilmiştim ki, İmam Fatiha ve zammı sureyi okumuş,llahuekber rükü için Allahuekber dedi. Rüküda bir kere bile hakkıyla sübhene rabbiyel azıym diyemedim. Secde öyle, diğer rekatlar öyle… Evet namazı bozmadım ama, bu namazımı tekrarlamaya karar vermiştim. Namaz ise şayet kılınan! saygı değer imamın öncülüğünde bitirdik şükür.

Sıra tesbihata geldi. Müezzinlik yapan şahsın Sübhanallah tesbihiyle cemaat da Sübhanallah demeye başladı ve ben parmaklarımla tesbih çekiyordum. Henüz dokuz tane diyebildim ki imam, Sübhanallah tesbihini bitirdiğini müezzine duyurmak için yüksek sesle Sübhanallah dedi. Müezzin efendi hemen Elhamdülillah tesbihatını duyurdu. Onu da gene sekiz ve ya dokuzuncuyu söylememe kalmadı, imam efendinin sesi tekrar Elhamdülillah diye duyuldu. Allahuekber tesbihi de aynı şekilde derken birkaç saniyelik bir dua, akabinde Fatiha ile namazı bitiren imam, herkesten önce kalkıp koşarcasına cüppesini çıkarmaya gitti.

Aklıma bir sürü sorular geldi imam efendiyi temize çıkaracak; “Acaba, daha namazın başında abdesti mi sıkışmıştı ki? En yakınlarından biri ağır hasta ve onu acilen hastaneye mi yetiştirecek? Acaba yaratılışta daha hızlı bir konuşma diline mi sahip, bu hız ondan mı?” Vs… gibi daha nice sorular.

Çünkü, bizim büyüklerimiz; “kardeşinin bir hatasını görürsen, onu ayıplamamak için onun adına yetmiş tane bahane uydur, daha da ayıplamaktan vazgeçmemişsen, “ben ne kötü bir insanım ki, kardeşim bana bu hatası için yetmiş tane mazeret söyledi, buna rağmen onu affetmiyorum öyle mi” diye kendini ayıpla “ demişler.

Fakat, benim bulduğum bahanelerin hiç birisi böyle bir namaz için geçerli olamazdı. Çünkü, kendi kendime sorduğum bu soruların makul cevapları vardı, namazı hızlı kıldırmaya bahane olamazlardı.

Beni emlakçiyle tanıştıracak olan ağabeyimle birlikte caminin çıkış kapısına vardık. “Seni tanıştıracağım emlakçi bizi orada bekliyor” dedi. İşin en can alıcı tarafı ve beni şok eden kısmı burası oldu. Yanımdaki ağabey, emlakçiye yaklaşırken bana parmağıyla gösterince kafamdaki soruların hepsi dağıldı gitti. Meğer emlakçi, İmamlık yapan zat değil miymiş?

Bir caminin resmi imamı yan gelir olsun diye bir taraftan da emlakçilik yapacak ha? “Tam Türkiye’nin fotoğrafı” dedim kendi kendime.

Bakınız bundan sonrası daha da enteresan. Kısacık bir tanışma ve el sıkışmayı takiben; “sizi hemen, sizin için uygun olacak dairelerime götüreyim” dedi.

Meseleyi öğrenince, bu kendini bilmezden bir an evvel kurtulmanın yollarını düşünmeye başladım. “Neyse artık başladık, hiç olmazsa bir yeri göreyim, akabinde ondan ayrılmak için bir bahane bulurum” diyordum.

“En yakındakine” götürmesini söyleyip, benim arabaya bindik. Göstermek istediği yere vardığımızda gördüm ki ikinci kat, benim için bahane çıkmış oldu.

“Ben birinci kat arıyorum” dedim.

“Ohoo, elimde o kadar birinci kat var ki, haydi atlayın arabaya onlara götüreyim” dedi.

“Bu gün vaktim sınırlı, başka gün onları da görürüz” dedim. Epey ısrar ettiyse de ben kararlıydım ve gitmeyecektim. O’nunla ancak 10-15 dakikamız geçmişti ama, o kadar zamana bile acıyordum. Tam ayrılacağız; “sizi buraya boşuna mı getirdim, bunun hiç karşılığı olmayacak mı?” dedi. Kendi arabasıyla da gelmemiştik üstelik. Namaz kıldırışından belliydi, aldığı maaşın bile karşılığını nasıl ödediği. Bir başkası için ne yapacaksa her adımına para verilsin istiyordu.

Orada tatsız tartışmamız oldu, Allah’tan uzun sürmedi ve beni ona getiren ağabeyle oradan ayrıldık. O ağabey de şok olmuş; “ben de senin sayende kim olduğunu, ne işler çevirdiğini öğrenmiş oldum.” dedi.           

Bizler Hanefi fıkhına göre amel ettiğimiz için, namaz esnasında çok ciddiyiz ve bırakınız başımızı, neredeyse gözümüzle bile sağa, sola bakmamaya gayret ederiz. İşin dış görünüşü böyle de, namazın bir de asıl olan kalbi tarafı yok mu? 

Önce dış görünüşüne Rasulullah'tan(sav) bir örnek verip, kalbi tarafına öyle geçelim.  Peygamber(sav) haneyi saadette namaz kılarken kapıyı birisinin çaldığını ( kapıya tık tık vurulduğunu ) duydu. Namazı hiç bozmadan ayaklarını sürüyerek gidip kapıyı açtı ve gelerek namazını hiç bozmadan devam etti. Bizler şekli olarak namaza çok hassasiyet gösteriyoruz bu güzel bir şey fakat, kalbi anlamda ise hassasiyet adına neden gayretimiz yok acaba?

İmamlarımızın ekseriyetinin yaptığı büyük hatalardan birini aktaracağım. Yatsı namazının farzını kıldıran bir imam, ilk iki rekatında yüksek sesle okur. Yüksek sesle okunanları cemaat dinlediği için, sesiyle o kadar süsleyerek ve uzatarak okur ki, cemaati memnun etmek ve kendisini tatmin etmek ön plânda gözükür.

Üçüncü ve dördüncü rekâtta (kıyamda) sessizce fatiha'yı okurken, nasıl olsa cemaat dinlemiyor diye, o kadar acele, o kadar pespaye, o kadar geçiştirerek, o kadar paldır küldür okur ki, Rabbimizin huzurunda yapılamayacak en büyük saygısızlığı, edepsizliği yapmış olmaz mı? (iMAMLARIMIZIN HEPSİNİ BU KATAGORİYE DAHİL EDEMEM, ALLAH'TAN KORKARIM.) 

Yani, "insanlara karşı ayıp olmasın, onlara karşı mahcup olmayayım, bu sebeple de sesimi de göstermem lâzım!" düşüncesi var. Peki, kendimizi gördüğümüz varlıklara karşı ispatlamak mecburiyetindeyiz de, esas sorumlu olduğumuz, hesap vereceğimiz, namaz kılmak için huzurunda bulunduğumuz Yaratan'ımıza karşı bu densizlik neden acaba? 

Lütfen, yalnız kıldığınız Namazlarınızda da bunlara dikkat ediniz. Rabbimiz Gafururrahimdir. Bizleri Affetsin kardeşlerim. Lütfen bizler de gayret içinde olalım.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum