Ulvi SEVECEN
MUTLAK İKTİDAR YOZLAŞI GETİRİR, AKILLAR TUTULUR…
Ülkemiz gündemini meşgul eden, hükümet tarafından dershanelerin kapatılması veya özel okullara dönüştürülmesi meselesi, geniş bir perspektiften bakıldığında sadece bir eğitim meselesi değil, bu meselenin ele alınış şekli, üslübu, bunun neticesi getireceği birçok sıkıntılar göz önüne alındığında bir millet meselesi, bir demokrasi meselesi, bir sosyal mesele halini aldığı görülmektedir.
İleri demokrasi, liberal ekonomik bir düzlemde özel teşebbüsün canlandırılması, düşünce özgürlüğünün alanın genişletilmesi dolayısıyla halkın yönetimde söz sahibi olması gibi yaklaşımlarla ülkenin yönetimine talip olan merkezi hükümet tarafından karar verilen yol haritasında karşı karşıya kalınacak eşitsizlikleri, anayasaya aykırılığı, son derece mantıklı, delile dayalı ve kardeşlik hukuku çerçevesinde “hakkı ali tutma”, düşüncesinde bir nevi uyarma veya hatırlatma niteliğinde yayın yapan bir camianın asılsız iddialarla üzerine gelinmesi, ülkemizde farklı görüş ve tekliflerde bulunan fert veya kesimlerin hala ciddiye alınmadığı gerçeğini gözler önüne serdi.
Merkezi hükümet, ilk iki döneminde gerçekten de takdir edilecek, alkışlanacak birçok yeniliklere imza attı. Bir üçüncü döneme gelindiğinde istikrar adına, yapılması istenip de yarım kalan projelerin devamı adına birçok beklentiler içerinde oldu halkımız. Herkes daha rahat bir zeminin oluştuğunu, hizmetlerin daha da hızlanacağına inanmaktaydı. Ancak bazı siyaset bilimciler, tam aksine bu dönemin daha zor, hiç beklenmedik sıkıntılara maruz kalınacağını ifade etmeye başladılar. Onlar belki geçmişten edinmiş oldukları tecrübelerle belki de siyaset bilimlerinde çokça akla gelen “ Mutlak iktidarlar yozlaşır” kaidesince bu yorumlarda bulunmuşlardı.
Güçlü yapılamayan muhalefet, zaman içerisinde ortaya çıkan mutlak iktidar psikolojisi, diyalog ve uzlaşıdan uzak, tek taraflı, mücadeleci siyasi tavırlar şimdilerde insanımızın az da olsa ilerisi için ümitlerini kırar hale geldi. Yakın zamanda yaşadığımız ve yankılar hala devam “dershanelerin kapatılması veya dönüştürülmesi” meselesinin çıkış yeri ve buna karşı yapılan çıkışların tek nedeninin bu tavır olduğu alenen görülmektedir.
Her defasında halktan bahseden, halkın hizmetkârı olduklarını savunan bir çizgiyi savunan hükümet, bu konuda tamamen halkının istek ve düşünceleri bir kenara iterek, hayatlarında hiçbir eğitim faaliyetinde bulunmayan yani eğitimci olmayan danışmanlara hazırlattığı taslakla sosyal patlamalara sebep olacak bir projeye imza atmaya hazırlanıyor, hem de sektördeki insanların bilgisine başvurmadan, ne tür sakıncalar doğurabileceği hakkında istişareler yapmadan, tıpkı vesayet sahibi bir iktidarın yapabileceği emsal bir davranışla.
Böyle bir yapı içerisinde adil, insaflı insanların tutunabilmeleri de çok zor olmaktadır. İleri demokrasi, fikir özgürlüğü konusunda kendi içinden örnekleri olmayan bir yapı, merkez iktidarın söylemlerinde hiç de inandırıcı olamayacağının göstergesidir. Kütahya milletvekili Sayın İdris Bal’ın “Anayasada özel teşebbüs hürriyeti” ile ilgili bir maddenin olduğunu ve bundan dolayı dershanelerin kapatılmayacağı yönündeki açıklamalarının ardından parti içi disiplin kuruluna gönderilmesi ve ihracının istenilmesi son derece düşündürücü ve yukarıda ifade etmeye çalıştığımız sorunun doğruluğunu ortaya koyan bir örnektir.
Gündemle ilgili olarak sosyal medya aracılığıyla kamuoyunda pek çok değerlendirmelere şahit olduk. Bunun yanında birçok dost ve ağabeylerimizle de yaptığımız değerlendirmeler neticesinde ülke geleceğimizi özgürlük, şeffaflık ve sivilleşme adına tehdit edecek, sosyal adaleti zedeleyici, inanan insanların arasında olması gerekli olan kardeşlik hukukunun da zedelendiği bir gerçekle karşı karşıya kalındığının farkındalığını gördük.
Bu süreçte kıymetli ağabeyim sayın Dr. Ramazan G. Uçar’ın kaleme aldığı son derece yerinde, çözümün ne olacağı konusunda düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Dershaneleri kapatmak “Adalette Eşitlik” ilkesine aykırıdır...
Hiçbir yönetici, hiçbir idareci, hiçbir sorumlu kişi, adalete karşı tavır alarak işlerini yürütemez. Adalet, Allah’ın, Kur’an’da, tıpkı namazda olduğu gibi ayağa kaldırılmasını emrettiği bir değerdir. Allah namazı ikame edin der, ayağa kaldırın der, aynı şekilde adaleti de ikame ediniz der. Onun için, adalet hafife alınacak, basite alınacak bir şey değildir.
Neden adaletten bahsediyoruz? Çünkü adalet, gerçekten dünyanın çok önemli bir temel gücü.
Dersanelerle adaletin ilişkisi ne?
Bu konuya girmezden evvel bir hatıramı sizlerle paylaşayım.
Birkaç ay önceydi.
Bir sabah namazı çıkışı camiden eve doğru beraberimizdeki cemaatle yürüyoruz.
Bilenler bilir.Sabahın o serinliği ve dimağların alabildiğine dinç olduğu bir vakittir Yanımızda komşular var.Birde 80 Yaşlarında Erzurum’lu Halil amca.
Halil amcadiyorum bu dersaneler konusunda düşünceniz nedir.Kısa bir sessizlikten sonra yüzüme bakarak,Ramazan efendi diyor ; dersanelerin kapatılması “Adalette eşitlik ilkesine aykırıdır”. Bu tesbite başlangıçta tepki göstermek istiyorum.Ama diyorum nasıl olur…Bana dönüyor.
İyice düşün araştır sonra tekrar konuşuruz deyip konuyu kapatıyor.
Allah ccbize “akledin”der.Aklını işletmiyenlerin üzerine pislik yağdırır der.Bir müslümanın temel bilgi kaynağı Vahiy ve kevni ayetler olup, onu akıl aletiyle okur ve kendisine yolunu çizer.
Yani bizim için İlim ve Akıl birbirinden ayrılmaz ikilidir.
Birazcık akletmeyle görülecektirki bu gün ki tartışmaların temelindeki faktör dersaneler değildir. Eğitim konseptindeki temel proplem , Miili Eğitim sistemimizdir.
Bu gün olmuş Milli Eğitimimiz hala ezbercilikten,hayat merkezli olamamaktan,not merkezli-yarış merkezli olmaktan kendisini kurtaramamıştır.
Sistem adına sınav denen yarış anlayışı üzerine kurulduğu için yarışan tarafların kendilerini eşit şartlara hazırlamak için kendine bir çıkış yolu hazırlamaktan daha doğal ne olabilirdi ki?Eşit eğitim almayan okullarda okuyan öğrenciler nasıl olur da aynı imtihana girerler?
Güneydoğuda birçok derslerin boş geçtiği bir lise öğrencisiyle İstanbul’da imtiyazlı bir okulda okuyan lise son sınıf öğrencisini aynı imtihana sokmak,40 kilo ağırlığındaki zayıf bir insanla 100 kilo ağırlığındaki kırkpınar pehlivanını güreştirmek demek değilmidir?
Allah ccbize aklı ,
Rakiplerimizle olan yarışta onların kullandığı imkanları kullanmayın ve yenilin diye vermemiştir.
İçinizden bazıları sizin adınıza keyfi kararlar versin ve emretsin de, siz de ona düşünmeden uyun diye de vermemiştir.
Dersaneler, şu andaki mevcut sınav sistemiyle ve eğitimin kalitesiyle , ayrıca eğitimin bir çok boyutuyla alakalı, çok önemli bir yeri doldurmaktadır. Yani, aslında eğitimdeki eşitsizliği bir bakıma, adaletteki eşitsizliği ve bir çok eksikliği dengelemeye çalışmaktadır.
Biraz daha açarsak, bugün dersanelere gidiş oranının özellikle “lise son sınıflarda” %60, %70 oranında değiştiğini söyleniyor. Bu şu manaya geliyor: Bu dersanelerle birlikte, aslında eğitimdeki eşitliksizlikler sebebiyle toplum bir bakıma, %70’lere varan oranlarda, yani %100’e yaklaşan bir oranda “adalete yaklaşıyor” demektir.
Dersaneler kaldırıldığı zaman girilecek olan imtihandaki adalet katsayısı çok ama çok düşük olacaktır.
Yani özel okulda okuyan, özel eğitim gören %1’lik küçük burjuvazi azınlık,toplumun geri kalan %99’luk kesimiyle aynı imtihana girecek ve %1’e tekabül eden bu özel eğitim görmüş azınlık, pastanın neredeyse %100’lük kısmının sahibi olacaktır.
Bu herşeyiyle haksızlık kokan durumun neresi adalettir? Aklı başında insanlar bunu nasıl savunurlar?
Sepetin içindeki 100 elmanın neredeyse hepsine, %1’lik kısmın sahip olması geriye kalan %99’un birkaç elma ile avunması ne kadar garip bir şeydir. Ama, dersanelerle birlikte bu paylaşım %70’lere kadar çıkmaktadır.
Yani 70 kişi 100 elmayı alacak ve aralarında paylaşacaktır. Dolayısıyla, dersanelerin olmasıyla dersanelerin olmaması arasındaki fark, aslında 70 kat farktır. Ki bu fark bire iki dahi olsa bile çok büyüktür.
Soru şudur;
Bir kişinin 100 elmayı tek başına alması mı adalete daha yakındır? Yoksa 70 kişinin 100 elmayı paylaşması mı?
Hani, Rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın bir deyişi var, “bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul”diye”, yapılmak istenen şey bunun çok ilerisindedir.
Bir kişiye yüz pul 99 kişiye ise bir pul.Veya birkaç elma…
Dersanenin kalkmasını savunanlar bir değil, bin defa daha düşünmelidirler.
Bu meselenin herhalde birden fazla boyutu var. Birincisi eğitim boyutu, ikincisi adalet boyutu, üçüncüsü siyasi boyutu, dördüncüsü müslümanlar boyutu, beşincisi öğrenci boyutu ve ve ve pusuda bekleyen yerel ve küresel ergenekon boyutu…
Dersane tartışmasının bugünki hali, inanmış insnaların özellikle birlik ve beraberliklerine çok zarar vermektedir. Çok incitici yazılar yazılmakta ve sözler söylenmektedir.
Toplum bir yanda dersanelerin devamından yana olanlar,diğer tarafta dershanelere karşı olanlar diye hızla bölünmektedir..
Bir yandan toplumun bir çok kesimiyle aradaki duvarları kaldırıp özellikle güney doğuda barışı sağlamak için tıpkı iğne ile kuyu kazarak mesafe almaya çalışırken her türlü fedakarlıktan kaçınmazken başımıza gelen gelmekte ola bu haller de neyi nesi…
Cemaat de yanlış yapabilir, parti de yanlış yapabilir. Bu mümkündür, her ikisi de yanlış yapamaz diye bir şey yoktur. Her zaman doğruyu yapamayabilir insan. Ama bunları kavgaya vardırmamak lazımdır, bunlar oturulur, konuşulur, düzeltilir. Otururlar, konuşurlar ve doğruyu bulurlar…
Müslümanlar, her meselelerini talimatla çözmezler. Ben söyledim oldu, ben talimat verdim oldu gibi tepeden inmeci bir yaklaşım müslümanlıkta hiçte hoş karşılanmaz.
Türkiye şu anda çok kritik bir süreçten geçiyor. Bu Ergenekon düzeni kalıntılarının , özellikle de dış güçlerin desteğiyle, tekrar sistemi ele geçirmek istediği bir dönemde, böyle bir kavgaya girmek cinayettir.
İslam tarihinden, insanlık tarihinden biliyoruz ki, bu atışma müslümanlara hiçbir fayda getirmeyecektir.
Ayrıca şunu da belirterek konuyu kapatmak istiyorum: Bu mesele bir kan davasına dönüşmeden, taraflar ve bilhassa Hükümet bu konuyu bir an önce çözmelidir.
Bu konuda esas sorumluluk Sayın Başbakandadır.
Çünki Reis odur ve krizi o yönetmeli ve çözmelidir. Eğer bu mesele iyice ayağa düşerse artık iş işten geçer geri vites de fayda vermez.
Çünkü Adaletin ayağa düşürülmesi faillerini çarpar.
Kimse Adalete müdahaleyi hafife almamalıdır…
***
Yarından itibaren taslak kurula getirilecek. Beklentimiz büyük bir haksızlık olan, hak ve hakikatten uzak, bir İslam toplumu olan Anadolu insanını hiç yoktan yeni sıkıntılara itecek bu taslağın gündemden düşmesidir.
Aksi durumda bu güne kadar inandığımız hukukun bağımsızlığı ilkesinin uygulanacağına, sorunun hukuk çerçevesinde çözüme ulaştırılacağına inanıyoruz.
Gün doğmadan; meşime-i şebden neler doğar.
Bekleyip göreceğiz...
ulvi_ sevecen@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.