Teslime Gülsen NURDOĞAN
Muhammed Aleyhisselam ve Şiir
Peygamberimiz aleyhisselam'ın doğduğu belde olan Arabistan yarımadasında şiir ve edebiyat çok önemliydi. Bunu es-Suyuti'nin İbnu'r-Reşık'ten naklen kaydettiği şu ifadelerden anlıyoruz: "Araplardan bir kabile içerisinde bir şair yetişince diğer kabileler gelerek o kabileyi tebrik eder, bu maksatla yemekler yapılır, düğün törenlerinde olduğu gibi kadınlar bir araya toplanıp udlarla oynar; bu durum, ırz ve namuslarının korunması, hasep ve neseplerinin savunulması, babadan oğula geçen cömertlik ve güzel geleneklerinin ebedileştirilmesi, şeref ve şanlarının yükseltilmesi demek olacağından, erkekler ve çocuklar da birbirlerini kutlarlardı. Araplar birbirlerini ancak dünyaya gelen bir erkek çocuk, yahut aralarında yetişen bir şair veyahutta yavrulama zamanı yaklaşan bir kısrak sebebiyle tebrik ederlerdi." Abdullah b. Abbas radıyallahu anh da bu bilgiyi teyit eder mahiyette; "Şiir Arapların ilmi ve divanlarıdır, onu öğreniniz ve Hicaz şiirini alınız." tavsiyesinde bulunmuştur. Öyleyse tabiri caizse şiir, Arapların tarih defterleri gibidir. Onların medeniyetini tanımak için şiirlerini okumak gerekir.
İslam dini şiir ve edebiyatın alabildiğine geliştiği böyle bir yere indi. Allahu Teala yüce kitabı Kur'an'da şiir ve edebiyatla ilgili hükümlerini bildirdi. Yasin suresinin 69. ayetinde Hz. Muhammed Peygamberi kast ederek şöyle buyurdu: "Biz ona şiir öğretmedik, bu ona yaraşmaz da!"
Kur'an'ı şiir sananları ise uyardı: "O bir şair sözü değil, ne az inanıyorsunuz!" Hakka 41.
Sevgili Peygamberimiz hiçbir zaman kendi eliyle şiir yazıp düzmedi. Onun sözleri şiirden üstündür. Zira o ümmî idi yani eğitimini Allah'tan almıştı. Efendimiz aleyhisselam kendisinin bu halini şu sözlerle tasdik eder: "Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi de ne güzel etti!" İşte böylece Allah onu, edebiyatçılıktan daha üstün bir vasıfla vasıflandırdı. O yüzden Hz. Muhammed'in sözleri şiirden üstündür. Fakat bununla beraber Peygamberimiz, başkalarının yazdığı güzel şiir ve sözleri dinlemeyi severdi. Hatta bazılarını terennüm de ederdi. Bazı şiirlerin hoşuna gitmeyen bölümlerini değiştirerek okurdu.
Ka’b b. Malik’in okuduğu "Bütün yüceliği ile aslımızdan bahsediyoruz." mısrasını "Aslımızdan deme, dinimizden bahseden sözümüz de!" diyerek düzeltmiştir. Bir başka sefer de "Hint kılıçlarından bir kılıç" olan ibareyi "Allah’ın kılıçlarından bir kılıç" şeklinde düzeltmiştir.
Hz. Aişe’ye, Hz. Peygamber hiç şiir söyler miydi, diye sorulunca: "O Tarafe’nin, Abdullah b. Revahâ’nın şiirlerini söylerdi. Bazen eve girerken Tarafe’ye ait şu beyti terennüm ederdi: "Günler sana bilmediğin şeyleri gösterecek ve ummadığın kimseler de sana haberler getirecektir.” (Tirmizi Edeb 70)
Bir gazve esnasında ayağı sürçüp parmağı kanayınca Velid b. Velîd’e ait şu mısraları söyler:
"Hel enti ilâ ısba’un demiyti
Ve fî sebîlillâhi mâ lakıyti
Sen sadece kanayan bir parmak değil misin?
Ve Allah yolundadır başıma gelen" (Buhari Edep, Cihad; Müslim Cihad)
Hz. Peygamber aleyhisselam: "Bir şairin söylediği en doğru söz Lebîd’in şu mısrasıdır buyurmuştur; İyi bilin ki Allah’tan başka herşey bâtıldır."
(Buhari Edeb 70; Müslim Şiir; Tirmizi Edeb 70)
Amr b. Reşîd, babası Reşîd ibni Süveyd’den rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber ona ezberinde Ümeyye'nin şiirinden bir şeyler olup olmadığını sormuş. “Evet” cevabını alınca okumasını istemiş. Tam yüz beyte ulaşınca Ümeyye için: "Neredeyse şiiriyle Müslüman oluyormuş." buyurmuş. (Buhari X/38; İbn Mace Edeb 41)
Peygamberimiz aleyhisselam henüz peygamber değilken Ukaz panayırına gidip orada Arapların en gözde hatibi ve şairi kabul edilen Kus b. Sâide el-İyâdî’nin insanlara Allah’ı ve ahireti hatırlatan şiirlerini dinlermiş. Tevhid inancına bağlı olan Kus b. Saide için "Ümit ederim ki Cenab-ı Hak, kıyamet gününde Kuss b. Saide’yi ayrı bir ümmet olarak haşreder!" buyurmuş.
Hz. Peygamber’in şiirlerini beğendiği şairlerden olan Nâbiga el-Câdî, kabilesinden bir heyetle Medine’ye gelip Müslüman olduğunda Hz. Peygamber’e ünlü Raiyye kasidesini okumuş, Hz. Peygamber, şiirin sonlarında yer alan:
"Göğe ulaştık onur, cömertlik ve itibarca
Kaldı ki biz bunun üstüne çıkmayı da umarız."
sözlerini dinledikten sonra "Bunun üstü neresidir, ey Ebu Leyla?" diye sormuş, o da "Cennettir ey Allah’ın Resulü!"demesi üzerine Hz. Peygamber "İnşallah inşallah" diyerek bundan duyduğu memnuniyeti ifade etmiş. Ayrıca kendisine: "Güzel söyledin, Allah ağzına dert vermesin!" buyurarak dua buyurmuş.
Câbir İbnu Semure radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'la yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashâbı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resulullah aleyhissalâtu vesselam da sükut ile onları dinliyordu. Bazan anlatılanlara onlarla birlikte tebessüm ettiği oluyordu." Tirmizî, Edeb 70
Allahu Teala şair ve edebiyatçıları Kur'an-i Kerim'de şöyle tarif ediyor: "Şairlere gelince, onlara da yoldan sapanlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler." Şuara suresi 41.
Böylece Allah, iman edip dünya ve ahiret için hayırlı işler yapan, Allah'ı çok anan ve haksızlığa uğradığında kendilerini savunan şair ve edebiyatçıları seçip ayırıyor. Öyleyse ne mutlu Allah'a ve ahiret gününe iman edip kalemini hayırlı sözlerde kullanan şair ve edebiyatçılara!
Bu ayet nazil olduktan sonra Müslüman şairler Hz. Peygamber’e gelip endişelerini ve üzüntülerini dile getirdiler. Peygamberimiz efendimiz onlara şu cevabı verdi: "Mümin hem bedeniyle hem kılıcıyla hem de lisanıyla cihat eyler. Nefsim kudreti elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki sizin onlar hakkında söyledikleriniz ok atmak gibidir, o derecede tesirlidir." (Ahmed b. Hanbel)
Abbas radıyallahu anh Hz. Peygamber aleyhisselam'a "Ey Allah'ın Resulü, güzellik hangi şeydedir?" diye sorunca "Dildedir." buyurmuştur. Hz. Peygamber aleyhisselam: "Yolcunun azığı, develeri şiir inşad ederek sürmek ve içinde fahiş sözler bulunmayan şiirdir." buyurarak fahiş sözü yasaklamıştır. Zaten fahiş sözün her türlüsü Allah'ın kitabı ve Peygamberin lisanıyla yasaklanmıştır. Hz. Peygamber, fuhuşu ve zinayı dile getiren İmrü'l-Kays için de: "Cehenneme giden şairlerin bayraktarlarındandır." buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam bir gün Hz. Aişe validemizi Zuheyr b. Cenib'in şiirlerini inşad ederken dinler ve şiir sona erince şöyle buyurur: "Ya Aişe! Şair doğru söylemiştir, insanlara teşekkür etmeyene Allah da bir karşılık vermez."
Hz. Peygamber aleyhisselam, "Allah'ın elçisine kılıçlarıyla yardım edenleri dilleriyle de yardım etmekten men eden nedir?" buyurarak Müslüman şairleri kalemleriyle cihada çağırmıştır.
Mekke'nin fethine kadar müşrik olarak kalan şairlerin yaptıkları hicivler yüzünden Müslümanlardan biri Hz. Ali radıyallahu anh'a gelerek "Bizi yeren toplululuğu bizim adımıza hicvet!" deyince o da: "Eğer Allah'ın elçisi izin verirse…" şeklinde karşılık vermiştir. Fakat Hz. Peygamber ona izin vermeyince bu işi Hassân üstlenmiş ve Hassân dilini işaret ederek: "Yemin ederim ki Busrâ ile San‘â arasında (Hicaz’ın kuzeyi ile güneyi arasındaki bölgelerde) beni bunun kadar sevindirecek bir başka araç yoktur." şeklindeki sözüyle Allah yolunda şiir söylemeyi sevdiğini söylemiştir. Resûl-i Ekrem’in, "Onları ne şekilde hicv edeceksin, çünkü ben de onlar gibi Kureyşliyim?" sorusuna Hassân: "Seni yağdan kıl çeker gibi Kureyş müşriklerinin arasından çekip çıkaracağım!" cevabını vermiştir. Böylece şiirleriyle İslâmiyet’e büyük hizmetlerde bulunan Hassân hakkında Hz. Peygamber, “Hassân’ın fıtrî kabiliyetini ve ilhamını Rûhulkudüs Cebrail teyit ediyor” buyurmuş, ayrıca onun için “Allahım, Hassân’ı Rûhulkudüs ile teyit et!” şeklinde dua etmiş. (Buhârî ve Meġāzî) Ayrıca Resulullah Efendimiz şair Hassan b. Sabit'in şiir okuması için mescide bir kürsü yaptırmış. O, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'i tanzim ettiği şiirlerle savunur, müşriklerin şiirlerini cevaplandırırmış. Resulullah Efendimiz'in evsafını şiir haline getirirmiş.
Özetle söyleyecek olursak, Hz. Peygamber’in, şiiri tamamen reddetmediği, güzel ve hakîmâne anlamlar taşıyanlarını beğendiği, bazı beyitleri mesel olarak îrâd ettiği, şiirle uğraşanları bundan alıkoymadığı ve şiirde aslolan şeyin mana olduğunu kast ettiği anlaşılıyor. Bu hakikate binaen başta Hz. Ebûbekir, Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Âişe olmak üzere birçok sahabi hem bizzat şiir yazmışlar hem de başkalarının şiirlerini yeri geldikçe inşâd etmişler hem de Kur’ân ve hadiste geçen kelimelerin anlaşılabilmesinde çok faydalı olacağı için Cahiliye şiirini öğrenmeyi ve rivayet etmeyi teşvik etmişlerdir.
Bursalı Mehmet Tahir, eserinin ‘Şuara’ bölümüne Hz. Peygamber’in şiir ve şairlerin faziletlerini belirten şu yedi hadisi almış. Onları da buraya ekleyelim.
*Çocuklarınıza şiir öğretiniz. Zira o zihni açar, cesaret verir.
*Beyanın bir kısmı sihir (gibi büyüleyici)dir. Şiirin bir kısmı da hikmettir.
*Şairlerin dili cennetin anahtarıdır.
*Cibril seninle. Söyle ya Hassan!
*Allahu Tealâ’nın arşının altında bir takım hazineleri vardır. Bunların anahtarları da şairlerin dilleridir.
*Şiirden hikmetli olanları ve meselleri öğreniniz.
*Şairlerin kalpleri Rahman’ın hazineleridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.