Mekke’den bir soru: Yunanistan neden para basamıyor?

Dün sabahın çok erken saatleriydi, Mekke’de uyandım...

Meclis’in açılış tablosundan, Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti kurmakla yeniden görevlendirileceğine, TBMM Başkanlığı nedeniyle ama mevcut siyasal krizi de çözmeye yönelik siyasal partiler arası görüşmelerden, görevdeki bir orgeneralin bir numaralı sanık olduğu İkinci Balyoz Davası İddianamesi’nin kabulüne, IMF’nin yeni kadın başkanına, Afganistan’dan Libya’ya tüm dünyayı izledim ama esas peşinde koştuğum, Yunanistan’da ‘kemer sıkma’ tedbirlerini hayata geçirecek olan kritik oylamanın sonuçlarıydı.

Ve akşamüzeri Yunanistan, beş yıllık kemer sıkma önlemlerinin getirileceği tasarruf planını onayladı...

***

 Yunanistan’daki süreçle ilgili bir yabancı ajans şunları yazıyordu:

“Çalışanların en büyük korkusu, bugüne kadar bol keseden aldıkları maaş ve elde ettikleri avantajların, özelleştirmelerin ardından bir anda tırpanlanması. Örneğin elektrik idaresi çalışanları bugüne kadar elektriğe para ödemiyordu. Şimdi ise hiç değilse kullandıkları miktarın yüzde 15’ini ödemeleri öngörülüyor ama bu bile vatandaşların sokağa dökülüp durumu protesto etmeleri için yetiyor. Ancak hükümet, yoğun protestolara rağmen tasarruf önlemlerini uygulamakta kararlı görünüyor.

Yunanistan Maliye Bakanı Evangelos Venizelos önemli bir noktaya dikkat çekiyor: ‘Milli ekonomimiz hâlihazırda dipsiz bir fıçıyı andırıyor. Fıçının altını artık kapatmamız gerekiyor. Bunu başarabilirsek yeniden büyüyebilir ve işsizlikle mücadele edebiliriz. Lâkin daha önce borçlarımızı ödeyebilecek duruma gelmemiz gerekiyor.”

***

Yunanistan AB üyesi bir ülke olmasa ve Euro Bölgesi’nde bulunmasa, mevcut kriz karşısında, eskiden olduğu gibi karşılıksız para basarak durumu idare edecekti.

Ama Euro Bölgesi’nde olduğu için Yunanistan AB Merkez Bankasına bağlı, kendi Merkez Bankası yok.

Siyasetçilerin elinden bol keseden para basma olanağı alındığı zaman tek seçenek kalıyor, piyasanın kurallarına uymak, ekonomik yasaların emrine girmek.

Buna uymayınca haliniz Yunanistan’ın mevcut durumuna dönüyor, perişan oluyorsunuz... Üstelik Türkiye’deki piyasalar dâhil, dünyayı da eteğinden tutarak kendinize çekiyorsunuz...

Çünkü çağ ‘ilkeli bir saydamlığın’ egemen olduğu bir çağ.

***

Aslında Yunanistan’ın durumundan hareketle, bizdeki mevcut krizin çözümünü de merak ediyorum.

Köhnemiş rejime ilkeli ve saydam bir anlayışla neşter mi atılacak, yoksa durum pratik bir kurnazlıkla siyaseten idare mi edilecek?

Sistem iflas etse bile siyasal kamplaşmayı yeğleyen bir refleks, köklü çözüm umudunu hep gölgelemekte...

***

Türkiye, gözünün önünde duran gerçek çözümleri hep görmezden geldi.

Bunu ispatlayan en vurucu örneklerden biri bugün ölüm yıldönümü olan Prens Sabahattin’in fikirlerinin akıbetidir...

‘Prens Sabahattin, yerinden yönetimin gerekliliğini iddia ederken, sebep olarak da; bir vilayetteki idare usulünün diğer bir vilayette aynen uygulanmasının mümkün olamayacağını ileri sürmektedir.

Merkeziyetçi anlayış özgürlüğün kısıtlandığı, çoğunluğun azınlık tarafından baskı altında tutulup yönetildiği bir yapı olarak görülmektedir.

Prens Sabahattin’in Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin 1906 tarihli programına göre; yerinden yönetim sağlanacak, il genel meclis üyelerini halk seçecek ve merkezi yönetim de halkın seçtiği temsilcilerden oluşacaktı.

Yerel yöneticiler halkın nüfus dağılımı dikkate alınarak seçilecekti.

Bu fikirler ile devlette, âdem-i merkeziyet talep eden liberal düşünceye uygun bir yapı oluşturulmak istenmektedir.’

Ölümünün 63. yıldönümünde Prens Sabahattin’in fikirleri hala tabu ve BDP’liler grup toplantılarını bundan böyle Diyarbakır’da yapma kararı aldı...

***

Ben çağın gereklerine uygun, daha nitelikli, daha sistemli ve daha kalıcı bir toplumsal çözümün gereklerini anlatabilmek için çırpınırken, siz de Mekke’yi merak edebilirsiniz...

Şimdi hızlı bir gezi için Arafat’a gidiyorum; Medine, Mekke, Suudi Arabistan’ı da belki sonra konuşuruz...

Önceki ve Sonraki Yazılar