Ünal SADE
Lebbeyk Allahümme lebbeyk
Lebbeyk Allahümme lebbeyk
Kur’an-ı Kerim’de de bir ayeti kerime vardır:
“Ve ezzin finnasi bi’l-hacci ye'tûke ricâlen ve ala külli dâmirin ye'tîne min külli feccin amîk”
Bu Ayet ile Allah-u Teala İbrahim (a.s) Peygambere:
“Ey İbrahim insanları bu mübarek beyti (Kabe) ziyaret etmeleri için, buraya davet et buyurmuş.”
İbrahim (a.s) : “Ya Rabbi benim sesim nereye kadar gider ki? Bu kuş uçmaz kervan geçmez, ekin bitmez yere insanlara nasıl gelecek?”
İşin hikâye kısmını hepimiz biliriz o taşlık, ekin bitmez, susuz vadiye İbrahim Peygamber Allah’ın emriyle Hacer valideyi ve henüz anne sütü emmekte olan oğlu İsmail (a.s)’ı bırakıp ayrıldı.
“Nasıl duyuracağım?” sorusu üzerine,
Allah-u Teâlâ Hazretleri:
“Sen seslen bakalım, duyurmak benden” buyurmuş.
O gün bu gündür milyonlarca insan Onca kotaya ve sınırlamalara ve maddi engellere rağmen her gün Dünya’nın her yerinden Allah’ın çağrısına icabet etmek için yürüyerek, deniz yoluyla, uçaklarla yani her türlü yöntemle mübarek belde olan Mekke’ye ve Kabe’ye doğru adeta akıyor.
Ali İmran Suresinin 96-97. ayetlerini hatırlayalım:
96- Şüphesiz insanlar(ın ibadet ve ziyareti) için kurulan çok mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan ilk ev (ilk mâbed), Mekke’deki (Kâbe’)dir.
97- Orada, (Kâbe’nin mâbed olduğunu gösteren) apaçık deliller ve İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya (gitmeye) bir yol (imkan) bulabilen kimseye, Beyt(ullâh)’ı haccetmesi, Allah’ın hakkı (olarak o kimseye farz)dır. Kim de (bunu reddeder de) küfre saparsa, (küfrü kendi aleyhinedir ve) şüphesiz Allah, bütün âlemlerden müstağnîdir (kimseye ihtiyacı yoktur).
Bu ayetlerden, insanlar için yapılan ilk ibadetgâhın Mekke’de bulunan Kabe-i Müşerrefe olduğunu anlıyoruz. Yani Kabe ta Adem (a.s) atamız zamanından beri ibadetgah olarak kullanılan müşerref bir mekandır.
Zaman içerinde kaybolan Kabe’nin aynı yerinde İbrahim Peygamber ve oğlu İsmail Peygamber tarafından yeniden inşa edildiğini ve nice Peygamberlerce ziyaret edilen Kabe’de Rükn ile Makam arasında, Hicr-i İsmail’de, Kabe’nin çevresinde nice Peygamberlerin medfun olduğunu çeşitli kaynaklardaki bilgilerden anlıyoruz.
Bu girişi yapma sebebim çıkmak üzere olduğum UMRE ziyareti öncesi sizlerle duygularımı paylaşmak ve vedalaşmak.
Bizde çağrıya uyup Mekke’de Kabe’yi Medine’de Hz. Peygamber’i ziyaret etmek üzere mübarek beldelere doğru önümüzdeki hafta sonu yola çıkacağız.
Yazıma iki duygumu ifade ederek son vermek istiyorum. Hz. Peygamber bir gün Kabe’yi seyrederken (Kabe’yi seyretmenin bile ibadet olduğunu biliyoruz) Kabe’ye şöyle sesleniyor:
“Merhaba sana ey Beytullah. Ne büyüksün ve hürmetin ne büyüktür. Lakin hiç şüphe yok ki, Mü’min Allah indinde senden daha muhteremdir.”
Kabe’den bile muhterem olan tüm dostlarıma Habername aracılığıyla veda ederken haklarını helal etmelerini istirham ediyorum.
Şeyh Sadi’nin farsça güzel bir şiiri var:
Bende heman….zi taksiri hiş
Özür bedergah-ı huda averest
Verne sezavar-ı hudavendiest
Kenze tevan ehl-i reca averest.
Anlamı: “Kul hatasını itiraf etsin, boynunu büksün, Allah’tan af dilesin, acizliğinin farkında olsun. Çünkü Allah’ın indinde layık ameli kimse yapamaz”
Acizliğimizi itiraf edip yola çıkıyoruz. Dualarınız dualarımıza karışsın. Allah’a emanet olunuz.
Not: Seyahat sebebiyle yaklaşık bir ay yazılarıma ara vermek durumunda kalacağım. İnşallah dönüşümüzde görüşmek üzere…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.