xxx43
Kürt Uleması ve Şeyhleri
Diyanet İşleri Başkanı Diyarbakır'da Kürt kanaat önderleri ile toplantı yapmış... Bu haberi veren gazete korkusundan yazamamış, kanaat önderi dediği kimseler o bölgenin icazetli ulema, fukaha ve meşâyihidir. Kendilerine selam ve hürmetlerimi arz eder, dualarını beklerim.
Kürt açılımı dedikleri hürleştirme ve insan hakları hareketinde, din ve tarikat mensuplarına başvurulmaması büyük bir yanlışlık idi. Sanırım iktidar bu yanlışlığı telafi etmek istiyor.
Bundan bir sene kadar önce, doğu ve güneydoğu bölgelerinde İslâm medreselerinin ve tasavvuf tarikatlarının açılmasına izin verilmesini istemiştim.
İster Kürt deyin, ister doğu ve güneydoğu halkı deyin, onların temsilcisi PKK'lılar, sekülerleşmiş Kürt aydınları (aydınımsıları), teröristler değil, din alimleri ve şeyhlerdir.
Bu ülkenin halkını birbirine bağlayan en güçlü bağ dindir. Dine cephe alınırsa ne devlet kalır, ne bütünlük, ne beraberlik, ne huzur, ne barış.
Evet medreseler ve tarikatlar açılmalıdır. Nasıl?
Bugünkü kanunlarla bu mümkün olur mu?
Elbette mümkün olur.
Halen yürürlükte olan bir şapka kanunu var. Buna göre, başta bütün bürokratlar olmak üzere Türkiye erkekleri şapka giymeye mecburdur. Bugün bu kanun geçerli midir? Değildir, hukukî tâbirle "caduc" olmuştur. Yani kanun olarak duruyor, fakat uygulanmıyor, uygulanamıyor.
Bundan elli altmış sene kadar önce doğu ve güneydoğu bölgesinde çok sayıda özel İslâm medresesi vardı, bunlarda Ehl-i Sünnet İslâmlığına göre hoca yetişiyordu. Bu hocaların bir kısmı imtihan vererek Diyanet hizmetlisi oluyordu. Sonra bir kanun çıkarttılar, İmam-Hatipli olmayan imam, müezzin, müftü, vaiz olamaz dediler, bu medreseleri çökerttiler.
Çökerttiler de ne oldu? İşte manzara... Ülke parçalanmanın, çökmenin eşiğine geldi.
Müslüman Kürt halkı dinde reform, dinde yenilik, dinde değişiklik, Fazlurrahmancılık, light İslâm, ılımlı İslâm, Diyalog İslâmı, hadîslerin ayıklanması gibi safsataları kabul etmez.
Medreseler, ucu Resullerin Seyyidine ulaşan bir silsileye bağlıdır. Hanefî kolu İmam Ebu Hanife'ye, Şafiî kolu İmam İdris Şafiîye ulaşır. Onlardan Tebe-i Tâbiîne, Tâbiîne, sonra Ashab-ı Kirama...
Zincirin son halkası Resulullah Efendimizdir.
O, bilgisini Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla Rabbülalemînden almıştır.
İcazetsiz ulema ve icazetsiz şeyh olmaz.
Reformcu ve Fazlurrahman'ın Tarihsellik mezhebine bağlı yerli oryantalist İlahiyatçılar dinimize burunlarını sokmasınlar.
İslâm medreselerinin ve sûfî tarikatların kapalı ve yasak olması evrensel insan haklarına aykırıdır.
Sabataycılar istemiyor diye bu ülkenin Müslüman halklarının din ve inanç hürriyetleri ayaklar altına alınamaz.
Kesinlikle biliyorum ki, doğu ve güneydoğu bölgemizde reformculuk, mezhepsizlik, Selefîlik, BOP İslâmlığı, diyalogçuluk, ılımlı İslâm gibi bâtıl ve bid'at rüzgarları estirmek isteyenler vardır. Bunlara fırsat verilmemelidir.
Türkiye halkı için, İslâmî açıdan en çıkmaz yol aktivist cereyanlardır.
Aktivist İslâmcılar Pakistan'daki nice din hizmetini yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, İslâmî uyanış hareketine büyük zarar verdiler.
Başta Mısır olmak üzere Arap alemindeki aktivistler de bir çuval inciri berbat etmiştir.
Pakistan'da, Mısır'da başarılı olamayan aktivist cereyanlar Türkiye'de nasıl muvaffak olacak?
Müslümanlar medreselerde, tarikatlarda İman, İslâm, Kur'ân, Sünnet hizmetleri yapsınlar; olgun hizmet erbabı yetiştirsinler, terörden, kırıp dökmekten uzak dursunlar, dini siyasetin üzerinde tutsunlar.
Sonra Allah kerim.
* (İkinci yazı)
Mezhepsizlik fitnesi
Dört hak mezhebe ve fıkha aleyhtar olan mezhepsizler, bir kısım Selefîler, Sünnet inkarcıları, Kur'ân'dan başka dinî delil kabul etmeyenler, mezheplere put diyenler...
Bunlara bakılırsa dört mezhep olması bir bölünme ve parçalanma işi...
Bu iddia tamamen hezeyandır.
Çünkü dört hak mezhep esasta, usûlde, temelde birdir.
Dört hak mezhep şubelerdir. Aslında tek hak mezhep vardır, o da Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebidir.
Zaruriyat-ı diniyede hepsi aynı çizgidedir.
İhtilaf (çeşitlilik) olan konular, teferruatla (esasa taalluk etmeyen ayrıntılar) ilgilidir.
Müslümanlar birlik olmak istiyorsa dört mezhepten birinin hükümlerini bütün olarak kabul etmelidir.
Mezhepler kabul edilmez, her Müslüman İslâm'ı kendi kafasına, re'yine, hevesine göre yorumlar ve uygularsa dört değil, binlerce, on binlerce, hatta Müslümanlar sayısınca bâtıl mezhep çıkar.
Dört mezhep Selef-i Sâlihîn İslâmlığıdır.
Dört mezhep Kur'ân'a, Sünnet'e, icmâ-i ümmete uygundur.
Mezhepsizlik en büyük ve en tehlikeli bid'attir.
Selefîlik bir mezhep ve fıkıh değildir, bid'attir.
Kur'ân'da, Sünnet'te birleşmenin ilk şartı, Kitabullah'ı câhillerin kendi kafalarına göre yorumlamamaları ve ondan hüküm çıkartmamalarıdır.
Yorum hizmet ve yetkisi Ümmetin bilenlerine aittir.
Bu bilenlere ulema ve fukaha denir.
Onlar, ucu Resullerin (Sallalahu aleyhi ve sellem) Seyyidine ulaşan icazetlere sahiptir.
Kur'ân elbette bütün insanlığa gönderilmiştir ama onun tefsirini (yorumunu), ondan şer'î hüküm çıkartmayı herkes yapamaz.
Kur'ân'da "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyuruluyor.
"Ebu Hanife de benim gibi bir insandır. Ben de onun gibi ictihad yaparım" demek cahillik ve saygısızlıktır.
1400 yıllık İslâm tarihinde Ebu Hanife gibi çok az alim, fakih, imam (din önderi) çıkmıştır.
Ebu Hanife mutlak müctehittir.
Din konusunda engin ilmi vardı. Yüksek akıl ve firâset sahibi idi. Takvalı bir Müslümandı. Büyük ahlaka, mürüvvete, sezgiye sahipti. Biyolojik bakımdan insan olmak başka şeydir, Ebu Hanife ayarında bir âlim, örnek ve olgun Müslüman olmak başka şeydir.
Mezhepsizlik çok büyük bir fitnedir.
Bu devirde Sultan Abdülhamid yaşasa ve hâkim olsaydı mezhepsizliğe izin vermezdi.
Bütün Müslümanlar insan olarak eşittir ama alimlerle cahiller eşit değildir.
Müslümanların birlik olmasını istiyorsak, mutlaka bir fıkıh mezhebine bağlı olmamız gerekir.
Böyle bir birlik olmazsa Müslümanlar güçlü olamaz.
Ümmete en büyük zararı, din konusunda câhilane tartışanlar veriyor.
Mezhepleri kötüleyen ilahiyatçılara inanmayınız, kanmayınız.
Dinimizi icazetli ulemanın, fukahanın, müfessirlerin, muhaddislerin muteber ve güvenilir kitaplarından öğrenelim.
Mezhepsizlerin kitaplarını okumayalım.
Osmanlı devlet-i İslâmiyesi ve Hilâfeti altı yüz küsur sene şu prensiplerle ayakta kalmıştır.
1. Bid'atlerden ve sapıklıklardan uzak sahih ve temiz itikad.
2. Dört hak mezhep.
3. İslâm'ın zâhirine ve Şeriata mutabık olmak şartıyla tasavvuf ve tarikat.
Mezhepsizlik İslâm dünyasını böldükçe böler... Müslümanları birbirine düşürür, zararlı tartışmalara ve çekişmelere yol açar.
Birleşme ulema ve fukahaya bağlanmakla olur.
Onlar esasta, temelde, usûlde, zaruriyat-ı diniyede ihtilaf etmemişlerdir.Teferruatta, ayrıntılarda farklı görüşleri olmuştur, bu çeşitlilik de bir rahmet ve zenginliktir.
Şeytanın tuzaklarına düşmeyelim.