Prof. İhsan IŞIK
Kim Melek Kim Şeytan?
Temmuz başı açıklanan ekonomik veriler küresel krizin dibe vurduğunu göstermektedir. Anlaşılan, küresel durgunluk artık ivmesini kaybetmiştir. Bir çok kişi bunu sevinçle karşılamaktadır. Aslında, sevinmek için bir çok sebep var. 9 aydır, küresel sanayi üretimi ve dünya ticareti ikinci dünya savaşı sonrası en durgun dönemini yaşamaktaydı. Ancak, uzun zamandır herkesin iflahını kesen “küresel tüketici grevi” sona erme işaretleri göstermektedir.
Bir çok kişi kutlamaya hazırlanırken, bazıları buruk bir sevinç yaşamaktadır. Borsalarda ve ekonomide görünen düzelme emmareleri, finansal reform şansını baltalamaktadır. İşler iyi giderken veya normal zamanlarda kimsenin “vaaz dinlemeye” sabrı yoktur. Bunu İngiltere Merkez Bankası başkanı Mervyn King çok güzel ifade etmektedir: “Merkez Bankası kendini bazen bir kilise gibi hissetmektedir. Cemaat, düğün ve ölüm merasimlerini hiç kaçırmazken, vaaz ve nasihata kalan pek yoktur”.
Bu yüzden zaten, dünyadaki çok önemli köklü değişmeler hep önemli krizler veya savaşlar sonrası olmuştur. Kriz sonrası dönemler bulunmaz değişim fırsatlarıdir. Halihazırda Amerika’dan, Avrupa Birliği’ne, oradan İngiltere’ye önemli reform çalışmaları sürmektedir. Lakin, şu sıralar borsalarda ve ekonomilerde görülen kıpırdanma işaretleri, statüsko traftarlarının yelkenini şişirmekte, reformcuların sesini ise kısmaktadır
Amerika ve Avrupa’nın başını en çok ağrıtan bazı banka ve finansal kurumların tüm sistemi tehdit edecek kadar devasa büyümesidir. Hatta İzlanda’da yaşanan vakada görüldüğü gibi, bazı bankalar bir devleti iflas ettirecek kadar büyümüştür. Yine, Lehman Brothers ve AIG’nin sorunları, yeryüzünün en devasa ekonomisi Amerika’yi tuş etmese de oldukça hırpalamıştır. Bu tür büyük ve ilişki ağı çok geniş bankalar özel takip istemektedir. Ancak, finansal kurumların yapısı çok karmaşıklaşmış, banka ve diğer mali kurumlar arasındaki ayrım yok olmaya başlamıştır. Lehman Brothers bir yatırım firması ve AIG bir sigorta firması statüsünda olduğu için, FED’in direk alanına girmemektedir. Ancak, bu kurumlar çok büyük olduğu için, sorunları sağlıklı diğer kurumlara da yansıyabilmektedir.
Çok büyük mali ve mali olmayan kurumların sıkıntılarının tüm sistemi tehdit etmesini önlemek için Amerika ve Avrupa bir “sistemik risk regülatörü” üzerinde çalışmaktadır. Önceden, tek tek bankaların etkin denetlenmesinin, bütün bir sistemin güvenliğini garantilediği düşünülmekteydi. Buna “bütünlük yanılsaması (fallacy of composition)” denmektedir. Ancak, gerçeklerin böyle olmadığı ortaya çıkmıştır.
Amerika’da federal ve eyalet bazında finansal kurum ve piyasaları denetleyen toplam yüzün üzerinde kurum olmasına rağmen -Greenspan’in tabiriyle- yüzyılın en büyük krizi önlenememiştir. Kriz bu regülatörler arasındaki “gri bölgede” ve mali radarların etki alanı dışına konuşlanmış “gölge bankacılık” kısmında nev zühur etmiştir. ABD, AB ve İngiltere’de bir çok uzman bu sistemik görevin artık elzem olduğunu, ama bunu etkin ve güçlü bir kurumun üstlenmesi gerektiğini savunmaktadır.
ABD Hazine Bakanı Geithner ve eski FED Meclis Üyesi Mishkin, İngiltere Merkez Bankası başkanı King ve AB Merkez Bankası İcra Kurulu Üyesi Smaghi, sistem üzerindeki denetleme ve düzenleme görevinin merkez bankalarının bünyesinde toplanmasını istemektedir. Ancak bir çok siyasetçi buna kuşkuyla bakmaktadır. Siyasetçilere göre, Merkez Bankaları kriz döneminde çok güçlenmiş ve “la yüsel” olmaya başlamışlardır.
FED kriz döneminde piyasaya muazzam miktarda para pompalamış ve bunun sonucu bilançosu ikiye katlanmıştır. Eski FED Başkanı Greenspan ve Harvard Profösörü Feldstein, yakında ev fiyatlarının düzelmesi, banka değerlerinin tamiri ve şirketlerin bilançolarının düzelmesiyle, yeni bir kedi furyasının başlayacağından, yeni balonların ufukta seyrettiğinden ve bir enflasyon patlamasıyla karşı karşıya olduğumuzdan bahsetmektedirler.
Aslında bu tür tartışmalar teknokratlar, bürokratlar ve politikacılar arasında zühur eden, “çöplük savaşlarının” perde üzerindeki yansımasıdır. Polikacılar para politikası üzerinde söz sahibi olmak için FED üzerinde etkin olmak istemektedirler. Çünkü, Merkez Bankaları faizleri indirerek ve çıkararak ekomilerde u-dönüşlere sebep olabilmektedir. Eğer bir Merkez Bankası seçimler öncesi enflasyonla bas etmek için faizleri yükseltip aniden frene basarsa, ekonomiyi daraltabilir, işsizliği tırmandırabilir ve bir hükümetin seçim kaybetmesine neden olabilir.
İlk Körfez Savaşı sonrası halk nezdindeki popülaritesi %90’lar üzerinde seyreden baba Bush, bir sene içerisinde seçimleri kaybetmesini sıkı para politikası gütmeye başlayan Merkez Bankası Başkanı dostu Greenspan’a bağlamıştır. Dönemi sırasında, görev süresi sona eren Greenspan’i tekrar başkanlığa atadığından, kendisini ihanet edilmiş olarak görmüştür. Hatta, Bush’un “Ben onu yeniden tayin, O ise beni görevimden etti/ I reappointed him, He disappointed me!” dediği rivayet edilir.
Merkez Bankaları şu an bir çok ülkede bağımsızdır. Ancak, bu bir çok politikacıyı rahatsız etmektedir. Çünkü kendilerini halka karşı sorumlu hissetmekte ve Merkez Bankalarının hatalarını kendileri ödediklerini ileri sürmektedirler. Ancak, yıllar gostermiştir ki, politikacı güdümündeki Merkez Bankaları para pompalayan enflasyon makinasına dönüşmektedir. Ayrıca politikacılar seçim kaygısıyla kısa dönemli düşünmekte, uzun dönemli çıkarları göz ardı etmektedirler. Bu yüzden modern dünyada Merkez Bankaları bir çok ülkede kanunla siyasi baskıdan korunmuştur.
Ancak, gün politikacıların günüdür. Serbest piyasaların ve özel teşebbüsün bu krizde çark ettiğini düşünmektedirler. Halkın temsilcileri olarak, artık direksiyona geçmek istemektedirler. Bu yüzden, bu krizi kendileri için bir fırsat bilip, devletin “geri dönüşünü” sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu yüzden, merkez bankalarının daha fazla güçlenmesinden rahatsızlardır. Onun için, bir Finansal Hizmetler Gözetleme Kurulunun oluşturulmasına sıcak bakmaktadırlar. Bu kurulun, FED kararlarını “veto yetkisi” olmasını istemektedirler. Ayrıca, siyasetçiler, Amerika’daki birden fazla parçalı regülatör sisteminin korunmasından yanadırlar. Düzenlemecilerin dağınık ve bir birleriyle rekabet etmesini arzulamaktadırlar. Bu yüzden de 8 regülatörün başının Kurul üyesi olmasına çalışmaktadırlar.
1929 Büyük Buhran’ına kadar serbest piyasalar “melek”, devlet “şeytandı”; Buhran sırasında piyasalar çökünçe, piyasa “şeytan”, devlet” melek” oldu. 1980’lerde Reagan ve Thatcher sebest piyasaları yeniden “melekleştirdi”. Şu anki küresel krizle maskeler yeniden değişti, devlet “cici”, piyasalar “çirkin” oldu.
Bu yüzyıllar süren entellektüel bir savaşın devamıdır. Kaybeden tekrar toparlanmakta ve krizleri fırsat bilerek “melekleşmektedir”. Alında devlet de piyasalar da “mutlak doğru” değildir. İnsan hayatında ikisine de yer vardır. İnsanın bazen işleri iyi gitmekte “gülmekte", bazen işleri krize girmekte “ağlamaktadır”. İşleri rast giden çocuğun özgüvenle annesi babasını artık takmaması ne kadar yanlışsa, bir ebeveynin çıkarcılık yaparak işleri ters gittiğinde çocuğun üzerinde hegemonya kurmak istemesi de o kadar yanlıştır.
İnsanlar bazen gülecek bazen ağlayacak. Bazıları da bundan vazife çıkaracak. Güleni ağlatacaklar, ağlayanı güldürecekler. Malesef, iki kere ikinin dört etmediği sosyal bilimlerde devran böyledir. Bir çıpa olmadan, sarkaç gibi bir sağa bir sola…
Prof. Dr. İhsan Işık, Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.