Haşim AKIN
Kerpiç Çamuru Çiğneyen Var Mı?
Kerpicin nasıl yapıldığını bilmek için en az benimle aynı çağları yaşamış veya benden daha öncesini görmüş olmanız lazım. Eskiden köylerde ve şehirlerin kenar mahallelerinde evlerimiz kerpiçten olurdu. Sağlamdı, dayanıklı ve sağlıklıydı. Sonra? Sonra işte...
Kerpiç her yerde kolayca bulunmazdı. Herkes kendi kerpicini kendisi keserdi. Bizim köyde bunun adı “kerpiç kesmekti.” Sizin köydeki adını bilmiyorum. Gençlik yıllarımda köydeki evimizin tamiratı için kerpiç kesmek gerekmişti de ben de bunun çamurunu çiğnemiştim. Bolca samanla hazırlanan özel çamur, 3-4 gün ayaklarla çiğnenir ve çamur mayalanırdı. Kıvamına gelince de kalıplara dökülürdü. Ana kerpiçler kare şeklinde büyükçe olurdu. Kuzu kerpiçlerse ananın yarısı kadar ve dikdörtgen olurdu. Kerpicin çamuru ne kadar iyi olursa ürün de o kadar sağlam olurdu.
Bu kerpiç muhabbeti ne alaka diye merak edenler için izah edeyim. Burkina Faso’da yağmur mevsimi başladı. Ben bu yazıyı hazırlamaya başlarken bizim evin her yerinde ayrı bir melodide müzik çalıyordu. Plastik pencerenin kıvrımlarından zorla girmeye çalışan rüzgâr, geçerken ayrı bir melodi oluşturuyor. Böylesi ortam ve seslerden korkma alışkanlığınız varsa durum vahim... (Kimlerin nasıl korktuğunu burada paylaşacağımı beklemeyin) Biz camide yatsı namazı kılarken de yağmur başladı. Bizde böyle durumlarda imam kıraati kısa tutar. Ancak burada o kıraati kısa tutmaz, cemaat pencereleri kapatır ve namazına devam eder.
Önce delice bir rüzgâr, arkasından da bardaktan değil sürahiden boşalır gibi bir yağmur başlar. (Şimdi giriş faslı olduğu için daha kısa süren yağmurlar var) İşte bu yağmurlar, kerpiçten yapılma evde oturanların korkulu rüyasıdır. Zira kerpiçler 2 -3 yılda erir ve ev yıkılır. Neredeyse her gün yeni bir ev yıkılma haberi duyulur. Mesela geçen günlerde bizim Yunus dertliydi... “Bizim ev bu yıl yağmura dayanamaz ve yıkılır” diyordu. Kerpiç bir evde oturmanın bedeli, birkaç yılda onu yenilemektir.
Sizler bu satırları okuyunca “Niçin betondan yapmıyorlar?” diye kolayca sorabilirsiniz. Tabii uzaktan gazel okumak kolay... Burada kerpiçlerin içine bizdeki gibi saman konulmaz. Niçin mi? Saman vardı da onlar mı koymadı? Bir de üç dört gün mayalanması beklenmez. Bir gün de çamur karılır, kalıplara dökülür ve iş biter... Öyle olunca da bulduğu ilk yağmurda kendini salmaya başlar.
Yağmur, Burkina Faso için hem bereket hem de kimileri için bir afet ve sıkıntı mevsimidir. Zira yağmur mevsimi gelince kapının önünde gece yatılamayacak demektir... Orada yemek pişirilemeyecek, bahçede toprağın üzerinde yemek yenemeyecek... Eşyalarınız dışarıda kalamayacak, herkes odanın içinde tıkışmak zorunda... Allah kolaylık versin...
Uganda’da kerpici eski ot tuğlaları gibi özel olarak pişiriyorlar. Burada da birisine anlattım. Çok ilgisini çekti. Onu araştıracak ve deneyecek inşallah. Şayet başarılabilirse çok güzel olacak... Tabi görmedikleri bir şeyi nasıl deneyebilirler? Burası da ayrı bir sorun.
Hazır kerpiç mevzusu açılmışken sevdiğim ve kitaplarını muhabbetle okuduğum Mehmet ALAGAŞ’TAN -Allah rahmet etsin- bir kerpiç hikâyesini ilave edelim.
Hoca Efendi’nin biri bir gün sabah namazından sonra köyün dışına doğru biraz yürüyüşe çıkar. Bakmış ki ileride bir adam çalışıyor. Yanına yaklaşıp selam vermiş ve ne iş yaptığını sormuş.
- Kerpiç çamuru çiğniyorum hocam... Fani dünya işte... Üç beş kuruş para kazanacağım. Hoca merakla ikinci sorusunu sormuş.
- Çamuru anladım da sırtında bir şey var. O nedir? Adam gülümseyerek cevap vermiş.
- Sırtıma bir yayık bağladım. İçine de yoğurdu koydum. Ben çamuru çiğnerken o da sırtımda sallanacak ve ayranla yağı ayrılacak. Ne yapalım hocam fani dünya... Üç beş kuruş kazanacağız. (Çamur çiğneyenler bilirler, kerpiç çamuru biraz zıplayarak ve hareketli bir şekilde çiğnenir) Hoca efendi merakla yeni sorusunu sormuş.
- Anladım... Lakin elinde bir şey görüyorum. O nedir?
- Bu mu hocam? Bu kirman... Koyunların yününü ip yapıp satacağım. Ne yapalım fani dünya işte... Üç kuruşluk geçim... Hoca Efendi hayretle bakar ve yeniden sorar...
- Peki, ben gelirken ağzın kımıldıyordu. Yoksa o da çalışma?
- Hocam, ölen bir komşu için Yasin okuyorum. Fani dünya işte...
Hoca efendi nihayet dayamaz.
- Be adam! İyi ki dünya fani de bu kadar çalışıyorsun. Ya baki olsaydı başka çalışacak neren kalmıştı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.