Recep KOÇAK
Kendinize 'Bir Dakika' Deyin
Yaşadığımız asır tanımlanırken durulan yere, bakılan pencereye göre değişen farklı ifadeler kullanılıyor. Bilim çağı, atom çağı, iletişim çağı gibi tanımlamalar bunlardan en sık duyduklarımız.
İçinde bulunduğumuz dönemi en iyi özetleyen yaklaşımlardan birisi de, baş döndürücü bir hızla yaşanan hayata vurgu yapılarak, bu asrın “hız çağı” olarak ifade edilmesidir.
Dün öğle namazının ardından bir kardeşimizin cenaze namazını kıldık. Birlikte uzun yıllar aynı müessesede çalıştığımız bir arkadaşımızın kardeşi idi musalla taşında yatan.
Bazı cenaze namazlarının öncesinde ya da sonrasında imam efendi sözü o kadar uzatır ki, namaz için bekleyenlerin sabrı tükenir, yapılmakta olan son göreve gölge düşer.
Katıldığımız cenaze merasimi usandırıcı olmaktan uzak, öğretici, faydalı ve yeterli uzunlukta idi.
İmam efendi, “Namazını kılacağımız kardeşimize konuşma hakkı verilse idi, hepimize dünyanın geçiciliğini, asıl olanın Allahu Tealaya güzel kulluk olduğunu söylerdi. O musalla taşı üzerinden bize vaaz ediyor, uyarıyor” dedi.
İmam efendi adeta kendini çekti aradan, cemaati asıl vaizle karşı karşıya getirdi. İyi de etti. Zira ölüm en tesirli konuşmaları yapan vaizdir. Hz. Ömer Radıyallahu Anhın yüzüğünde “Vaiz olarak ölüm yeter, Ey Ömer!” yazılıymış.
Aramızdan yeni ayrılmış yakınımız susuyor görünse de hal diliyle konuşmasını sürdürür, “ölüm” gerçeğini haykırır bize.
Bir gün önce bir nişan merasimi için dostlarla bir arada idik. Şimdi bir cenaze namazı için sur içinde Fatih’te Çakırağa Camii’ndeyiz.
Bir gün arayla hayat ile ölüm arasındaki ince çizgide gidip geldik. Bir tarafta kurulmak üzere olan bir yuva, geleceğe dair planlar, umutlar vardı; diğer yanda ise evlerinin direği yıkılmış acılı bir ailenin tesellisi için hazır bekleyen “kara gün dostları”.
Ölüm bizi sevdiklerimizden ayırır, planlarımızı alt üst eder. Ölümün “ağız tadını” kaçıran bir yanı vardır. Daha hızlı daha hızlı yaşamakta olduğumuz ve hız göstergesine dikkat etmeyi ihmal ettiğimiz bir anda “ölüm haberleri” gaz keser, hızı düşürür.
O yüzden bir yakınımızı ahirete uğurlarken çevremizde dostlarımız bulunmalı. Acımızı paylaşmalılar. Yalnızlıklar acıları çekilmez hale getirir, yüreğimizdeki ağırlığı artırır.
Mutlu günlerimizde de, yakınlarımız bizimle değilse, sevdiklerimiz davetimize iştirak etmemişse yeteri kadar sevinemeyiz. Bir yanımız yıkık kalır.
İki durumda da akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, bir ömrü birlikte yaşadığımız insanları yanımızda, yakınımızda görmek isteriz.
Çocukları için nişan, düğün yapmamış olanlarımız tecrübe etmedikçe tam anlamıyla idrak edemeyecekler belki ama yaşananlardan yola çıkarak ifade edelim ki, düğününüzün sevincini ve ölünüzün acısını paylaşmada yanınızda olanlarla, uzakta kalanlar kolay unutulmaz.
En kritik zamanlarda “iki eli kanda olsa” koşup gelenler, çoğunlukla sizin değer verdiğiniz, emek verdiğiniz kederlerine ve neşelerine ortak olduğunuz kişilerdir. Gelenlerden bazıları da sizin ihmalleriniz olsa da “götürü pazar eyleyip” gitmeyene gelen, aramayanı soran, kusurlar üzerinde kafa yorarak vakit kaybetmeyen hakiki dostlarınızdır. Bazıları siz hak ettiğiniz için değil, kendileri güzel insan oldukları için oradadır ve o halleri ile de çevrelerine hep ders veririler.
Biz her hasta ziyareti ile katıldığımız her nişan-düğün merasimi ile, her taziye ziyareti ya da cenaze namazı ile kendimiz için yatırım yaparız aslında. Hayatımızı kolaylaştıracak hazırlıklar yaparız.
Çabalarımız mutlaka semeresini verir ve daha dünyada iken ektiklerimizin nasıl bir bir biçildiğini görürüz. Kaldı ki, asıl hasat ahirette yapılacak olandır.
Allah Resulü s.a.s Efendimizin yaşadığı ve tavsiye ettiği güzel hayatı ne kadar örnek alabilmişsek o kadar doğru yaşanmış bir ömre sahip oluruz. Hem dünyada güzellik ve kolaylıklar, hem de ahirette mükâfatlar bizleri bekler.
Hasta ziyaretleri, kabir ziyaretleri, düğün merasimleri ve cenaze törenleri baş döndürücü bir hızla yaşamakta olduğumuz hayatın bekleme ve ikmal duraklarıdır.
Aracımızın yakıt göstergesine dikkat etmeden yapacağımız şehirlerarası bir yolculuğun sonu hüsran olacaktır. Kendimizi dağ başında, yakıt istasyonundan kilometrelerce uzakta çaresiz bulabiliriz.
O noktada paramız, cep telefonumuz ve nüfuzumuz işe yaramayacaktır.
Yakıt göstergelerimizin çalışır durumda olduğunu sık sık kontrol etmeliyiz.
Dostlarımızın mutlu ve hüzünlü günlerini ciddiye alıp koşmalıyız. Bu yöndeki her çabamız yakıt depomuzun doluluk oranını artıracak, yaşadıklarımızı gözden geçirmeye ve üzerinde tefekkür edip ders almaya yarayacaktır.
Düğünlere çağırılmayan ya da davet edilse de ilgi duymayan, hasta ziyaretine ve cenazeye ciddi mazereti olmadığı halde gitmeyen kişi “gemi azıya almış” bir ata benzetilse yeridir. Nerede nefesinin tükeneceği, nerede uçurumdan yuvarlanacağı bilinmez.
Bu türden vesileler, durup düşünmemiz ve hayatın farklı vechelerini görmemiz için önemli fırsatlardır.
İyiliğimiz için düğünleri, nişanları, hasta ziyaretlerini, cenaze namazlarını ve taziyeleri fırsat bilip kendimize, “bir dakika!” demeli, nereye, nasıl gittiğimizi ciddi ciddi sorgulamalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.