xxx98
Kendi hayal dünyanızda yaşamayın, zincirin halkalarını görün!
Tarih, 2002’nin Aralık ayı. Askeri Şura toplantısı. Başbakan Gül başkanlık ediyor. Erdoğan, siyaseten yasaklı olduğu için parlamento dışında kalmış.
Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan bir ara Gül’ün yanına gelerek diyor ki:
“Bir kasaba imamını başkente Milli Eğitim Müdürü olarak atadınız. Milli Eğitim Komisyon üyelerinin çoğunlukla ilahiyat ve imam hatip kökenli milletvekili olmasına adeta özen gösterdiniz. Yoksa siz Milli Eğitim Bakanlığını Din Eğitim Bakanlığına mı dönüştürmek istiyorsunuz?”(*)
Doğan Paşa, gazeteci Mustafa Balbay’ın günlüklerine yansıdığı kadarıyla Başbakan’ı tehdit de ediyor:
“Eğer niyet 28 Şubat’ın intikamını almaksa, pişman olursunuz, bunun hesabını sorarız.”(**)
Çetin Doğan Paşa, Genelkurmay Harekat Başkanı olarak 28 Şubat post-modern darbesinin en önde gelen aktörlerinden biri.
Paşa’nın 2002 sonunda Birinci Ordu Komutanı’yken kapıldığı hayal kırıklığının nedeni çok açık. 28 Şubat’ın hapse attığı Tayyip Erdoğan’ın partisi, seçimleri tek başına kazanıp iktidara gelmişti çünkü...
Şimdi ne yapılacaktı?
Birinci Ordu’da ‘jenerik senaryo’ için düğmeye basılıyor, adı Balyoz Harekat Planı olan...
Tarih, Mart 2003 ayı.
Balyoz Harekat Planı için toplantılar başlıyor, Selimiye Kışlası’nda.
Tarih, 30 Mayıs 2003.
Mustafa Balbay günlüğüne, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un şu sözlerini not ediyor:
“Birinci Ordu’da her şey hazır, ihtilale hazırlanıyorlar.”(***)
Sonra ses seda çıkmıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün rolü tertiplerin boşa çıkmasında belirleyici oluyor.
Tarih, 2003 Ağustos ayı.
Emekliliğin eşiğindeki Doğan Paşa, Askeri Şura toplantısında bu kez Başbakan Erdoğan’a şöyle diyor:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkinliğini kaldırmayı, onu rencide etmeyi planlıyorsunuz. Türkiye’nin laik yapısının bozulmasına imkan vermeyecek güçler birlikte hareket edecektir. Gerekirse, ordu-millet işbirliğiyle sonuç alınacaktır.”(****)
Çetin Doğan Paşa 2003 Ağustos ayında emekliye ayrılırken, Balyoz Harekat Planı’nda beraber hareket ettikleri Harp Akademileri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına Hava Kuvvetleri, Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarına atanıyorlar.
2003 sonları ve 2004.
Bu kez Ankara’da kuvvet komutanları düzeyinde düğmeye basılıyor. Ergenekon sanığı olan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un başını çektiği, kuvvet komutanları Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına, Özden Örnek’in isimlerinin geçtiği ve Özden Örnek Paşa’nın günlüklerinde ayrıntılı biçimde yer alan Sarıkız ve Ayışığı isimli darbe tertipleri oluşturuluyor. Sonrasında Yakamoz, Eldiven tertipleri ortaya çıkıyor.
Ancak bunların da kağıt üstünde kalmasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’ün rolü büyük oluyor.
Kuvvet komutanlarının 2004 yazında emekliye ayrılmasından sonra Şener Eruygur Paşa kendi başına yeni tertiplerin içine giriyor.
Ve yolu Ergenekon’la kesişiyor.
2007 yılı Çankaya Savaşları...
Askerle Ak Parti arasında Cumhurbaşkanlığı kavgası gitgide kızışıyor. Bu öylesine çalkantılı bir süreçtir ki, bunun içinde Rahip Santori ve Hrant Dink cinayetleri, Malatya katliamı, Cumhuriyet’e bombayla kanlı Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet mitingleri de vardır, toprak altında çıkan cephanelikler de, bombalar da vardır.
367 ve 27 Nisan Muhtırası...
Anayasa Mahkemesi’yle asker ikisi birlikte Gül’ün Çankaya yolunu kesmeye çalışırlar. Biri 367 ile, diğeri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın bizzat kaleme aldığı muhtırayla...
Ama başaramazlar. Ak Parti yüzde 47 oyla sandıktan çıkar, Gül Cumhurbaşkanı seçilir.
2008 Mart ayı.
Ak Parti hakkında Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davasıyla bu kez yargısal darbe süreci başlar, bundan da 2008 temmuz ayında kıl payı kurtulur iktidar partisi...
Ama bitmez!
Sonra sıra ‘Lahika’ya, irticayla mücadele örtüsü altında hükümeti devirme planına gelir,‘ıslak imza’lı... Son olarak da daha geçen yılın Nisan ayında yine Taraf gazetesinde manşete takılan Kafes Eylem Planı...
Şimdi 1997’nin 28 Şubat’ından 2003’ün Balyoz‘una, 2007’nin 27 Nisan Muhtırası’ndan 2009’un Kafes’ine çekin bir çizgi.
Hepsi aynı zincirin halkaları değil mi?..
Bütün bu halkalarda düğümleniyor, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk kavgası.
Kimse kendi hayal dünyasında yaşamasın!
Bu zincirin halkaları görmezlikten gelinerek, yaşananları yokmuş gibi yaparak ya da özünden saptırarak bir yere gidemeyiz.
Balyoz yazılarının dördüncüsü yarın.