Naim ÖZGÜNER
Kardelen Çiçekleri Ya Da Sarıkamış Gerçeği
Naim ÖZGÜNER 22 Aralık 2012
Tarihi yanlış yazanlar yanlış yaşayanlar kadar hatalıdır.
Tarih okuduk ça yaşım üç yüz beş yüz oluyor.
Şanlı bir geçmişe sahibiz. Zaferlerle dolu olduğu kadar hezimetler de var.
Saklanılmaya çalışılan Sarıkamış’ı unutmamak gerekir. Bir ihtiras uğruna neler olabileceğinin, hiç kimsenin hesap soramayacağının bir belgesidir.
Yüz bine yakın vatan evladının, yiğidimizin karlar altına bir ihtiras uğruna gömmemizin ifadesidir Sarıkamış. Üstelik tek kurşun atmadan…Üstelik sadece bir hayalperest’in kişisel ihtirası uğruna…
Almanlar Türkiye’ye giden trenlerinin üzerine “Enverland’a (Enverin ülkesine) gider” yazıyorlardı.
Şu sözler Enver Paşanındır. “Beni Napolyon’a benzetmişlerdir. Kabul etmem. Çünkü ben ikinci adam olamam.”
(Napolyon ki Korsika’lı bir avukatın oğludur. 1796 yılında 27 yaşında iken Hindistan ve Mısıra girer ve yüz binlerce insanın ölümüne sebep olmuştur.)
Soğuk bir kış günü.Tarih 16 Aralık 1914
Bir öğretmen, talebesi tarafından azarlanmaktadır: “Yanlış yaptınız. Böyle olmamalıydı. Rus ordusu yok edilmeliydi. Şimdi hemen harekatı başlatıp, Rus ordusunu Sarıkamış’ta yok edeceksiniz.”
Cephelerin emektar komutanı Hasan İzzet Paşa, küstahlaşan öğrencisine sert cevap verir: “Olmaz! Havaları görüyorsunuz. Her yerde kar var. Bu şartlar altında, bu mevsimde harekat faciaya dönüşebilir. Kış gitsin, yollar açılsın. O zaman düşmanla hesaplaşırız.”
Nefsi ihtirasları tarafından yutulmuş, hainlikte sınır tanımayan, padişah damadı 34 yaşında ki Enver Paşa, asabileşerek şu tehdidi savurur hocasına: “Eğer hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim.” Hasan İzzet Paşa istifa ederek ordudan ayrılır.
93 harbi diye bilinen 1876 – 1877 Osmanlı – Rus savaşında Kars ve Ardahan Rusların eline geçmiş ve Sarıkamış’ ta Ruslar güçlü garnizon birliği kurmuşlardı.
Birici Dünya savaşından sonra Osmanlı hanedanının damadı, Turan fatihi olmanın hayallerini kuran, ihtiras yüklü, Başkumandan (Padişah) vekili, damat sıfatıyla bir çok yetkiyi elinde bulundurmaktadır Enver Paşa.
1914 de başlayan Birinci Dünya savaşında Osmanlı Devleti Rusya’ ya karşı savaşmıştı.
Osmanlı ordusu bu savaşın en ağır mağlubiyetini Kafkas cephesinde Kars Sarıkamış’ta almıştı.
Darbe ile iktidara gelmiş, ayak oyunlarıyla rütbe ve derece almış ittihatçı subaylar, milletin geleceğini ve milletin kalkınmasından ziyade milletin gözünde kahraman olarak kalmayı ve tarih sayfalarına kahraman olarak geçmeyi düşünüyorlardı.
Hiç yoktan ihtiraslar uğruna Osmanlı devleti Birinci Dünya savaşına sokulur. Kafkas cephesi açılır, Ruslara da “buyurun, içeri girin” denilir.
Öldüğünde Müslüman muamelesi istemeyen, cenazesinin camiden kaldırılmamasını vasiyet eden, bir hrıstiyan gibi ölüp gömülen Turancı Ziya Gökalp’in sözü ve şiirleri, o günün neslinin sloganı olur: “Düşman ülkesi viran olacak, Türkiye büyüyüp turan olacak!”
Mason, Milli damat, ihtiraslı Enver Paşanın emriyle 125 bin civarında Osmanlı askeri 22 Aralık 1914 de, dondurucu soğuğa rağmen yollara sürülmüştü. Sıfırın altında 35-40 dereceye kadar düşen soğuk, eman vermiyordu. Plan ise 9. kolordu ile 10. kolordu Sarıkamış dağlarından ve Allahuekber dağlarından aşarak Rusları Sarıkamışt’a imha edecekti.
Soğuk dondurucu, karın yüksekliği 1- 1,5 m, erzak yok, ayakta çarık, sırt ise mevsimlik kıyafet, mevsimlerden Aralık. (Yani bu ay)
Acaba o gün için Enver Paşanın sırtında ne vardı? Ayaklarında ki nasıl bir çizmeydi? Elbisesinin kumaşı nereden di?
Adım atmak imkansız. Yolda giderken düşen olursa kaldırılmayacak. Bu bir emirdi. Sadece yerinde zıplayacaksın, hareket edeceksin. Peki nereye kadar ve ne zamana kadar?(Askerliğimi Muş ta 1983 – 1984 yılında yaptığım için oranın soğuğunu iyi bilirim.)
Ayaktan başlayan donma, yavaş yavaş tüm vücuda yayılır. Askerin kimi çömelmiş, kimi oturur, kimi ayakta, kimi adım atar vaziyette, kimi de tüfeğine dayanmış kardan heykellere dönüşürler.
Ve..90 bin şehit..tek kurşun atmadan..
Birçok cesetler kurtlar tarafından parçalanır.
Askere o muameleyi reva gören vicdan, o kurttan daha kurt değil mi?
16.300 kişilik 30. Tümenden geriye 1.400 asker kalır.
Donarak şehit olan 90 bin askerden geri kalanlarına kışlık kıyafet, erzak ve mühimmat götürmek için donanma komutanına haber vermeden İstanbul’ dan Trabzon’a yola çıkar, gemiler Trabzona yanaşacak, oradan da Sarıkamış’a geçecekti. Enver Paşa hata üstüne hata yapıyordu, bu sivil gemilerin korunması için donanma komutanlığından yardım istememişti. Ancak Zonguldak’ın Ereğli açıklarına geldiklerinde, kandillide bulunan Rus donanması gemilerimizi fark eder. Ruslar, Zonguldak’ ta ki kömür madenlerini bombalamışlar, üslerine dönerlerken kucaklarına düşen bu üç büyük yük gemisini Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa gemilerini ve üç savaş uçağını, sabah 07.45 te batırarak 7 Kasım 1914 de içinde 3 bin askerimiz boğularak şehit olurlar.
Turancı ve muhteris Enver Paşanın emriyle bu facia kayıtlara geçilmez ve basına da duyurulmaz. Ama bu facia da Enver Paşanın sonunu hazırlar.İşin tuhaf yanı, silah arkadaşlarının bütün ısrarlarına ve itirazlarına rağmen Enver Paşa hiç kimseyi dinlemez, silahsız, erzaksız, elbisesiz, 120 bin civarında ki askerimizi doğunun şiddetli kışına rağmen Ruslarla savaşmak üzere Kafkas cephesine gönderir. Bu, tarihi bir belgeydi ve bu belge 90 yıl sonra ortaya çıkınca tarihçilerimizi hayrette bırakmıştır.
Dahası da var; 93 yıl sonra ortaya çıkan bir başka gizli belgede de batan gemilerden yüzerek, fakat Ruslar tarafından esir alınan 175 askerimiz vardı. Onların konuşmasını da Enver Paşa bir şekilde engellemişti.
Tarih, ihtiraslar uğruna böyle bir faciayı ne yazmış, ne de görmüştü. Bu ihtiras Rusya’nın Lenin ve Stalin’ine, Arnavutluk’un Enver Hocasına, Yugoslavya’nın Mareşal Tito’suna, Çin’in Mao’suna, İtalya’nın Mussolin’ine, Fransa’nın Napolyon’una rahmet okutuyordu. Vatan evladı Mehmetçiğimiz, orada Sarıkamış’ta karın altında soğuktan dona dursun, aynı anda İstanbul’a çekilen telgrafta inanılmaz ifadeler vardı: “Kafkas dağları ve tepeleri beyaz örtü ile örtülüdür. Kar bir metreyi geçmiştir. Harekatta ki sessizlik bundandır. Kahraman askerlerimiz de ilerleme isteği o kadar çoktur ki, ellerinden gelse soluklarıyla karları eritip yol açacaklardır. Dün süngü saldırısıyla düşmandan iki mevzi ele geçirilmiştir.” Yalanın da bu kadarına pesti doğrusu.
Enver Paşa ihtirasından, inadından vaz geçmedi, cepheden geri dönen olursa üstleri tarafından vurulması ile tehdit etti. Çar-na çar askerler kelime-i şehadet getirerek ölüme doğru yürümeye başladılar. Düşmandan önce Allah’ a teslim oldular. (Koca Mustafa Paşa’da semtinde Sümbül Efendi camisi avlusunda yatan çifte sultanlar gibi…)
Moskova’ da askeri müzede sergilenen Rus kurmay başkanı Pietroroviçi’n Sarıkamış hatıralarını anlattığı levhada, bir avuç kahraman için son sözünü şöyle bitiriyordu:
“Allahuekber dağlarında Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden evvel Allah’ larına teslim olmuşlardı. 24 Aralık 1914 Perşembe”
Bitişimizin itirafını, baş sorumlularımızdan Hafız Hakka Paşa, başkumandan vekili, muhteris Enver Paşa’ya şu sözlerle özetler: “Bitti paşam, ordumuzun kısm-i küllisi mahvoldu.”
Enver Paşa hiçbir şey olmamış gibi İstanbul’a döner, dönemin ordu daire başkanı Behiç beye bu facia için şöyle de: “Bunlar nasıl olsa bir gün ölecek değiller miydi?” Ne pişmişlikti bu.? Ne basite almaktı bu.? Ne önemsememezlikti bu? Bu ne gayr-i ciddilikti?
Neronları, Stalinleri, Leninleri, Maoları, Enver Hocaları mazileriyle hatırlarız da Enver Paşaları nedense bilmeyiz. Yoksa kendisinin Ruslar tarafından esir alınan askerlerimize konuşma yasağı koyduğu gibi, bize de onları yani Enverleri gerçek tarihleriyle öğrenme, tanıma ve okuma yasağı koyanlar mı var??
e-mail: naimozguner81@gmail.com