Ahmet TÜRKAN
KANUN DEVLETİNDEN HUKUK DEVLETİNE
1982 Anayasası’nın 2. maddesinde Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesi, tüm modern demokratik rejimlerin mutlak manada uymak zorunda olduğu olmazsa olmaz bir koşuldur.
Hukuk devleti en kısa tarifle, vatandaşların hukuki güvencelerinin tam manasıyla sağlandığı, Devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır. Bu ise devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması ile mümkün olur. Daha çok devletin eylem ve işlemlerini yapan yürütme organının hukuka bağlılığını ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunmasını ifade eder.[1]
Evet, Türkiye bir hukuk devletidir. Bu durum Anayasamızda açıkça ifade edilmektedir. Buna hiçbir Türk vatandaşının itirazı yoktur ve olamaz.
Ancak...!
Türkiye’nin hukuk devleti olması, adalet kavramının tam oturduğunu veya işlediğini ispat etmekte maalesef yetersizdir.
Adalet herkes için olmalıdır.
Bu gün bana, yarın sana lazım.
İşte bu temenniler ile 02.10.2010 tarihinde ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) anlamlı bir toplantı gerçekleştirdi.
Adaletin önemi vurgulandı. Referandum sonrası gelinen durum değerlendirildi ve uyum yasalarının makul, mantıklı, adaletli olmasının gerekliliği örneklerle açıklandı. Hukukçular, akademisyenler, yüksek yargıda görev almış emekli askerler durum değerlendirmesi yaptılar. Gelecek umut vericiydi. Yeni bir adım atılmış, vesayet mantığının kırılabileceği görülmüştü.
ASDER yaklaşık 10 yıl önce kuruldu. Şimdi pek çok üyesi var. Kuruluşunda ve bu günlere gelmesinde YAŞ mağduru subay ve astsubayların çok büyük katkısı var.
Üyeleri her kesimden. Adalete, özgürlüklere, kişi hak ve hürriyetlerine inanmış insanlar.
Sadece dünün hesaplaşması değil, bundan sonra da adaletin sağlanmasının anlamı dile getiriliyor.
Adalet herkese her zaman lazım.
Ülkemizde çeşitli sebeplerle mağdur edilmiş binlerle ifade edilen insanlar mevcut. Hukuk yolları kapatılmış. Haklarını aramaları engellenmiş. Hukuk var ama adalet yerini bulamamış.
Birileri ötekileştirilmiş durumda. Bunca mağdur, sadece kendileri değil kendileri ile birlikte aileleri, çocukları da mağdurlar. Vefat edenlerin de aynı şekilde geride kalanları mağdur. Olanlara bir türlü anlam veremeyen diğer yakınları da bu durumdan muzdaripler. Halkın büyük kısmı kısır çekişmenin asıl manasını anlamaktan uzak. Böyle bir durumu özellikle TSK’ya yakıştıramıyorlar. Olamaz diyorlar. Ama oluyor işte. Kendi yakınlarından biliyorlar. Bir yakınlarına, bir halkın gözbebeği TSK’ya bakıyorlar.
Olanlar karşısında üzülüyorlar.
Zamanın siyasi algısı mağdurların sistem dışına atılmasına gerekçe oluşturmuş. Birleri iyi çocuklar diye korunurken asıl iyi çocuklar mağdur edilmiş.
10 yılda bir yapılan darbeler ve darbeler neticesinde oluşturulan korumacı yasalar adaleti sağlayamamış, koruma kalkanları içine sıkışıp kalmış aynı zamanda adaleti sağlayamadığı gibi birilerinin elinde güç oluşturmuş.
Darbe zihniyetine karşı olanlar ve de karşıt görüşte olanlar tasfiye edilmişler. Bu tasfiyeler sonucu kısır çekişmeler bir türlü bitmemiş.
Muasır medeniyetler seviyesini bir türlü yakalayamamış.
Halkı bezdirmiş, siyaseti bezdirmiş, ekonomik sistemi allak bullak etmiş. Halkı 70 cent’e muhtaç etmiş ama ne gam.
Yapılmak istenen düzenlemeler, sağlanmak istenen adalet birilerinin işine gelmemiş. Engeller çıkartılmış. Kanunların etrafından tur atılmış fakat adalet sağlanmak yerine statüko muhafaza edilmeye çalışılmış. Bu da bitmek bilmeyen kısır çekişmelere yol açmış
Referandum, Türkiye’de demokrasi ve adaletin yerleşmesi için, Türkiye’nin gerçek bir hukuk devleti olması için çok büyük bir fırsattı ve Türk halkı bu fırsatı tepmedi. Elinin tersi ile itmedi. Sahip çıktı. İyi niyeti gördü.
Yalnız, düzenlemeler adaletten yana, haktan yana olmalı. Uzun vadeli olmalı ve toplumun tüm katmanlarını kapsaması sağlanmalıdır. Vesayet mantığı artık bitmelidir. Türk insanına yıllardır dayatılan vesayet mantığının kökü kazımalıdır. Kanunlar birilerine güç verirken diğerlerini ezmemelidir.
Hukukun derin girdaplarından kendilerine yollar bulup, bu yolları diğer insanlar üzerinde tahakküm kurma mekanizması haline getirenler artık bu yollara tevessül edememelidirler.
Hukukun üstünlüğü bazılarına çıkar sağlamamalıdır. Hukukun üstünlüğü adalet getirmelidir.
Yapılan haksızlıklara yargı yolunu kapatarak insanları çaresiz duruma düşürmemelidir.
Referandumda yargıya açılan YAŞ kararları gibi, HSYK kararları gibi, kamuda yaşanan mahrumiyetler, başörtüsü mağduriyetleri, üniversitelerde yaşanan mağduriyetler. Yani idarenin tüm işlemlerine karşı yargı yolu açık olmalıdır ki adalet sağlansın.
Devlet hukuk devleti olma özelliğini yitirmesin. Kanun devletinden hukuk devletine geçiş sağlanabilsin.
Tüm bu olumsuzluklar, mağduriyetler, dışlamalar, fişlemeler hukuk adına yapıldı ise bunun düzeltilmesi gerekmez mi idi. Bu güne kadar bir şekilde engellendi.
Şimdi zamanıdır. Haydi düzeltelim.
Referandumda hayır çığlıkları atanlar, aynı mağduriyetleri kendilerinin yaşadıklarını unutup adaleti siyasete peşkeş çekmeye kalkıştılar.
Halkımız sağ duyusu ile buna fırsat vermedi, lakin henüz iş bitmiş değildir.
Değişikliklerin yalın hali ile uygulanamayacağı, pek çok düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu aşikardır.
Millet olarak üzerimize düşen en öncelikli görev düzenlemeleri hızla, ortak akla uygun, adil bir şekilde yapmaktır.
Önümüzdeki seçimden sonra ise yapılan düzenlemeler gibi anayasayı tümden ele alıp artık şeffaf, aydınlık, adil, toplumun tüm katmanlarını kucaklayan yeni bir sivil anayasa yapılmalıdır.
Eğer demokrasiye inanıyorsak, demokrasiyi kendi standardı ile korumalıyız. Birileri durumdan vazife çıkartıp, sinsi planlar yapmamalı, darbe yapmak için entrikalar çevirememeli.
Artık aşmalıyız anlamsızlıkları.
Herkes elini taşın altına koymalı, bu gün sana, yarın bana diyerek adaletten ayrılmamalıdır.
Adalet herkes için.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.