İsviçre’yle yarın Basel’deki kader maçı!

 
 

Futbol, güzel oyun bazen insanın içini acıtır. Taraftarı olduğun takımın yeşil sahadaki çaresizliği ya da ezikliğini 90 dakika boyunca seyretmek hazin bir olaydır.
Kahrolursun.
Ama elinden bir şey gelmez.
Kıvranırsın olduğun yerde...
Maalesef böyleydim geçen cumartesi gecesi Stade de Geneve"de. Bizim milli takımın, topçularımızın Portekiz karşısındaki acıklı hallerine gerçekten çok üzüldüm. Bu kadar döküleceğimiz hiç aklıma gelmezdi.
Çok kötüydük.
Melekler bizim kalemize kol kanat germemiş olsalar, o kadar gollük şut direkten dönmese, hezimete de uğrayabilirdik.
Portekiz"in Ronaldo, Pepe, Deco, Carvalho, Simao gibi yıldız isimleri ve takım oyunu karşısındaki o ezik halimiz hakikaten hüzün vericiydi.
Çaresizdik, özgüven fakiriydik.
Bizim takımda iyi niyetli bir koşturmacadır gidiyordu ama o kadar... Topla ne yapacağımızı bilemiyorduk. Topa hükmeden sihirli ayaklar bizde değil Portekiz milli takımındaydı.
Kısaca, acınacak haldeydik.
Neden, niçin?..
“Portekiz takım olmuş, biz hala takım olamadık” denebilir.
Ve eklenebilir:
“Bizim takımın sorunu yapısal bir sorun, öyle arızi değil. Neyi nasıl oynayacağımızı, yani "sistem"i bunca zamandır oturtabilmiş değiliz.”
Arkasından şu gelebilir:
“Milli takım neredeyse üç yıldır Fatih Hoca"nın elinde. Ama bu takımla çok oynadı Hoca. Sürekli denedi, değiştirdi, sürprizler yaptı. Ama bütün bunların sonunda bir takım ve bir sistem çıktı mı ortaya?”
Portekiz maçına bakınca, takım ve de sisteme ilişkin bu temel sorunun yanıtı ne yazık ki olumlu değil.
Fatih Hoca"nın son andaki Sabri-Hamit Altıntop ikilisindeki değişikliği olumlu sonuç vermedi. Bir Alman gazetesi, Hoca"nın bu değişikliğini "gecenin bilmecesi" diye niteledi. Arda kenarda otururken Tuncay"a maç boyunca tahammül göstermesine akıl sır ermedi.
Nihat beklendiği gibi topla bir türlü buluşturulamadı. Aslan gibi güçlü kuvvetli Mevlüt sahada ruh gibi dolaştı durdu. Gökhan Zan kimseye sürpriz olmadı.
Bu pencereleri açınca Fatih Hoca"ya yönelik olarak yapılan, “Yıldıray Baştürk"le Halil Altıntop bu takımdan ne diye gönderildi ki?” sorusunda yatan eleştiri ve haklılık payı da kendini belli ediyor.
Maç boyunca doğru dürüst bir pozisyonu olmayan, rakip kaleye futbol adına adam gibi bir şut bile gönderemeyen bir milli takım ve teknik direktörünün eleştirilmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Cumartesi akşamı maçın sonralarına doğru, Portekiz altı sahasının içinde o top Emre Aşık"ın kafasına daha düzgün çarpsa, böylece gazozuna bir gol kazanmış olsaydık bile, yani Portekiz"den kazara bir puan kurtarmış olsaydık da, bütün bu eleştirilerdeki haklılık payı silinmezdi.
Galiba henüz bizden kötüsü yok.
Şimdilik durum böyle.
Pazar akşamı Cenevre"nin Fan Zone"undaki dev ekrandan Almanya-Polonya maçını seyrettim, büyük ve canlı bir kalabalıkla birlikte. Almanlar her zamanki disiplinli halleriyle takır takır top oynadılar ve maçı 2-0 alırken turnuvanın önde gelen favorisi olduklarını gösterdiler.
Ama Polonya da Almanlara diş gösterdi, zaman zaman kafa tuttu.
Bunun gibi turnuvanın en zayıfı olarak gösterilen Avusturya bile, Hırvatistan"a 1-0 yenilirken takım oyunu açısından bizden iyiydi.
Sözü uzatmak yersiz.
Yarın gece Basel"de İsviçre"yle bir kader maçı oynayacağız. Tamam mı devam mı ortaya çıkacak. Eğer yenersek şansımızı son karşılaşmaya, 15 Haziran"daki Çek Cumhuriyeti maçına taşıyacağız.
Futbol bu belli olmaz.
Basel"de kalbimiz yine milli takımımızla atacak. Ama tedirginim. Servet yok, sakat. İsviçre de o kadar güç gol yiyen bir takım ki. Üstelik ev sahibi ve kazanmak zorunda...
Bu satırları dün öğle vakti Bern"in merkezindeki bir kahvede yazıyorum. Akşama maç var,  İtalya"yla Hollanda kapışacak.
Heyecan şimdiden yükselmiş durumda. Futbol kaçıkları Bern"i merkez tutmuş durumdalar. İtalyanlar ve portakal rengine bürünmüş Hollandalılar aynı mekanlarda bira üstüne bira içiyor. Tezahürat çok renkli, bağırış çağırış var ama taşkınlık yok.
İyi ki futbol var!



Önceki ve Sonraki Yazılar