Semra BAY
İstanbul'dan Yazıyorum
Sözlerimle çizmeye çalıştığım bu resim İstanbul'dan... Bu kısa hikaye Suriyeli göcmenlerin yoğun olarak oturduğu bir semtten... 'Yaşadığı' diyemiyorum zira yaşamak mecburiyetlere mahkum olmamak benim için. Hikayemize dönersek; Bu sabah markette birkaç kişi kasa sırasındayız. Hemen önümdeki bir bayan, belli ki kararsız kaldığından elindeki küçük yolluğu bana gösterek, fikrimi soruyor: -Alsam mı acaba diyor. Kalitesi nasıl sizce? Kibar ve güler yüzlü. Kısa bir sohbet geçiyor aramızda. Bu sırada belki düşünemediğinden belki bilmediğinden izin almadan önümüze geçiyor Suriyeli bir bayan müşteri. Umursamıyorum. Zîra ben insanların sözle değil gözle eğitileceğine inanırım. Doğru bildiğimi uygulamakla yetinirim. Ama bu hareket az önce sohbet ettiğim bayanı çok sinirlendiriyor. Tuhaf ama güleryüzünden eser kalmıyor. Hiç beklemediğim bir üslupla ve yüksek bir sesle bana dönerek: " Şunları da getirdiler başımıza, sinir oluyorum" diyor. Görgüsüzlükleri bir yanda cahillikleri bir yanda." Direkt beni muhatap alması cevap vermemi gerektiriyor haliyle. Ayrıca onun gibi düşündüğümden gâyet emin bir tavrı var. Ona göre böyle olması da gerekiyor. Çünkü karşımızdaki bize/ bizim ülkemize sığınan insanlardan biri. Muhtaç yani ona göre. Bizse üstün konumdayız... Yani, ezebiliriz!.. Yani, insanoğlunun vahsileşebilen yüzü!.. Ben tam cevap vermeye hazırlanırken genç kasiyer tâbir-i câizse lafı tıkıyor ağzıma. "Bunlar hep böyle. İşlerine geleni çok iyi biliyorlar." diye başlıyor. Avrupalıların görgüsünden devam ediyor ve sazı elinden bırakmıyor bir türlü. Bir Avrupa ülkesinde yaşamadığından emin oluyorum sözlerini dinlerken gencin. Söz hakkının bana gelmeyeceğinden de. Şaşırıyorum... Belki yakın zamanda büyük bir savaş yaşamadığımızdan belki empati yapmayı bilmediğimizden merhamet duygumuzu farketmeyi ve bunu başarabilirsek de onu nerede/ne şekilde kullanacağımızı unutmuşluğumuzun ete kemiğe bürünmüş halleri var sanki karşimda... Evet, izin alınmaması kaba bir davranış. Ve neredeyse beş- altı yıldır birlikte yaşadığımız insanların bu ülkenin toplum yapısına uyum sağlamasını en azından bunu denemelerini beklemek de en tabî hakkımız. Üstelik bazı görgü kuralları evrenselken. Bu konuda hepimiz hemfikir olabiliriz. Sorun, ırkı ya da mensubiyeti ne olursa olsun bir insan hakkında bir eşyadan bahsedilircesine "sunlarda" ifadesinin kullanılması. Üstelik o kişinin Türkçe bilmese dahi hareketleri yorumlayabileceği ve incinebileceğinin hic hesaba katilmamasi. İçim bir tuhaf oluyor. Ödememi yapıp atıyorum kendimi marketten dışarı... Zihnim karmakarışık. Emin oluyorum ki bazı duyguların doğdugumuz andan itibaren nakış gibi ince ince işlenmesi gerekiyormuş ruhumuza. Çünkü insanoğlunun sonradan öğrenemeyeceği duygular da varmış. Merrhamet gibi... Empati gibi... İstisnalarin kaideyi bozmayacaği kuralini hatirlatarak yorumlarınıza sunulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.