xxxx111
İslamabad'tan ilk izlenimler
Başka meslektaşlar için devlet gezilerinin çekiciliği nedir, bilemem elbette; çekilen zorluklar meydanda olduğuna göre, herbirimiz kendimize özgü bir sebepten gelen davetlere koşuyoruz. Kendi hesabıma bir cumhurbaşkanı, başbakan, bakanla beraber olduğum her geziden biraz daha bilgili ve malumat dolu olarak dönüyorum.
Hepsini okurlarla paylaşamasam bile, yazılarımı, yorumlarımı üzerlerine bina etmeme yarayan bilgiler...
Yalnız refakatine bizleri alan siyasiler artırmıyor bilgilerimi, yanlarındaki bürokratlar, eşlik eden danışmanlar, hatta işadamları ve gazetecilerden de çok şey öğrenebiliyorum.
İslamabad'a doğru giderken yanımdaki dosta dünyanın yeni dengeleri üzerine tezlerimi birbiri ardına sıralamaya başladım. Bir ara, “Artık 'ABD bir tarafa çekiyor, Rusya ayrı bir tarafa' gibi bir kabule yer yok; bu iki ülke temel meselelerde gizli-açık işbirliği halinde “ dediğimde, muhatabım, “Herhalde duymuşsundur “ diye şu anekdotu aktardı:
ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Rus meslektaşı Sergei Lavrov'la ilk karşılaştığında kendisine kocaman bir tahta pano hediye etmiş... Panonun üzerinde elektrik butonuna benzeyen bir düğme varmış... Düğmenin hemen yanıbaşında da 'Reset' yazıyormuş; yani, 'sil baştan'... Lavrov mesajı almış olmalı ki, her şeyi sil baştan eden düğmeye güçlü bir biçimde basmış...
Beni bir merak aldı mı: Acaba Pakistan ve çevresi söz konusu olduğunda o 'sil baştan' ne anlam taşıyacak?
Pakistan'a gelişimiz, burada geçirdiğimiz saatler, iki tarafın birbirleriyle sıcak görüşmeleri, şimdi işadamlarından yakında bütün TC ve Pakistan vatandaşlarından vize zorunluluğunu kaldırma kararları... Bunların hepsi 'sıradan' sayılabilecek görüntüler... Gel, izlediğini yaz, geç, git...
Oysa bizlerin burada olmamızın daha derin bir sebebi olmalı. Gördüğümüz manzaralar, temasların biçimi, verilen karşılıklı mesajlar farklı bir öykünün alttan alta geliştiğinin de habercisi sanki. Başbakan Tayyip Erdoğan buraya ikili ilişkileri daha samimi hale getirmek, vizeleri kaldırma yolunda başlangıç adımlarını atmak, ikili ticaret hacmini birkaç misline çıkartmayı sağlamak için gelmemiş gibi...
Nereden mi çıkarıyorum? Hiç bir yerden... Kimse kulağıma bir sır fısıldamış veya başkalarında olmayan bir bilgiyi benimle paylaşmış değil... Yıllardır devlet adamlarıyla birlikte bir yerlere gidiyorum, olayların görünür yüzünün yanında dışarıya fark ettirilmeyen başka yönleri olduğunu da zaman içinde öğrenmişim ya... İşte o deneyimle “Bu gezi göründüğünden daha önemli “ hissini zihnimden kovamıyorum.
Pakistan yakın tarihininin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Havaalanından kaldığımız Serena Otel'e kadar neredeyse hiçbir doğal manzarayla karşılaşmadan ulaştık. Otel'den Başbakanlık binasına herbir tarafı korunaklarla kapatılmış özel yollardan gidip geldik. Uçaktan iner inmez “Sakın kendi başınıza sokaklara çıkmayın “ tavsiyesinde bulunuldu.
Geçmişte bu ülkeye geldiğimizde “Açık suları içmeyin, halkın gittiği lokantalarda karnınızı doldurmayın, sakın dondurma yemeyin “ türü uyarılar yapılırdı; çoğuna uymazdık. Bu kez sadece “Dışarı çıkmayın “ tavsiyesiyle yetinmediler, bir yere ayrılmamamız için tedbirler de alındı.
Sebebi gayet basit: Pakistan terörün hedef seçtiği bir ülke. Son iki hafta içerisinde 200 insan terör eylemlerinde hayatını kaybetti. Gazetelerin birinci sayfaları patlamalar, suikastlar, düşürülen helikopterler haberleriyle dolu. İslamabad'taki ilk günümüzde bir suikast bombacısı otoyol gişelerinde kendisini patlattı.
Terör eylemleri, suikastlar, siyasi cinayetler meydana gelmeye başladı mı bir ülkede, orada hayat normal değil demektir. Her türlü olağandışılığın yaşanabileceği bir halde Pakistan bugün...
2007 Aralık ayında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ilk yurtdışı seyahatlerinden birini Pakistan'a yapmıştı. Ülke seçime gidiyordu ve partiler arasında anlaşılmaz çekişmeler yaşanıyordu. Gül hem Müşerref'le, hem de onun en ciddi rakipleriyle biraraya gelerek huzur ve sükun tavsiyesinde bulundu. Onun ayrılmasından kısa süre sonra Müşerref'in en büyük rakibi Benazir Butto öldürüldü.
Müşerref yok artık, öldürülen Butto'nun eşi Asaf Ali Zerdari Cumhurbaşkanı koltuğunda oturuyor. Ancak ülkedeki durum şimdi daha sıkıntılı gibi... Otele kısılıp kalan bir gözlemci bile çalan 'alarm zillerini' işitebiliyor.
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ geçen hafta İslamabad'taymış; generallerle görüşmüş olmalı... Başbakan Tayyip Erdoğan da yalnızca Cumhurbaşkanı Zerdari ve Başbakan Gilani ile değil bazı muhalefet liderleriyle de yanyana geldi.
Türkiye için bu bölgeye de rahat ve huzur gelmeden rahat ve huzur yok. Galiba bizler bu yolda yapılan bir çabaya gözlemci olmak üzere buradayız.
Hepsini okurlarla paylaşamasam bile, yazılarımı, yorumlarımı üzerlerine bina etmeme yarayan bilgiler...
Yalnız refakatine bizleri alan siyasiler artırmıyor bilgilerimi, yanlarındaki bürokratlar, eşlik eden danışmanlar, hatta işadamları ve gazetecilerden de çok şey öğrenebiliyorum.
İslamabad'a doğru giderken yanımdaki dosta dünyanın yeni dengeleri üzerine tezlerimi birbiri ardına sıralamaya başladım. Bir ara, “Artık 'ABD bir tarafa çekiyor, Rusya ayrı bir tarafa' gibi bir kabule yer yok; bu iki ülke temel meselelerde gizli-açık işbirliği halinde “ dediğimde, muhatabım, “Herhalde duymuşsundur “ diye şu anekdotu aktardı:
ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Rus meslektaşı Sergei Lavrov'la ilk karşılaştığında kendisine kocaman bir tahta pano hediye etmiş... Panonun üzerinde elektrik butonuna benzeyen bir düğme varmış... Düğmenin hemen yanıbaşında da 'Reset' yazıyormuş; yani, 'sil baştan'... Lavrov mesajı almış olmalı ki, her şeyi sil baştan eden düğmeye güçlü bir biçimde basmış...
Beni bir merak aldı mı: Acaba Pakistan ve çevresi söz konusu olduğunda o 'sil baştan' ne anlam taşıyacak?
Pakistan'a gelişimiz, burada geçirdiğimiz saatler, iki tarafın birbirleriyle sıcak görüşmeleri, şimdi işadamlarından yakında bütün TC ve Pakistan vatandaşlarından vize zorunluluğunu kaldırma kararları... Bunların hepsi 'sıradan' sayılabilecek görüntüler... Gel, izlediğini yaz, geç, git...
Oysa bizlerin burada olmamızın daha derin bir sebebi olmalı. Gördüğümüz manzaralar, temasların biçimi, verilen karşılıklı mesajlar farklı bir öykünün alttan alta geliştiğinin de habercisi sanki. Başbakan Tayyip Erdoğan buraya ikili ilişkileri daha samimi hale getirmek, vizeleri kaldırma yolunda başlangıç adımlarını atmak, ikili ticaret hacmini birkaç misline çıkartmayı sağlamak için gelmemiş gibi...
Nereden mi çıkarıyorum? Hiç bir yerden... Kimse kulağıma bir sır fısıldamış veya başkalarında olmayan bir bilgiyi benimle paylaşmış değil... Yıllardır devlet adamlarıyla birlikte bir yerlere gidiyorum, olayların görünür yüzünün yanında dışarıya fark ettirilmeyen başka yönleri olduğunu da zaman içinde öğrenmişim ya... İşte o deneyimle “Bu gezi göründüğünden daha önemli “ hissini zihnimden kovamıyorum.
Pakistan yakın tarihininin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Havaalanından kaldığımız Serena Otel'e kadar neredeyse hiçbir doğal manzarayla karşılaşmadan ulaştık. Otel'den Başbakanlık binasına herbir tarafı korunaklarla kapatılmış özel yollardan gidip geldik. Uçaktan iner inmez “Sakın kendi başınıza sokaklara çıkmayın “ tavsiyesinde bulunuldu.
Geçmişte bu ülkeye geldiğimizde “Açık suları içmeyin, halkın gittiği lokantalarda karnınızı doldurmayın, sakın dondurma yemeyin “ türü uyarılar yapılırdı; çoğuna uymazdık. Bu kez sadece “Dışarı çıkmayın “ tavsiyesiyle yetinmediler, bir yere ayrılmamamız için tedbirler de alındı.
Sebebi gayet basit: Pakistan terörün hedef seçtiği bir ülke. Son iki hafta içerisinde 200 insan terör eylemlerinde hayatını kaybetti. Gazetelerin birinci sayfaları patlamalar, suikastlar, düşürülen helikopterler haberleriyle dolu. İslamabad'taki ilk günümüzde bir suikast bombacısı otoyol gişelerinde kendisini patlattı.
Terör eylemleri, suikastlar, siyasi cinayetler meydana gelmeye başladı mı bir ülkede, orada hayat normal değil demektir. Her türlü olağandışılığın yaşanabileceği bir halde Pakistan bugün...
2007 Aralık ayında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ilk yurtdışı seyahatlerinden birini Pakistan'a yapmıştı. Ülke seçime gidiyordu ve partiler arasında anlaşılmaz çekişmeler yaşanıyordu. Gül hem Müşerref'le, hem de onun en ciddi rakipleriyle biraraya gelerek huzur ve sükun tavsiyesinde bulundu. Onun ayrılmasından kısa süre sonra Müşerref'in en büyük rakibi Benazir Butto öldürüldü.
Müşerref yok artık, öldürülen Butto'nun eşi Asaf Ali Zerdari Cumhurbaşkanı koltuğunda oturuyor. Ancak ülkedeki durum şimdi daha sıkıntılı gibi... Otele kısılıp kalan bir gözlemci bile çalan 'alarm zillerini' işitebiliyor.
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ geçen hafta İslamabad'taymış; generallerle görüşmüş olmalı... Başbakan Tayyip Erdoğan da yalnızca Cumhurbaşkanı Zerdari ve Başbakan Gilani ile değil bazı muhalefet liderleriyle de yanyana geldi.
Türkiye için bu bölgeye de rahat ve huzur gelmeden rahat ve huzur yok. Galiba bizler bu yolda yapılan bir çabaya gözlemci olmak üzere buradayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.