Bilgin ERDOĞAN
ISLAHEVI NOTLARINDAN: (16) Saldırganlık ve Şiddet Psikolojisi
Amerikan Hapishaneleri Bağlamında Saldırganlık ve Şiddet Psikolojisi
Amerikan hapishanelerinde mahkumlar arası ve bazen mahkumlarla gardiyanlar arası kavga ve şiddet en çok şahit olduğumuz vakıa türü.Çoğu mahkum zaten o gerekçeyle içerdeler. Onlarca gardiyan’ın kavga eden mahkumları durdurmak için hapishanede koşturma sahneleri o ortamda çalışanlar için sıradan bir hadise adeta..
Maksimum güvenlikli bir hapishanede cinayetten sabıkalı olanların kavgası elbette mahalle kabadayılarının kavgasına benzemiyor. Onun için bir çeteye mensup olmak mahkumlar arasında oldukça yaygın. Çete kurallarına göre birisi senin intisap ettiğin bir çete üyesine saldırılırsa bunun anlamı herkesin onlara karşı saldırıya geçmesi. İşin kökeninde elbette çıkar çatışması var.
Özellikle Filedelfiya bölgesinde Siyah Mafya ve Siyah Panterler denilen daha çok Maoist bir çizgide olan Afro-Amerikan kökenli bir örgüt hala mevcut.Tabii böyle bir örgütün teşekkül etmesinde Ku Klux Klan gibi siyahlara karşı nefret suçu işlemekle ün salmış beyaz ırkçı çetelerinde rolü büyük. Bu çizgide Beyaz Amerikalı mahkum olduğu gibi geçmişinde bu örgüte mensup olmuş gardiyanlarada rastlamak mümkündür.Dini gruplarda çete olarak kabul edilmeselerde o mantıkla hareket ettiklerini gözlemlemek mümkündür. Şiddet ve saldırganlık psikolojisi insanlardaki korunma ihtiyacını körüklediğinden insanların gruplar vesilesiyle kendilerini korumaya yönlendiriyor.
Günümüzde şiddeti ve onun en çirkef tarafını sadece hapishanelerde değil Amerikan ordusunda dahi görebilmek mümkün. Amerikan ordusunda düşman bellediklerine karşı değil kendi içlerinde sadece cinsel saldırganlık anlamında Rand Corporation’ın yapmış olduğu araştırmaya göre 2014 yılında 20.300 kişi ordu içinde cinsel anlamda istismar edilmiş. Bu oran yaklaşık bayan personelin yüzde beşi ediyor.Bunlar rapor edilenler elbette. Kendi içlerinde böyle olanların düşmanlarına karşı nasıl olduklarını varın siz hesap edin !
Bugün Amerikan sokaklarında öfke ve saldırganlık alabildiğine yükseliyor. Bu öfke kelebek etkisi gibi hapishanelere de sıçrıyor. Geçtiğimiz hafta bir hapishanede ikiyüz mahkum birbirine girdi ve beş güvenlik görevlisi ağır olarak yaralandı. Dünya kan ve revan içinde.. Sadece Orta Doğuda değil dünyada dahi oluk oluk kan akıyor. Şefkat ayaklar altında paspas edilmiş adeta dünyada.. Hapishaneler,adeta bir mikro-dünya.. Dışarısı nasılsa içerisi öyle ve yine içerisi nasılsa dışarısı..
Nasıl ki insanların gerçek yüzleri aslında dışında değil içindedir ben toplumlarında gerçek yüzlerinin dışarda değil içerde olduğunu düşünüyorum. Zira hapishane ortamında insanlar sizinle kimseye anlatamadıkları gerçeklerini anlatabiliyorlar.Ne nefret eden nefretini ne de seven sevgisini saklama gereği duyuyor.Bir mahkum bana " Senin için her gece ismen dua ediyorum" derken bir başkası hadisler Kur'an süzgecinden geçirilmelidir dediğim için" Senden Allah için nefret ediyorum" diyebiliyor. Dünyada ise ,saldırganlık,şiddet ve terör almış başını gidiyor.
Şiddet olgusunu tam olarak algılayabilmemiz için bireylerin saldırganlık davranışları üzerinde bilimsel olarak durmamız uygun olacaktır. Kuşkusuz dünyada yaşayan insanlara ait sorunları çözebilmemizin yolu ve yöntemi insandaki dünyayı tanımamızla mümkün olacaktır. İnsan doğasını tanımadan teröre çözüm üretebilmek mümkün olmayacaktır.
Saldırganlık, sosyal psikolojide oldukça fazla sayıda araştırmaya konu olmuştur.İnsanlar niçin saldırganlaşırlar ve şiddet yolunu tercih ederler sorusu psikologlarca araştırılmış ve bir sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır.
İnsan saldırganlığının nedenlerini açıklayan en eski görüşte, saldırganlığın insan doğasının bir sonucu olduğu ve insanın biyolojik yapısında varolan bir özellik olduğu ileri sürülmüştür. Bu görüşün en önemli savunucuları Freud ve Lorenzdir.
Bu tür bir sosyo-biyolojik bakışta saldırganlık insanoğlunun ayrılmaz bir parçası vevarlığını sürdürebilmesi için gerekli olan bir realite olarak kabul edilmektedir.
Freud, saldırganlığın yararlı olduğunu ve gerekli bir işlevi yerine getirdiğini savunur ve şöyle der: Şayet insanlar saldırgan davranışlarda bulunamazlarsa,saldırgan enerji birikir ve kendine bir çıkış arar ve bir şekilde davranışa yansımazsa, ruhsal rahatsızlık şeklinde belirir. Bu görüşe psiko-analitik kuramda KATARSİS denilmiştir.
Ancak Leonard Berkowitz’inde belirttiği gibi bu kuramı doğrudan destekleyecek bir kanıt yoktur.(Berkowitz, Simple Views of Aggression)
Tersine sosyal psikolojide yapılan araştırmalar saldırgan davranışlarda bulunan kimselerin ileride daha çok saldırganlaşabilecekleri yönündedir. Bu alanda yapılan deneyler Freud’un KATARSİS kavramını desteklememektedir. Bu sahadaki araştırmalar daha çok saldırganlığın saldırganlığı doğurduğu yönündedir. Çünkü zarar veren kişi zarar verilenle ilgili olumsuz düşünmeye başlayacak ve bilişsel çelişki yaşayacaktır.(cognitive dissonance) Bu tür çelişkiyi yaşayan insan bir gerilim içine girecek ve bu gerilimi ödünleme yoluna gidecektir.( Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı)
Kuşkusuz, bilişsel çelişki yaşayan insan, davranışlarını yada duygularını değiştirmek durumundadır. Kedinin aç kaldığı zaman yavrusunu fareye benzeterek yemesi gibi saldırganlığa yönelen insan bu davranışının meşruiyetini kendi içinde bulmaya çalışacaktır. Bu anlamda bir kez saldırganlık içine giren bir daha girerken bu duygu ve düşünceyle girecektir.
Sadırganlığın dışavurumunun sonuçları ile ilgili bir araştırma Kohn(1966) yıllarında gerçekleştirilmiştir. Deneyde bir sağlık teknisyeni, üniversite öğrencilerinden bir yandan fizyolojik ölçümler alırken, diğer yandan onlara küçük düşürücü sözler söylemiştir. Bu durumda birinci gruptaki deneklere teknisyeni gidip şikayet etme izni verilmiştir.
Bilindiği gibi KATARSİS kuramına göre bu giden grup kendisini deşarz edecek ve saldırganlıkları azalacaktır. İkinci grup ise saldırganlık göstermediği için enerjileri içinde birikecek daha çok saldırganlık tutumu içine gireceklerdir. Ancak deney tam tersi bir sonuç ile bitti. Kahn’da Freud’un takipçisi olduğu halde hocasının tezini yapmış olduğu deney desteklemedi. Bu deney saldırganlığın saldırganlığa neden olduğunu açıklayan bir deneydir.(S.Wrightsman,Brigham, Contemporary Issues in Social Psychology)
Saldırganlığın doğuştan olduğuna dair kanıt olmadığını ve yapılan deneylerin hayvanlarla ilgili olduğunu Berkowitz’de makalesinde belirtmiştir.(Berkowitz,Simple Views of Aggression) O halde saldırganlık nasıl doğar ve gelişir sorusununcevabı nasıl verilmelidir? Freud’un KATARSİS kavramıyla açıklayamadığımıza göre Berkowitz’in belirttiği gibi saldırganlığın öğrenmeyle açıklanması uygun olacaktır.
Kapalı toplumlar ve eski bazı ilkel kabileler üzerinde yapılan araştırmalara göre o ilkel kabilelerin (Pigmeler,Arapeşler) modern dünyaya kıyasla daha daha az saldırganlık gösterdikleri gözlenmiştir. Bu tespit ise saldırganlığın açıklanmasında öğrenmenin rolünün olduğunu kanıtlamaktadır.
SALDIRGANLIK VE SOSYAL ÖĞRENME KURAMI
Modern dünyanın süper güçleri ile ilkel dünyanın Pigme ve Arapeş gibi kabileleri karşılaştırıdığında modern dünya insanın daha saldırgan olduğu tespit ediliyor. Oysaki tam tersi olması gerekmezmiydi? Yani insanın aklına, modern insan nasıl ilkel insandan daha saldırgan olur sorusu geliyor. Bu sorunun en açık cevabı iletişim teknolojisinin gelişmesi ve şiddeti öğrenmenin kolaylaşmasıdır.
Modern dünyanın yetiştiği bir ortamda çocuk kalemle tanışmadan yani okula gitmeden medyadan yumruk atmayı ve oyuncak silahlarla atış yapmayı öğrenmiştir. Bu konuda yapılan deneyler tezimizi desteklemektedir. Bandura şöyle bir deney yapmıştır: Çocuklara içi hava dolu bir bebeğe eziyet eden bir yetişkinin filmi izletilmiş ve sonra o çocuklar oyuncak bir bebekle oynayabilecekleri bir odada serbest bırakılmışlardır. Çocukların yetişkin taklidi yaparak bebeğe eziyet ettikleri gözlenmiştir.(Wrightsman-Brigham Aggression and Violence)
Liebert ve Baron ise 1972’de bir grup çocuğa saldırgan davranışlar içeren bir hırsız-polis filmi diğer bir grup çocuğa ise eşit süreli heyecanlı bir spor filmi izletilmiştir.Bu çocuklar, daha sonra başka bir odada serbest bırakıldıklarında hırsız-polis filmiizleyen çocuk grubunun diğer gruba saldırganca davranışlarda bulunduğu tespit edilmiştir.(Bryan-Schwartz, Effects of Film Material upon Children’s Behavior)
Parke ve arkadaşları 1977’de bulgularını doğal ortama taşımışlardır.Şiddet filmi izleyen çocukların filmden sonra ve film sırasında hem sözsel hem fiziksel olarak saldırgan davranışta bulundukları tespit edilmiştir. Bununla beraber Bandura yapmış olduğu deneylerde saldırganlık içeren romanların bireyleri şiddete yönlendirdiğini tespit etmiştir.( Schwartz-Bryan Effects of Film Material upon Children’s Behaviour) Konuyu doğal ortamımıza taşırsak çocukluk dönemlerimizde Teksas, Zagor gibi kitapları okuyan insanların saldırganca bir davranış sergilediklerini hatırlarız.
Şiddet içerikli filmleri izleyen insanların, spor içerikli film izleyen insanlara oranla kendilerine deney için elektrik şoku verilmesi istendiğinde daha fazla şok verebildikleri gözlenmiştir. Saldırganlık içeren filmler sadece çocuklar üzerinde değil yetişkinler üzerindede etkili olabilmektedir. John Court (1984) 1960-1970 yıllarında pornografi’nin çoğalmasıyla Amerikan toplumunda tecavüz suşlarının arttığını iddia etmektedir. Court, Japonya’da tecavüz olaylarının fazla olmamasını pornografi’nin yaygın olmamasına bağlamaktadır. Bu tür suçlular üzerinde yapılan araştırmalarda suçluların böyle bir yönelimde bulunmasının en önemli nedeninin pornografik neşriyat olduğu tespit edilmiştir. Yapılan deneylerde erotik film izleyen insanların kadınlara daha acımasız bir tutum içinde olduklarını göstermektedir.
Pornografinin en çok yaygın olduğu Amerikada FBI’ın suç raporlarına göre her beş dakikada bir kadına tecavüz edildiği tespit edilmiştir.(Myers, Social Psychology)
Bu tespitler Bandura’nın Sosyal Öğrenme Teorisini ispatlamaktadır. Freud’un KATARSİS tezini ise yalanlamaktadır. İnsanlar film ile şayet kendilerini tatmin edebilselerdi gerçek hayatta tecavüze yeltenmeyeceklerdi. Bandura’nın kuramsal yaklaşımına geçmeden saldırganlığa etki eden bazı ekstra faktörlerede değinmemiz uygun olacaktır.
ACI ve SALDIRGANLIK:
Araştırmacı Nathan Azrin bu konuda fareler üzerinde yapmış olduğu deneylerde acının canlılar üzerinde saldırganlığa teşvik edici bir niteliği olduğunu tespit etmiştir. Farelerin dışında diğer hayvanlar üzerinde şok denemesi yapılmış şokun şiddeti arttıkça hayvanlarda saldırganlığında şiddeti arttığı gözlenmiştir. Bunun dışında, Berkowitz’in Wisconsin üniversitesi öğrencileri üzerinde yapmış olduğu araştırmada öğrencilerinde acı karşısında duyarlı olduğu ve sinirlendiği tespit edilmiştir.(Myers,Social Psychology)
SICAKLIK VE İKLİMİN SALDIRGANLIĞA ETKİSİ
İklimin insanlar üzerindeki etkisi ve bunun tespiti ilk defa Hippocrates(M.Ö. 460-337) tarafından ifade edilmiştir. Bunun dışında İbn-i Haldun’un Mukaddime isimli eserinde iklimin insan karakteri üzerindeki etkili olduğu ifade edilmiştir.
Ancak sosyal psikoloji aratırmacıları William Griffit öğrenciler üzerinde yapmış olduğu bir deneyle bunu ispat etmiştir. Öğrencilerini mülakata almış ve sıcak bir ortamda mülakata aldığı öğrencilerinin daha saldırganca bir davranış sergilediği gözlenmiştir. Dolayısıyla sıcak ve bunaltıcı bir ortamda şiddetin olasılığının artması bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Anderson’un yapmış olduğu araştırmada suç oranlarının bunaltıcı iklimlerde daha fazla olduğu tespit edilmiştir.(Myers,Social Psychology)
KALABALIK ve SALDIRGANLIK:
Modern dünya insanının ilkel dünya insanına oranla daha saldırgan olmasının nedenlerinden biriside insanların kalabalık bir ortamda yaşama ve böylece strese girme olasılıklarının artmasıdır.
Gifford’un 1979’da yapmış olduğu tespite göre kalabalık ve stresin olduğu kentlerde saldırganlık daha fazla görülmektedir.Ancak her zaman aynı sonuç görülmemektedir. Toronto’da suç oranı Hong Kong’a oranla dört kat fazladır ancak Hong Kong Toronto’dan daha yoğun bir kenttir. Kuşkusuz kalabalık saldırganlığın salt nedeni olamaz ancak teşvik edici bir fonksiyona sahiptir.
BANDURA ve SOSYAL ÖĞRENME KURAMI
Albert Bandura’ya göre saldırgan davranışların temelinde bireyin doğuştan getirdiği özellikleri değil toplumdan öğrendikleri etkilidir. Bandura’ya göre kişinin belli durumlarda saldırganca davranışlarda bulunup bulunmaması bazı etkenlere bağlıdır. Bunlar,
1.Geçmiş deneyimler
2.Durumsal Pekiştirici Etkenler
3.Saldırganlığa Yönelik Düşünce ve Algılar
4.Sosyal ve Çevresel Etkenler
GEÇMİŞ DENEYİMLER:
İnsanın sadece saldırganlıkla ilgili davranışlarında değil tüm davranışlarında geçmiş tecrübelerin rolü büyüktür. Çünkü deneyim doğrudan tasavvura etki eder. Tasavvur ise düşüncenin ve dolayısıyla eylemin başlangıç noktasıdır.Birey, şiddeti zihinsel tasarımında tanımlı hissederse saldırganlık içine girmesi dahada kolaylaşacaktır. Hayatında bir kez insan öldüren birey bir dahaki katlinde zorlanmayacaktır. Hayatında bir kez kavga etmiş kişi ikinci kez daha rahat kavga edebilecektir. Aile içi şiddete şahit olan çocukların ileriki hayatlarında aynı şiddeti ailelerine yansıttıkları görülmektedir. Ailevi sorunları olan kimselerin ise teröre ve bu tür örgütlere dahil oldukları gözlenmiştir. Zig Ziglar “ Hayat Boyu Flört” isimli kitabında bir defa boşanmış olanların ikinci kez boşanma olasılıklarının % 50 iki kez boşananların ise % 60’ın üstünde olduğunu belirtmiştir. Konumuzla doğrudan ilintili olmasa da bu örneği veriyorum çünkü bir olumsuz eylemi bir kez tekrarlamış olmak ikinci kez tekrarlamayı kolaylaştırmaktadır. Kuşkusuz bu durum sadece olumsuz davranışlar için değil aynı zamanda olumlu davranışlar içinde geçerlidir.
DURUMSAL PEKİŞTİRİCİ ETKENLER:
Bireyi saldırganlığa iten ve terörize eden faktörlerden biride durumsal pekiştirici etkenlerdir. Silaha ulaşmanın kolay olduğu toplumlarda cinayet ve yaralama vukuatlarına daha fazla rastlanıldığı sosyal bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı toplumlarda insanlar kalem tutmayı öğrenmeden silah tutmayı öğrenmekte böyle bir durum ise insanları şiddete teşvik etmektedir. Örneğin Doğu Anadolu bölgesinde köy koruyuculuğu sistemi geldikten sonra terör dışı kan davaları ve cinayet vukuatlarında artış görülmüştür. Kırsal kesimlerde cinayet vukuatlarının sıkça görülmesinin nedenini rahatlıkla durumsal pekiştirici etkenlerle açıklayabilmemiz mümkündür. Bu konuyla ilgili Berkowitz ve Le Page şöyle bir deney gerçekleştirmişlerdir. Deney öğrencilerin başkalarına elektrik şoku verilmesi ile ilgilidir ve I. Grubun şok verdiği masanın üstünde silah II. Grubun masasının üstünde ise raket vardır. Sonuç olarak elektrik şokunu birinci grup daha acımasızca verebilmiştir. Bunu Berkowitz silahın kışkırtıcı bir rol oynadığına bağlamıştır. Silah insanları saldırganlaştırmakta olduğu böylece bilimsel anlamda kanıtlanmıştır.
SALDIRGANLIĞA YÖNELİK DÜŞÜNCE VE ALGILAR
Saldırganlık nedir? Kuşkusuz bu sorunun yüzlerce cevabı vardır. David Myers saldırganlığı şöyle tanımlar: “ Başkalarına yönelik incitme ve zarar verme niyetiyle yapılan sözlü vela fiili eylem” Bu konuda şunu ele almamız gerekmektedir.
Başkalarını incitmenin ve onlara zarar vermenin meşru olduğu alanlar varmıdır Kuşkusuz, bu alanların var olduğunu savunan insanlar bulunmasaydı terör veşiddet dünyadan uzak olurdu veya dünya insanı savaşlara şahit olmazdı. Her terör örgütünün bir felesefesi vardır. Şüphesiz, terörün dini veya ideolojisi olmaz ancak tarihe ve günümüze baktığımızda her dinin ve ideolojinin terörize edilebileceğini söyleyebiliriz.Bu konuda Mezhepler Tarihi Uzmanı Muğla Üniv. Rektörü Prof. Ethem Ruhi Fığlalı’nın bir tespitini belirtmek gerekir. Fığlalıya göre dünyada mezhep savaşlarından dolayı ölen insan sayısı din savaşlarından dolayı ölen insan sayısının hemen hemen üç katıdır. Türkiyede aynı Hizbullah grubunun elemanları birbirlerini acımasızca katletmişlerdir.
Terörist, öldürmeyi ve şiddet kullanmayı meşru kılacak düşünceleri ortaya atarken mutlaka kutsaldan yararlanır. Bundan dolayı din, sadece siyasete ve ticarete değil aynı zamanda teröre de alet edilmektedir.
Kişi, şiddet kullanırken kuşkusuz bilişsel bir çelişki yaşar ve yaptığı saldırganlık eylemi onu vicdanen rahatsız eder ve vicdanını rahatlatmak için onu meşru olarak görme yoluna gider. Örneğin, bankayı soyarken “Mülkiyet hırsızlıktır” diyerek eylemini daha rahat gerçekleştirir. Cinayet işlerken kafir, zalim veya sömürücü diyerek daha rahat öldürür. Kedi’nin acıktığı zaman yavrusunu fareye benzeterek yemesi gibi terörist, eylemini gerçekleştirirken öldüreceği insanı kendisinden hissetmeyerek öldürür. Sonuç olarak terörist yaptığı eylemi meşru kılan bir algı ve düşünceye sahiptir.
SOSYAL ve ÇEVRESEL DEĞİŞKENLER
Sosyal ve çevresel faktörlerin insanların davranışları üzerindeki etkileri bilimsel bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için her toplumun saldırganlıkla ilgili tutum ve davranışları farklıdır. Örneğin Sri Lanka’da öz kontrol oldukça önem taşır. Bu yüzden Sri Lankalılarda çok büyük provakasyonlarda dahi saldırganlıktan çekinme durumu söz konusudur.
Kaufman, Gregory ve Stephan 1990’da İspanyol ve İngiliz asıllı öğrencilerin belli bir engelleme durumuna gösterecekleri tepkiyi incelemişlerdir. Bu durum, okullarındaetnik azınlık olma durumudur. Kaufman ve arkadaşları İspanyol kültürünün sempatik olmayı önemsediği fikrinden hareketle İspanyol öğrencilerin etnik azınlık olma durumunda içine kapandıklarını İngiliz kültüründe ise saldırganlık daha ön plana çıktığı için İngiliz öğrencilerin saldırganca davranışları tercih ettikleri görülmüştür.
Bir başka araştırmada ise Japon annelerle Alman ve İsviçreli annelerin çocuklarıyla olan etkileşimlerindeki farklılıkların saldırganlık gelişiminde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir. Japon annelerin çocuklarına daha sevecen yaklaştığı ve onların saldırgan davranışlarını ödüllendirmediği görülmüştür. Alman ve İsviçreli anneler ise çocuklarına daha katı yaklaşmakta ve saldırgan davranışların önlenmesi konusunda çok fazla uğraşmadıkları gözlenmiştir. Dolayısıyla Japon çocuklar daha az saldırgandırlar. Bu araştırma, sosyal ve çevresel faktörlerin insanlar üzerindeki etkilerini kanıtlar niteliktedir.
Terör olgusuna insanların yönelmesini engellemenin yolu şiddete ve saldırganlığa yol açan faktörlerle mücadele etmekle mümkündür. Kuşkusuz her saldırganlık terör değildir ancak her terörist saldırgandır ve şiddeti meşru olarak görür. O halde yapılması gereken insanları saldırganlaştıran faktörleri ortadan kaldırmaktır.
Teröre yönelen insanların çoğu mutsuz ailelerin çocuklarıdır. Sevgisiz ilginin olduğu ailelerde veya baskıcı otoriter ailelerde çocuk şiddete şahit oluyorsa çocuğun ilk model aldığı anne ve babası şiddeti o çocuğa meşru gösteriyor demektir. Aile içinde sevginin, şefkatin ve çocuğun kimliğine, görüşlerine değer vermenin çocuğun kişiliğinin olumlu gelişmesine yardımcı olacak ve çocuğun sosyalleşmesini sağlayacaktır.
Şiddet içerikli filmler insanlara özellikle çocuklara kesinlikle izletilmemelidir. Bugün şiddet içerikli filmlerin insan kişiliği üzerindeki olumsuz etkileri sosyal psikologlarca bilimsel bağlamda kanıtlanmıştır. Modern dünya insanının ilkel insandan daha saldırgan olmasının tek nedeni teknolojinin ve medyanın saldırganlığı ve şiddeti özendirmesidir. Çocuk henüz kalem tutmayı öğrenmeden yumruk sıkmayı ve saldırmayı öğrenmektedir.
Çocukların saldırgan davranışlarının ailesi tarafından ödüllendirilmemesi gerekmektedir. Hatta medeni koşullarda çocuk bazı şeylerden mahrum bırakılarak cezalandırılabilir.
Kuşkusuz her din ve ideoloji insanların çıkarı içindir. Bu nedenle insana rağmen bir dinin veya ideolojinin olamayacağı bilinmelidir. Kişi saldırgan davranışlarını meşrulaştırmak için eylemini mutlaka kutsala dayandıracaktır. Din ve ideoloji sadece ticarete ve siyasete değil teröre de alet edilmektedir.
ÖZET: Şiddet ve Saldırganlık, Amerikan hapishaneleride dahil dünyada yaşadığımız dünyada insanlığı tehdit eden global bir dehşet olarak gündemimizdedir. Bundan dolayıdır ki terörist kavramı iyi tanımlanmalı ve ona yol açan faktörler önlenmelidir. Kuşkusuz, şiddet ve saldırganlık kavramlarından bağımsız bir terör algısı mümkün değildir.
O halde öncelikli olarak şiddetin psiko-sosyolojik nedenleri iyi tespit edilmelidir. Çünkü dünyada yaşayan insanlara ait sorunları çözebilmenin yolu insandaki dünyayı tanımakla mümkün olacaktır. İnsan doğasını tanımak önce insanın tutumlarını,tasavvurlarını tanımakla mümkün olacaktır. Çünkü tutum önce düşünceyi sonra eylemi etkileyen etkili bir role sahiptir. Eylem öncelikle tutumla başlar. Tutum, bireyin bir psikolojik obje ile ilgili zihinsel tasarımıdır. Tarihe ve günümüze baktığımızda aynı kaynağı referans kabul eden insanların farklı davranışlar sergilediklerini görebiliriz.
Kuşkusuz bir insanlık suçu olan terörün her türü şiddetin ve saldırgalığın sonucudur. Her saldırganlık terör değildir ancak her terörist saldırgandır. Bundan dolayıdırki insanların saldırganlığına neden olan faktörleri yok etmek terör eğilimlerini minimize edecektir.
KAYNAKÇA:
1.Contemporary Issues in Social Psychology, Lawrance S. Wrightsman- John C.
Brigham U.S.A. 1968-1973
2.Social Psychology, David G.Myers Mc. Grow- Hill inc. 1993
3.European Journal of Social Psychology, Socail Representations of Aggression
Crossing *** Barrier, 1996/ 26-1
4.http:// www.yesil.org
5.htttp:// www.teror.gen.tr
6.http:// www.terorism.net
7.htttp:// www.globalterrorism.com
8.htttp:// www.avsam.org
9. İnsan ve Davranışı, Prof Dr. Doğan Cüceloğlu,Remzi Kitabevi
10.Yeni İnsan ve İnsanlar, Prof Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı,Evrim Kitabevi
11.Sosyal Psikolojiye Giriş, Muzaffer- Carolyn Şerif, Sosyal Yayınlar
12.Blackwell’in Siyaset Bilimi Ansiklopedisi, Çeviren: Bülent Peker, Ümit Yayıncılık
13.Hizbullah ve Hamas, Murat Erdin, Sarmal Yayınevi
14.Küresel Terör,Faruk Örgün,Okumuş Adam Yayınevi
15.Siyasal Sistemler-Siyasal Çatışma ve Uzlaşma, Ahmet Taner Kışlalı, İmge
Kitabevi
16.Hayatın Yeniden İnşası İçin, Mustafa İslamoğlu, Denge yayınevi
17.Pof.Dr. İbrahim Balcıoğlu, Şiddet ve Toplum, Bilge Yayıevi
18.Prof Dr. Orhan Türkdoğan, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği,Timaş Yayınevi
19. Meydan Larouse Ansiklopedisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.