xxx135
İçten dışa,dıştan içe yansımalar
Ülkemizde yaşanan her olayın arkasında dış etki aramak artık bir saplantı değil, gerçeğin araştırması, işin bilinmeyen ve görünmeyen boyutuna ulaşma gayreti anlamına geliyor. Bunun çeşitli sebepleri olduğu gibi küreselleşmenin artık sınır tanımayan boyuta ulaştığı gerçeği sanıyorum başta geliyor. Bir diğer ifade ile globalleşme adı altında tüm dünyanın güçlülerin oyun alanı haline dönüştüğünü gösteriyor. Diyebiliriz ki uluslararası hukuk; hakimler hukuku ve bunlara tabi olanların hukuku olarak farklılık kazanmış durumda. Söz gelimi uluslararası alanda güçlüler ve güçlülerin himayesine mazhar olmuş ülkeler nükleer silahlara sahip olabilirler ama bu ülkelerin istemediği ülkeler kesinlikle olamazlar.
Olmaya niyet ederlerse güçlüler aralarında ittifak oluşturarak söz konusu ülke ya da ülkelere her türlü yaptırımı uygulayabilirler. Yani güçlülerin hukuku onlara bu hakkı verir(!) ama gelişmekte olan ülkelere enerji alanında kullanmak için bile nükleer araştırmalar yapmalarına izin vermez. Kısacası dünya üzerinde güçlülerin egemenliği, bir diğer ifade ile uluslararası alanda bir imparatorluk oluşturulmuştur. Şu sırlarda bu uluslararası imparatorluğun hakim gücü ABD'dir. Soğuk Savaş döneminde ise ABD ve Sovyetler Birliği idi. Diyebiliriz ki dünya çift kutupluluktan tek kutupluluğa dönünce ortaya daha acımasız ve korumasız bir dünya çıkmıştır. Karşısında kendisini durduracak bir gücün olmayışı ABD ve ortağı Siyonistleri iyice azgınlaştırmıştır. ABD köpeksiz köyde değneksiz dolaşmaya başlamıştır. İran'a karşı yaptırım uygulama hazırlığı ve tehditlerin başka türlü izahı mümkün müdür? Böyle bir dünyada artık ülkelerin iç politikalarını bile bu dış merkezler belirlemeye başlamışlardır. Böyle olmasaydı CHP'deki operasyon ve yönetim değişikliğinin ardından yapılan bazı yorumlarda bu değişimin arkasında CİA ve MOSSAT gibi istihbarat örgütleri aranır mıydı? Hemen belirteyim ki bir komplo teorisi peşinde değilim. Bu yorumlar yüzde yüz doğru olmayabilir. CHP'deki operasyon tamamen iç kaynaklı olabilir. Ancak, bu operasyonun arkasında bir takım dış istihbaratları araştıran yorumlar da insan ters gelmiyor. Bu kabulleniş bile nasıl bir dünyada yaşadığımızı göstermeye yetiyor. Böyle bir dünyada yaşamak peşin olarak hukuksuzluğu ve adaletsizliği kabul etmek anlamına geliyor. Böyle bir dünyada huzurun yolu haksızlık ve adaletsizlikten zevk almakla mümkün olabilir ki bu da hakim güçlere teslimiyet anlamına gelir. Geçer de ne olur? Adaletsizlik yeryüzünde daha da yaygınlaşır ve güç kazanır. Bu arada haksızlık ve adaletsizliğe rıza, insan onurunu alıp götürür. Onursuzluğu kabullenmenin insanlık ile ne derece bağdaşabileceği ayrı bir konu.
Bu adaletsiz dünyada egemenler tarafından ülkelerin siyasi yapılarının belirlenmesinde iki yol izleniyor. Birincisi emperyalist güçler içerideki yandaşlarını devreye sokarak bir takım operasyonlar yoluyla bunu gerçekleştiriyor. Bir diğeri ise bir takım yalanlar ve bahanelerle ülkeler işgal ediliyor. İşgalin ardından kendi isteklerine uygun ve çıkarlarına hizmet edecek yönetimleri iş başına getiriyorlar. Bir de bazı ülkelerin başına terör gibi sürekli bir takım problemler sarıyorlar. Var olan ihtilafları körükleyerek ülkelerde çatışma ortamları oluşturdukları gibi, hiçbir ihtilaf söz konusu olmadan birlikte yaşayan bazı unsurlar adına ihtilaflar icat ediyorlar. Kendilerine her zaman da kolaylıkla maşa buluyorlar.
Elbette bazı ülkelerin yanlış uygulamaları da bu hususta emperyalist güçlere zemin hazırlıyor. Yıllarca problemsiz olarak yaşayan unsurlar çatışmanın içine girebiliyorlarsa dış tahrikle birlikte içerideki yanlış uygulamaların etkisini görmezden gelmemek gerekiyor. PKK terörünün ortaya çıkış ve gelişmesinde başta ABD ve İsrail olmak üzeri bazı AB ülkelerinin olduğunu artık bilmeyen kaldı mı?
Bu bakımdan yeryüzündeki bir takım terör örgütlerinin gerçekleştirdiği olayları değerlendirirken meselenin uluslararası boyutunu mutlaka düşünmek gerekiyor. Meseleye bu açıdan baktığımızda geçtiğimiz Cuma günü Hindistan ve Pakistan'da yaşanan ve yüzlerce kişinin öldüğü ve yaralandığı bombalama eylemlerinin arkasında da bu güçleri görmek yanlış olmaz. Kısacası dünya ülkeleri ve özellikle de mazlum ülkeler ayağa kalkmak durumundadırlar. Zalimlerin diz çökmesinin tek yolu budur.