İbrahim Hakkı Hazretleri ve Marifetnâme

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, birçok ilimde söz sahibi olan âlim ve fâzıl bir şahsiyettir. Meşhur eseri Marifetname başta olmak üzere, eserlerinde ele aldığı konular ve yaptığı uygulamalar onun çok yönlülüğünü ortaya koymaktadır.

Şeyh Osman Efendi’nin oğlu olan İbrahim Hakkı, 18 Mayıs 1703 (H. 2/3 Muharrem 1115) yılında Erzurum’a bağlı Hasankale’de doğmuştur. Babası, Derviş Osman Efendi, annesi ise Peygamber Efendimizin sülalesinden olan Şerife Hanife Hatun’dur.

Altı yaşında annesini kaybeden küçük İbrahim Hakkı, dokuz yaşından itibaren babası ile beraber İsmail Fakirullah Hazretlerinin hizmetinde bulunmuş, babasının vefatı üzerine 1720 yılında Erzurum’a gelmiştir. Burada medrese tahsili ile meşgul olan genç İbrahim Hakkı, sekiz yıl ayrılıktan sonra Fakirullah Hazretlerinin yanına dönmüş ve tasavvufî eğitimine devam etmiştir.

Şeyhinin vefatı üzerine (1735) Erzurum’a dönen İbrahim Hakkı Hazretleri, Habib Efendi Camii’nde imam-hatiplik vazifesine başlamış, bir müddet sonra da evlenmiştir.

1747 senesinde İstanbul'a gelen ve Sultan I. Mahmud’un iltifatı ile karşılaşan İbrahim Hakkı Hazretleri, sarayda bulunan kütüphaneden son derece istifade etmiştir. Kendisine Erzurum’daki Abdurrahman Gazi (Abdurrahman Dede) Tekkesi Zaviyedarlığı verilen hazret, eserlerini telif ederken aynı zamanda talebe de yetiştirmiştir.

Erzurum’a dönen İbrahim Hakkı Hazretleri, Tevhîd, Ruznâme, Dîvân ve Tertîbü’l-Ulûm adlı eserlerini hazırlamıştır. Türkçe ve manzum olarak yazdığı Tertîbü’l-Ulûm adlı eserinde “Hakkı” mahlasını kullanan İbrahim Hakkı Hazretleri, 1756/1757 yılında meşhur eseri Marifetnâme’yi tamamlamıştır. Daha sonra İrfâniyye ve İnsâniyye adlı eserleri yazan üstad, kendisinin ve Marifetnâme’nin yanlış anlaşılmaması için Urvetü’l-İslâm ve Hey’etü’l-İslâm adlı eserleri kaleme almıştır.

İbrahim Hakkı Hazretleri, hac ziyaretlerini yaparken yol güzergâhındaki ve Hicaz Bölgesi’ndeki ilim merkezlerini ziyaret ederek buralardaki ilim erbâbı ile görüşmeler yapmıştır.

Erzurum, Hasankale ve Tillo’da hayatını geçiren ve birçok talebe yetiştiren hazret, 1771 yılında son defa Tillo’ya gelerek vefatına kadar burada kalmıştır. İbrahim Hakkı Hazretleri,  şeyhi için Tillo’da yaptırdığı türbede, ışığın kırılma sistemine dayanan sabit optik bir tertibat kurarak her sene 22 Mart sabahında, güneş ışıklarını şeyhinin mezarının başucuna düşürmüştür.

Türbe, 1964 yılında restore edilirken İbrahim Hakkı Hazretlerinin kurmuş olduğu bu optik tertibat bozulmuş, yakın zamanlara kadar da yapılamamıştı. Yurtdışından getirilen uzmanlar bile sistemin nasıl çalıştığını anlayamadıklarını söyleyerek bu optik tertibatı tamir edememişlerdi.

 

Tamir edilen türbede ışığın yansıtılması (solda-tillom.com) ve sabit optik tertibat ile ışığın kırılması (siirttehurriyet.com)

13 Haziran 2011 tarihli Siirt’te Hürriyet Gazetesi’nin verdiği haberden, Siirt’in Aydınlar (Tillo) İlçesi’ndeki Şeyh İsmail Fakirullah Hazretleri Türbesi’nde İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından kurulan ve yaklaşık 50 yıldır bozuk olan bu ışık düzeneğinin tamiri için, valilik tarafından başlatılan çalışmaların sonuçlandığını öğrenmiş bulunuyoruz. Her yıl gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde yılda iki kez çalışabilecek olan optik tertibatın tanıtımı, 23 Eylül 2011 tarihinde yapılacaktır. Bu program vesile ile hem Tillo, hem de burada bulunan manevî önderler tanıtılmış olacaktır.

22 Haziran 1780 (19 Cemâziyelâhir 1194) tarihinde Tillo’da vefat ederek, şeyhi Fakirullah Hazretleri için yaptırdığı türbeye defnedilen İbrahim Hakkı Hazretleri, eserlerini ana ve evlat eserleri diye ikiye ayırmıştır. Dîvân, Marifetnâme, İrfâniyye, İnsâniyye ve Mecmuâtü’l-Meânî; ana kitaplarını, Tuhfetü’l-Kirâm, Nuhbetü’l-Kelâm, Meşâriku’l-Yûh, Sefîne-i Rûh, Kenzü’l-Fütûh, Defînetü’r-Rûh, Rûhu’ş-Şürûh, Ülfetü’l-Enâm, Urvetü’l-İslâm, ve Hey’etü’l-İslâm adlı eserleri ise, ana kitaplarından derlenen evlat kitaplarını oluşturmaktadır.

Üstadın elli üç yaşında iken tamamlayıp oğlu Ahmed Naimî’ye ithaf ettiği Marifetnâme, Doğu’nun Mesnevîsi sayılmış, belli bölgelerde Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en çok okunan kitap olmuştur.

Mârifetnâme’de, “Men arafe” sırrı, yani “Kendini bilen Rabbini bilir” düsturu vurgulanmak istenmiştir. Bu düstura göre insan; kendini, Allah’ın yarattıklarını ve Allâh ü Teâlâ’yı iyice tanımalı, kendindeki cevheri keşfetmelidir. Bu eserde, rûhî arınmaya davet edilen okuyucuya, dünya ve ahiret saadetinin yolları gösterilerek zamanının mürşid-i kâmilini arayıp bulması tavsiye edilir.

Marifetnâme’de ortaya konulan tespitler, insanın ihtiyaçlarına yönelik olduğundan samimiyetle istifade etmek isteyenler ondan azamî derecede faydalanırlar. Marifetnâme okuyucusu, sabırlı olmalı, kitabın yazılış gayesini ve hedefini bilerek eserden faydalanma yoluna gitmelidir.

Çok yönlü bir eser olan Mârifetnâme, her kesimi ilgilendiren konuları ana hatlarıyla ihtiva etmektedir. Marifetnâme’de on iki ilim dalına yer verilmiş, bir konudaki eski ve yeni görüşler bir araya getirilmiştir. Yazma ve matbu nüshaları olan Marifetnâme; beş bölümden meydana gelmektedir. Eserde konular ayrıntılı olarak anlatılmış, şiirlerle okuyucunun ilgisi artırılmaya çalışılmıştır. Netice olarak Marifetnâme, müsbet ilimleri ilâhî kaynakla buluşturan aşkla yazılmış bir kitaptır. Onda Mevlânâ ve Yunus Emre gibi gönül erlerinin manevî tesirleri vardır.

İbrahim Hakkı Hazretleri bir şiirinde, cahil, ârif ve aşk ehlini şöyle anlatır:

“Cahilin ilmi, cem'-i mal iledir,

 Ârifin izzeti, kemâl iledir.

 Aşk u şevk ehli, vecd-i hâl ister;

 Ne kemâl ister, ne mal ister.”

 

Marifetnâme’nin uzun yıllardan beri süren sadeleştirme çalışmaları tamamlanmış olup bu titiz çalışma, üç cilt halinde Erkam Yayınları’ndan çıkmıştır. Kıymetli mesai arkadaşım Cafer DURMUŞ ve geçen sene rahmet-i Rahmân’a kavuşan Dr. Kerim KARA’nın birlikte yapmış oldukları bu güzel çalışma, her ortamda kolaylıkla okunup anlaşılabilecek bir seviyede olması açısından çok önemlidir.

Zor ve karmaşık görünen hiçbir ibarenin geçiştirilmeden konunun uzmanlarına müracaat edilerek izah edilmesi, metinde geçen âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerin kaynaklarının verilmesi, eserin tıpkıbasım, çeviri yazı, ve sadeleştirme olarak ele alınarak güzel bir dizinle desteklenmesi, sadeleştirme metninin tıpkıbasım ve çeviri yazı ile sayfa tutacak şekilde hazırlanmış olması, eserin kalitesini ortaya koymaktadır.

Bu kıymetli eseri yeni bir düzenleme ile ilim hayatına kazandıran merhum Dr. Kerim Kara Beyefendi’ye Allah’tan rahmet diler, başta Cafer Durmuş kardeşim olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim.

Siz kıymetli okurlarıma,“Marifet iltifâta tâbidir. Müşterisiz metâ zâyidir.” sözünü hatırlatır, uzun yılların emeği olan bu güzel eserden temin ederek istifade etmenizi -haddim olmayarak- tavsiye ederim.

 

Ahmet Semih Torun - Habername

asemihtorun@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum