HORGÖRÜ!..

Zıtların âhengi konusuna biraz kafa yorup anlayabilirsek eğer hayata ve hakikate karşı sağlıklı bir duruşu başarabiliriz.

Bulunduğumuz düzlemi doğru tayin edemediğimiz zaman yapıp ettiğimiz şeylerin isabetli olduğunu nasıl iddia edebiliriz ki?

Dilimiz sürekli hoş şeyler söylüyor, hoşgörü ekseninde yol aldığımızı sanırken aslında tam da horgörünün merkezinde pekâlâ bulunuyor da olabiliriz.

İşte bu nedenle ayrıştırıcı bir gönül, fark eden bir akıl, dikkatli bir göze ihtiyacımız vardır.

Eleştirilerimiz yıkıcıysa horgörünün pençesindeyiz.

Yargılarımız kesin ve değişmez ise işte hoşgörüden uzak kaldığımızın en acıtıcı bir delili.

Horgorü üstenci bir bakışın neticesi…

Horgörü bir ego tezahürü…

Horgörü kişiye yargılama ve infaz etme yetkisi tanır, kişi kendisine haklı gerekçeler üretir.

Horgörü sahibi kişi varlıklar arasında ayrımcılık yapar, kendince bir tasnife tâbi tutma eğilimi gösterir.

Horgörü sahibi olanlar kendi içinde bulunduğu mesleği, meşrebi özel ve üstün görür başka meslek ve meşreplere buradan bakarak bir dil kurar.

Horgörme eylemine alışan kişinin hoşgörmesinde de bir sorun aranmalıdır zira bunu bir lütuf gibi değerlendirebilir. Kendisini acıyan, merhamet eden, bağışlayan bir pozisyonda hisseder ve genellikle de fark edilmesini ister, karşılık da bekler.

Horgörü sahibi bir babayı düşünün. O aile de huzurun zerresini bulmak mümkün müdür?

Horgörü sahibi bir anneyi düşünün. O evde yetişen çocukta merhametin izine rastlanılabilir mi?

Horgörü sahibi bir yönetici, bir işvereni düşünün. O işyerinde mobbing travmalarından başka neye rastlanılabilir?

Horgörü sahibi bir eğitici düşünün. O okulda sevginin hangi tezahürlerine tesadüf edilebilir?

Örnekleri siz çoğaltın.

Hoş gören, merhametin temsilcisi bir Nebi’nin mü’mini olarak ne vakit kalbimiz bu kadar katılaştı?

Hoş gören bir kültürün insanları olarak ne zaman birbirimize bu kadar acımasız kıyar olduk?

Hoş gören bir semtin, mahallenin birbirini seven çocukları olarak hangi evrelerden geçerek bu kadar birbirimize hışımla bakar olduk?

Ne oldu bize?

Kim bizi hoşgörünün, merhametin, sevginin enginliğinden horgörünün dayanılmaz derelerine yuvarladı?

Neyin kefaretini ödüyoruz acaba?

İbrahim Hakkı Hazretlerine izafe edilen (Yanlış olduğunu söyleyenler de var) bir hikâye şöyle:

“Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.lerinin Şakir ve Zakir adında iki oğlu vardır. Zakir adı gibi sürekli Hakkı zikirle meşgul sâlih bir evlattır. Şakir ise meyhaneden çıkmayan, ayık dolaşmayan biridir. Bir gün İbrahim Hakkı Hz.leri Zakir’i alır yanına birlikte bir yere gideceklerini söyler. Giderlerken meyhanenin önünde Zakir’e beklemesini söyler, içeri girer. Oğlu Şakir masa başında sızmıştır. Meyhaneciye, oğlunun ne kadar borcu olduğu sorar ve tüm borcu kapatır, Zakir’le beraber yola devam ederler. Babasının çıkması ardından Şakir uyanır, borcunu ödeyip kalkacaktır. Meyhaneci “borcun yok, baban ödedi” dediğinde, müthiş biri haya duygusu kaplar benliğini ve peşlerine düşer. İbrahim Hakkı Hz.leri ve Zakir bir uçurumun kenarındadır ve babası oğluna: Kırklar’dan biri vefat etti, atla, kırklara karışasın, der. Havada da otuz dokuz tane kuş dönmektedir. Zakir o ilme rağmen bir an tereddüt eder. Tam o anda Şakir, hakkını helal et baba, Bismillah, der, atlar ve göğe, kırklara karışır. Zakir’in şaşkınlığı arasında, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.leri meşhur sözünü söyler:
Harabat ehlini hor görme Zakir/ Defineye mâlik viraneler var.”

Bu menakıp bize neden kimseyi hor görmememiz gerektiğini ne kadar güzel anlatıyor değil mi?

Kılığı, kıyafeti, lehçesi, görünümü bize yabancı, farklı gelen nice harabat ehlinde gömülü yürek hazineleri vardır. Çoğunlukla hakikatin gökçek yüzünü medrese ya da ilim/bilim ehlinden değil bir yıkık gönülden işitiriz.

İşitiriz de bizi bizden alır.

Günlerce hatta yıllarca ruhumuza mıh gibi çakılı kalır.

Bizi alabora eder. Sarsar.

Gün gelir o viraneden çıkan hakikatli söz hayat tutamağımız olur!

Sözü Âşık Veysel’in hepimizin kulağından gitmeyen o müthiş dizeleriyle bitirelim:

Beni Hor Görme Kardeşim / Sen Altınsın Ben Tunç muyum?

Aynı Vardan Var Olmuşuz / Sen Gümüşsün Ben Saç mıyım?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum