xxx78
Herhalde bir bildiği var
Bir polis şefinin mesleki kariyerini riske atarak yaptığı çıkışı takdir etmeden duramıyor insan... Eskişehir'in dün kendi isteğiyle görevinden alınan Emniyet müdürü Hanefi Avcı bir kitapla bunu 'yeniden' başardı. Bu ilk çıkışı da değil Avcı'nın; Susurluk kazası sonrasında olan-biteni doğru bir çerçeveye oturtmamızı o zamanki çıkışıyla kendisi sağlamış, 28 Şubat'ın karanlık günlerinde de hapse girme pahasına sürece itirazlarını kayda geçirmekte tereddüt etmemişti.
O günlerde de takdir edilmişti Hanefi Avcı.
Yalnız eskiden kendisini takdir edenler ile bugünlerde etrafını çeviren hayran kitlesi arasında ciddi bir fark var: Eskiden kendisini takdir edenler şimdi şaşkın durumdalar, şimdiki hayranları ise profesyonel hayatı boyunca onu kuşkuyla karşılamış tipler...
İnsanoğlu değişkendir, ancak bu denli köklü bir değişiklikle öyle çok sık karşılaşılmıyor.
Susurluk kazası ertesinde devlet içinde yuvalanmış çetelerin varlığına ilk işaret edenlerden biriydi; 28 Şubat'ta hukuk dışına sarkan cunta yapısıyla bayağı uğraşmıştı. Şimdi de devletin içine sızan bir çeteden söz ediyor, ama çok farklı bir adres göstererek: 'Cemaat'...
Tezinin tanıklar listesi ilginç: Kendisi ve hepsi polis şefi olan yakın arkadaşları... Öyle anlaşılıyor ki, aldığı bütün tedbirlere rağmen Hanefi Avcı'nın telefonları dinlenmiş; dinleme yöntemiyle yasadışı elde edilen bilgiler mağduriyetlerine sebep olacak biçimde arkadaşlarının aleyhine kullanılmış...
Bunu yapanları tanıyor Hanefi Avcı; tanıyor, çünkü elleriyle yetiştirdiği, belli yerlere gelsinler diye çaba gösterdiği meslektaşları onlar... Birinden "Benim en yakınımdı" diye söz ediyor...
Her insan böyle bir duruma tepki gösterir. O da tepkisini 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' adlı kitapla dışa vurmuş; şimdilerde gazetelere de konuşuyor, TV programlarına da çıkıyor. Dediklerini okur ve dinlerken öfkesini anlıyor ve onu bu hallere düşürenlere kızıyorsunuz.
Öfke baldan tatlıdır, ancak dozunda tutulmazsa zararı herkese -öfkeliye de- dokunabilir. Öfkesini kendisi ve arkadaşlarını hedef alan kişilere yöneltse neyse; oysa o çekiştiği polislerden bir örgüt ve o örgütten de suçlayacağı bir Cemaat çıkartıyor.
Hanefi Avcı'nın öfkesi, onu, kendisine ihanet edenleri çok aşan bir aşırılığa sevk ediyor. Şu sıralarda görülmekte olan davaları bambaşka bir perspektife oturtacak savlar ileri sürüyor. 'Ergenekon' davası, Balyoz operasyonu, Danıştay baskını, Erzincan savcısı... Bunların hepsi aynı tiplerin -daha doğrusu mensup oldukları 'Cemaat'in- birer kurgusu oluveriyor.
Kanıtı var mı? Ya da tanıkları? Yok.
Zihninin nasıl çalıştığına dair bir örnek: Bir ildeki savcının görevi olmayan işlere bulaştığını kabul ediyor; birilerini zor duruma düşürmek için kumpas kurduğunu da... Savcının bunu yaparken bölgedeki üst düzey askeri yetkiliyle elele verdiğini de biliyor.
O savcının örgütlü hukuk-dışı davranışlarına itiraz etmiyor da bir başka il savcısının onu durdurmak için devreye girmesine karşı çıkıyor.
Daha da kötüsü, müdahalede 'Cemaat'in parmak izini arıyor...