Hakkı ERÇETİN
Hastaneler
Hastanelerle ilgili olarak halk arasında bir deyiş vardır. "Allah düşürmesin ancak eksik te etmesin" derler. 2 Nisan Çarşamba akşamı muhterem babacığımın ani rahatsızlığı nedeniyle yoğun bakıma alındığı Kırklareli devlet hastanesinde bu deyişin ihtiva ettiği manayı aynel yakin yaşamak durumunda kaldım.
Hastaneler genel olarak toplumun "hasta" kısmının resmini göstermesine rağmen hayatın bütün renk ve cilvelerini de içinde barındırmaktadır. Hastane ortamında bir müddet bulunmak zorunda kalınca ilk intibah sanki memlekette sağlam insan yokmuş hissinin uyanması oluyor. Normal günlük meşgalelerimiz arasında aklımıza bile gelmeyen bir çok hadiseye şahit oluyor insan. 8 yaşında şeker hastası olan çocuğu, 20 yaşında şeker komasından yoğun bakıma alınan ve 15 yaşında kanser tedavisi gören gençleri görünce sağlığın ne kadar önemli ve değerli bir nimet olduğunu bir kez daha anladım ve halimize binlerde defa şükrettim.
Diğer taraftan hayatın değişik renk ve cilvelerini de görmek mümkün demiştik. Bu açıdan da değişik manzaralara şahit oldum. Özellikle doğumhaneden gelen güzel bir haber bekleyenleri sevince boğuyordu. Önemli bir ameliyata girecek olan hastanın onu gözyaşı ve dualarla uğurluyor ve sıkıntılı bir şekilde beklemeye koyuluyorlardı. Hasta ameliyattan sağ salim çıkınca da sıkıntılı bekleyiş ve üzüntünün yerini bu sefer sevinç alıyordu.
Özellikle Kırklareli'nin orman köylerinde yaşayıp ta göğüs ve nefes rahatsızlığı nedeniyle hastaneye gelenleri gördükçe sevgili İbrahim Tenekeci'nin aşağıdaki şiiri aklıma gelip duruyordu.
temiz hava diyordu doktorlar illa temiz hava
gülmüştüm bense ormancının verem olduğunu duyduğumda
devletin ona verdiği o yemyeşil üniformasıyla
bir kertenkele gibi gidip geliyordu koridorlarda.
ben de ordaydım göğsümde hırlayan o köpek de
ve biliyordum elbette
baba yarısıdır ölüm götürür bizi parka
geri getirmez ama kalırız oracıkta
Evet, şiirde "baba yarısı" olarak nitelenen ölüm 18 Nisan Cuma sabahı muhterem babacığımı nam-ı diğer Kara İzzet'i alıp parka götürdü ve geri getirmedi.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
İnsanoğlu genel olarak bencil bir varlıktır. Yakınlarımızdan birini kaybettiğimizde bu kimsenin Allah'ın rahmetine mazhar olduğunu bilsek bile yine de bize ait olan bir şeyi kaybetme hissi ile yani elinden oyuncağı alınmış bir çocuk hissiyatıyla ağlamadan edemeyiz. Diğer taraftan da, makul ölçüde akıtılan gözyaşlarının merhametin ve imanın bir tezahürü olduğunu Rasulullah (SAV) bize bildirmektedir.
Ancak şunu da bilmekteyiz ki, ölüm kesin bir ayrılık ve yok oluş değildir. Sadece vuslat zamanını tam olarak kestiremediğimiz muvakkat bir gurbetliktir. Rabbim bizi sevdiklerimizle cennetinde bir araya gelenlerden eylesin.
Bu sitedeki ilk yazım olan "Bayram ve Serçeler" isimli makalede mevzu bahis ettiğim serçeleri ve bizleri öksüz bırakarak Kara İzzet ebediyete göçtü.
Kara İzzet hayatını doğru ve temiz bir şekilde yaşadı. Rabbini bilerek ve O'nun emirlerine göre hayatını tanzim etmeye gayret etti. Ölüm kişinin küçük kıyameti olduğuna göre ve "Kıyametin bir an sonra kopacağını bilseniz bile elinizde bir fidan varsa onu dikiniz" hadis-i şerifi mucibince en son yaptığı dünya işi bahçesine birkaç meyve fidanı daha ekmek olmuştur. Biz ondan razıyız, Rabbim de razı olur inşallah.
Not : Gerek babamın hastalığı gerekse vefatı sebebiyle arayıp soran ve hayır dualarını eksik etmeyen bütün dost ve tanıdıklara buradan bir kez daha şükranlarımı sunmayı bir borç bilir, Yüce Yaradan'ın hepinizden ayrı ayrı razı olmasını ve cümle geçmişlerimizle birlikte cümle ehli İslam ervahına rahmet etmesini can-ı gönülden niyaz ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.