xxx78
Hakim beyler, hakime hanımlar...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (KSYK) üyeleri ile "Sizinleyiz" mesajını vermek üzere kendilerini ziyarete giden yargı üyeleri, ziyaretleri sırasında verdikleri fotoğrafa, zihinleri açık iken bir daha bakıyorlar mıdır?
Verdikleri fotoğraf, mesleklerine ve kendilerine duyulan saygıyı bir nebze bile azaltmamalıdır...
Yargı mensupları, ülkemizde, başka meslek erbabından daha farklı bir muameleye tabi tutulur; yaptıkları adalet dağıtma işinin kesinlikle 'kutsal' bir görev olduğuna inanılır da ondan... Meslek dışı dostluklar kurmadıklarına inanıldığı için, çocukluk, mektep ve asker arkadaşları bile kendilerini ziyarete gitmez; aile fertlerinin onlarla ilişkileri ailenin başka fertleriyle ilişkilerinden farklıdır.
"Savcı Bey", "Hakime Hanım", "Hakim Bey" diye kendilerinden söz edilir, ağız dolusu saygı ifadeleriyle...
Adalet dağıtırken kılı kırk yaracakları düşünülür. Mesleklerini simgeleyen 'adalet perisi' gibi dış etkilere karşı gözlerinin bağlı olduğuna ve gerektiğinde âdil kılıçlarıyla en yakınlarının bile canını acıtmaktan geri durmayacaklarına inanılır.
Benim bir bölümünü ancak uzaktan tanıdığım Savcı Bey, Hakim Bey ve Hakime Hanım tipleri de kendilerine atfedilen bu fazladan değerin hep farkında olmuşlardır. Evinden işine gider, başkaları kadar toplumla içli-dışlı yaşamaz, alış-verişini kimden yapacağına kadar dikkatli bir hayat sürer bu tipler... Mahkemede kendilerine ayrılan kürsü karşısındakilere ne kadar tepeden bakmalarına müsaade ediyorsa, özel hayatlarında da insanlara aynı mesafeden yaklaşmalarına göz yumulur.
Onlar 'Hakim Bey' ve 'Hakime Hanım'dır çünkü...
İmajları bir kere 28 Şubat (1997) günlerinde bayağı bir sarsıntı geçirdi. Askerlerin daveti üzerine Genelkurmay'a koşan koca koca adamlar ve kadınlar, ellerindeki sopaları uzata uzata şema üzerinden ülkemizi bekleyen 'tehlikeyi' tek yanlı anlatan subayları dinlediler; onlar salona girdiğinde ayağa kalktılar, anlatımlar bittiğinde dakikalarca alkışlayarak bağlılık bildirdiler.
Hiç hoş bir fotoğraf değildi o...
Yeni Cumhuriyet'i kuranlar, ona kalıcılık kazandırmaya çalıştıkları günlerde, 'İstiklal Mahkemeleri' kurup gerektiğinde kelle almaktan geri durmamışlardı. Ancak dönemin olağanüstü şartları içerisinde bile hukuk kurumuyla adalet camiasına zarar vermemeyi ihmal etmedi Cumhuriyet'in kurucu kadrosu: İstiklal Mahkemeleri olağan-dışı mahkemeler olarak kuruldu, üyeleri hukukçu değildi ve verdikleri kararın 'hukuki' olduğu hiçbir zaman iddia edilmedi.
27 Mayısçılar (1960), devirdikleri siyasi kadroyu yargılamaya kalktıklarında, pek çok hukuki çam devirdiler; ancak Yassıada Mahkemesi 'özel statülü' bir mahkemeydi, hukuk sisteminin dışında çalıştı, kararları adalet camiasını bağlamadı.
HSYK hakimler ve savcılar ile ilgili idari kararların verildiği, atama ve cezalandırma işlemleri yapan bir kuruluş... Verdiği kararların hukuk sistemi içerisinde kalması ve adaletli olması beklenir. Beklenir, çünkü HSYK'nun kararlarını denetleyecek bir başka merci yoktur; kararlarına itiraz edilemez. Böyle bir kurulun kendisini sadece siyasetten değil, haklarında karar alabileceği kişilerden de uzak tutması, zihinlerde 'dayanışmacı' bir örgüt gibi algılanmasına yol açacak tavırlardan kaçınması gerekmez mi?
Gerekir herhalde.
Ziyaret fotoğraflarına bu gözle bakmalarında yarar var. Eğer yürüttükleri saygın ve onurlu görevle uyum içerisindeyse o fotoğraflar, ziyaret kapısını sonuna kadar açık tutabilirler; değilse, kendilerinden beklenen, farklı algılamalara yol açabilecek söylem, tavır ve davranışlara kapılarını sımsıkı kapalı tutmalarıdır.