Prof. İhsan IŞIK
Güneydoğu Yazıları: Diaspora Nerede?
Bugün dünyamızın yükselen ekonomi yıldızları Çin ve Hindistan’dır. Çin son otuz senedir ekonomik büyümede rekor üzerine rekor kırmış ve büyük bir hamleyle iki sene önce İngiltere’yi, bu sene de Almanya’yi geçerek dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olmayı başarmıştır. Hindistan bilgi teknolojisi alanında büyük adımlar atmış ve Amerika ve Avrupa’dan bu alanda milyarlarca dolar iş ithal eder hale gelmiştir.
Hindistan ve Çin ABD’de çok büyük ve etkin diyasporalara sahiptir. Bugün ABD’de belli başlı teknoloji ve mühendislik şirketlerinde, araştırma kurumlarında, hastanelerde ve üniversitelerde çalışan binlerce Çinli ve Hintli vardır ve ülkeleri adına çok etkin acentalıklar yapmaktadır. Bugün Çin ve Hindistan’a kayan her işin arkaşında şu veya bu şekilde bu ülkelerin ABD’de çalışan mühendis, akademisyen ve araştırmacısı bulunmaktadır. İşlerin projelendirilmesinde ve Çin ve Hindistan’da organize edilmesinde aktif rolleri vardır. Hakeza, bizim en büyük dış ticaret ortağımızın Almanya olması bir tesadüf değildir, gurbetçilerimiz sayesindedir.
Gelişmeler gösteriyor ki, Hindistan, Çin ve Japonya Amerika’ya gönderdikleri beyinlerinin dönüşümünü kat be kat geri almıştır. Artık, bu devirde, göç etmeye gerek bile kalmamıştır; zengin ülkelere köyünden internet üzerinden iş yapabilmektesin. Şehirleri pahalı gelmeye başlayınca, bazı Hintli girişimciler, batıdan kotardıkları rutin işleri köylere taşımışlardır. Artık beynin göçmesine gerek yoktur; nerede olursa olsun iş doğru beyni bir türlü arayıp bulmaktadır.
Güneydoğuda nüfus artış hızı (binde 21,4) ülke ortalamasının (binde 18,3) üzerinde iken, doğurganlık hızı ortalamanın iki katıdır. Doğurganlık hızının oldukça yüksek olmasının yanında nüfus artış hızının kısmen düşük olması, bu bölgeden yoğun bir göç yaşandığını göstermektedir. Nerededir bu insanların çoğu? ABD’de yaşayan Mardin kökenli sosyolog Murat Özolçar’a göre, bölgenin Arap asıllı vatandaşlarının çoğu 1950’lerden başlayarak Adana, Mersin ve İstanbul gibi gelişmiş vilayetlere göç etti. Bir kısmı Arap ülkelerini tercih etti; örneğin Lübnan’da 45,000 Mardin asıllı göçmenin olduğu söyleniyor. Hatta, Mithat Melen’in naklettiğine göre, Suriye kabinesinde Nusaybin kökenli bir bakan vardır.
Aynı şekilde, bölgenin kültürel dokusunda önemli bir yere sahip olan Süryaniler de Özolçar’a göre %80 bölgeyi terketmiş durumda. Bugün, Türkiye’de 17.000’i aşkın Süryani’nin 15.000'i İstanbul’da yaşamaktadır. Süryaniler ayrıca Avrupa, Avusturalya ve Amerika’ya büyük göç vermişlerdir; bugün Amerika’da yaklaşık 85 bin, İsveç’te 80 bin, Almanya’da 70 bin, Avusturalya’da 25 bin Süryani varlığından bahsedilmektedir. İsveç’in Södertälje şehri Avrupalı Süryanilerin gayri resmi başkenti haline gelmiştir. Süryani diyasporası içerisinde Türkiye’den göç edenlerin önemli bir ağırlığı vardır. Örneğin, İsveç’in 2004-2006 yılları arasındaki Milli Eğitim Bakanı (Minister for Schools) Midyat’tan göç eden İbrahim Baylan adındaki bir Süryanı vatandaşımızdır. Süryaniler arasında kuyumculuk yaygındır; Midyat ve İstanbul’da bu meslekte ünleri herkesçe bilinir. New York’a göç eden Süryaniler arasında da bu meslek çok yaygındır. Türk Süryani diyasporasıyla meşvereti olan gazetecilerden edindiğim intibaya göre, bu topluluğun Türkiye’ye, özellikle de neşet ettikleri Mardin’e karşı sevgileri had safhadadır.
Türkiye Güneydoğunun ekonomik ve sosyal olarak gelişmesini planlarken mutlaka bu bölgenin dışarıdaki elçilerini ve acentalarını göz önüne almalı ve onları çözümün bir parçası yapmalıdır. Bölge hakkında tasarruf yıllardır devletin üzerine kalmış, devlet her projenin, her açılımın sahibi olmuştur. Devlet bu bölgede askeri ve ekonomik olarak o kadar aktif hale gelmiştir ki, bölgede şu an devletten başka neredeyse hiç bir sivil insiyatif yoktur. Mesela, bölgede faaliyette bulunan orta ve büyük ölçekli imalat sanayii işyeri sayısı 94’tür, ancak sözkonusu tesislerin büyük bir kısmı devlete aittir.
Adana, Konya ve Kayseri’de verdiğim konferanslarda dikkatimi çeken, ekonomik sıkıntı içerisindeki iş adamlarımızın büyük bir kısmının hep Ankara’yı şikayet etmesi ve her şeyi Ankara’dan beklemesiydi. Onlara tavsiyem, kaderlerini ellerine almaları ve kendi başlarının çaresine bakmalarıydı. Mesela, her ilin kendi “yatırım promosyon acentası”, “turizm promosyon acentası”, “ihracatı promosyon acentası” gibi kuruluşlarının olmasıydı. Bir yetişkin gibi, herkes artık kendi problemini kendisi halletmelidir. Mesela, Almanya’da bazı şehirler avronun aşırı değerlenmesinden dolayı Amerikalı turistleri kaybedince, yeni müşteriler peşinde Çin’de önemli şehirlere tanıtım merkezleri açtılar.
Ankara’nin başında milyonlarca vatandaş, 81 vilayet, kaç bin küsur ilçe vardır. Ayrıca işin içinde siyaset vardır. Hayatta geç öğrendiğim en önemli şey, ağlamaktansa, şikayettense, insiyatif alıp kendi kaderine hükmetmektir. Şimdi bakıyorum, 2008 yılında GAP projesi kapsamında bölgenin bütün vilayetlerine hizmet edecek Kalkınma Ajansları kurulmasına karar verilmis. Bu kurumlar, yine kamunun büyük vesayeti altındadır. Yine, “çocuğun” kendi yapması gereken ev ödevini, annesi ve babası yapmaya çalışmaktadır...
‘Asil vekalet teorisine’ göre, vekille asil arasında amaçlar konusunda ciddi ayrışmalar olabilmektedir. İnsiyatif, Güneydoğunun kalkınması direk kendi hayatlarını etkileyecek yerel kişilerin elinde olmalıdır. Memur değil amir insanlar ancak, kalıcı değişimler gerçekleştirebilirler. Başarısız olduğunda değiştirilemeyen insanlardan, seçilmesi halkın teveccühüne değil de, parti liderinin iki dudağının arasına bağlı kişilerden büyük gayretler ve açılımlar beklemek zordur.
Bölgede sivil insiyatif gerçek ve kalıcı çaredir. Bu konuda belki ticaret odaları öncü olabilir. Arkasına ekonomik nüfuzu alan bu kurumlar, yeri geldiğinde valiyi, yeri geldiğinde belediye başkanını sıkıştırıp projelerin yol almasını sağlıyabilirler. Sivil çözüm için, odalar yurt içi ve özellikle yurt dışından etkin diyaspora üyelerini davet ederek bir istişare ve yürütme meclisi kurabilirler. Mesela, Mardin belli aralıklarla diyasporasıyla toplanabilir, ilin sorunlarını onların da sorunları haline getirebilir, çözüm için onların ilişki ağını, gücünü, bilgisini değerlendirebilirler. Ayrıca, yerel siyasi ve ekonomik kaygısı olmayan bu uzaktan insanlar vesilesiyle Ankara ve bürokrasiyi çözümlerin hızlandırılması için sıkıştırabilirler. Bölge alt yapısını, eğitim seviyesini, bürokrasisini iyileştirdiğinde, yurt dışından diyasporanın iş kaydırabileceği bir yer haline gelebilir. Bu bölgede, sadece dil ve bilgi işlem sorununu çözülebilse, zaten önemli açılımlar kendiliğinden olacaktır.
Devlet, sadece sahayı hazır hale getirmeli ve hakemlik görevini iyi yapmalıdır. Çocuklarının hata yapmasından korkan ebeveynler, onların hürriyetlerini sınırlarlar ve onlar hakkındaki her önemli kararı kendileri almak isterler. Aynı şekilde, vatandaşlarının yetisine ve ferasetine güvenmeyen bir devlet, bütün kararları kendisi almak ve her şeyi kontrol etmek ister. Bu da güdük bir toplum ve ekonomi doğurur. Güneydoğu ve Mardin ebeveynine saygıda kusur etmeden, artık bir yetişkin gibi davranmalı ve kendi ayakları üzerine durmalıdır. Yanlız, gurbete çıkan kişiler gibi, ilkönce akrabalarının hatırını sorarak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.