GÜCÜ TARTIŞILMAZ AŞKIN

Naim ÖZGÜNER    08.10.2005

Gücü tartışılmaz aşkın. İnsanın içini yakar, aklı başından alır, göz başka şey görmez, nefes yanık ciğer kokusu gibidir, çünkü ciğeri yakar. Aşkın karşısında herkes köledir, iradeyi elinden alır, artık pusulasız gemi gibidir insan. Ne düşünüyorsun diye sorulmaz aşığa, çünkü o hiçbir şey düşünememektedir. Mantık işlemez, akıl ermez, kendisi aşka konudur. Izdırari midir yoksa iradimidir bilinmez, bazen ızdırari bazen de iradidir derler. Ama iradeyi elden aldığı pek bilinendir. Çölleri aşmak, dağı delmek iradimidir! Izdırar seviyesinde olmasa bu güç, bu sabır, bu metanet, bu bitmek tükenmek bilmez azim nereden gelir ki..! Bilerek kusur işlerseniz, bilerek hata yaparsanız tenkit edilirsiniz, kınanırsınız. Aşık yaptığı şeylerin farkında olmadığı için kınanmaz. Hakimin bile aklı ermez aşığın yaptıklarına. Onun için ceza veremez kendisi hiç aşık olmamışsa..! Medeniyetimizin bir diğer adı da aşk medeniyetidir. Çünkü en güzel ve unutulmaz aşklar bu topraklarda yaşandı. Biz de aşk başkadır, aşk deyince eller ayaklar durur, kalem kalkar yazmaz, çünkü ne yazacağını bilmez. Aşk aşığı aşkında fani kılar. O artık kendisi değildir. Bir gün gelir teyemmümün hükmü bozulur da aşığın hükmü bozulmaz, çünkü o hüküm hiç gelmeyecek. Buyurun aşk deryasına bir yelken açalım. (N.Ö.)                                                                                                          “Anlatacağımız hikaye kader duvarının engellerini aşamayan iki güzel insanın aşkına dair. Sultan Mustafa'nın kızı, Sultan Selim'in kardeşi, güzelliği dillere destan Beyhan Sultan ile Hüsn-ü Aşk gibi edebiyat tarihinde edebiyat tarihinde başyapıt olan bir eserin müellifi, tasavvuf yolunda bir pervane şair Şeyh Galip arasında yaşanan zarif bir aşkın hikayesidir. Beyhan Sultanla Şeyh Galip'in aşkı, günümüzün kısa soluklu yüzeysel aşklarına nazaran, gerçek manada ve Osmanlı medeniyetine yaraşan latif bir aşktı. Beyhan Sultan zor yılların hanım sultanlarındandır. Her biri hünkar olan babasının amcasının ve kardeşinin nezdinde zekası işbilirliği latif karakteri ve güzelliğiyle itibar sahibidir, çok sevilmektedir. Şeyh Galip ise yorgun bir medeniyetin aziz şiirinin son temsilcilerindendir ve aynı zamanda ailesinden intibak ettiği üzere Mevlevidir. Henüz 24 ünde divan sahibi olan, 26 sında ise hüsn-ü aşk gibi harikulade bir mesneviyi kaleme alan, 34 yaşında galata mevlevihanesine şeyh tayin olunan, divan edebiyatının isim yapmış on şairidir.

Ne olduysa Mevlana sebebiyle aşkın başkenti diyebileceğimiz Konya da oldu.          Şeyh Galip henüz 26 yaşında, divanının ardından hüsn-ü aşkını yazarak edebiyat Melislerinde kendine yer edinmiş ünlü bir şairdir. Hüsnü-ü aşkı yazmıştır, ama kendisi hiç aşık olmamıştır. Ne kadar arzu etse de aşkı bulamayınca Konya ya gitti. Çünkü kader kalemi sevda kıvılcımını burada tutuşturacaktır. 

Şeyh Galip Konya'da geçirdiği zaman zarfında tahtın varislerinden olduğu için İstanbul'dan uzakta tutulan Şehzade Selim ile dostluk kurmuştu. Musikişinas olan bu sanatkar ruhlu şehzade, namını işittiği ve tanıdıkça pek sevdiği Şeyh Galip'e dostluk gösteriyor ve iltifat ediyordu. Beraber ney üflüyor, şiir söylüyor, tasavvuf sohbetlerine dalıyorlardı.   

Günlerden bir gün Şehzade Selim, üvey olmakla beraber çok sevdiği kardeşi Beyhan Sultan kendisini ziyaret maksadıyla İstanbul'dan Konyaya geldiğinde hanım sultana sanatkar dostunu tanıtmak istedi ve bu maksatla Galip'i huzuruna çağırdı. Şair Galip saraya girdiğinde Şehzade Selim'i ekseriyetle olduğu gibi yalnız bulacağını sanıyordu. Fakat yanı sıra oturan hatunu görünce haremi sanarak mahçup oldu. Bir kabahat işlemiş olduğunu düşünerek geri adım attı. O sırada Şehzade Selim, Galip'in halini anlayıp yanındaki hatunu kız kardeşim diyerek takdim ettiğinde şair, bakışlarını yerden kaldırıp on sekizindeki Beyhan Sultana nazar etti ya, etmez olaydı…

Gözlerini hemen başka tarafa çevirdiyse de hayalinde onun cemalini seyretmeye devam ediyordu. Galip, başka bir şey gördüğü yoktu. Bedenin takati kesilmişken yüreğine de bir ateş düşmüştü. Aşk ansızın karşısına çıkıvermişti. Beyhan Sultanın mahçup gülümseyişi ateş olup dervişin gönlüne konmuş ve kıvılcımıyla ruhunu tutuşturuvermişti. Beyhan Sultan da aynı sarhoşluğun içindeydi.

Günler haftaları, haftalar ayları kovalarken Şeyh Galip de Beyhan Sultanın ardınca İstanbul'a döndüğünde birbirlerini görmeseler dahi yürekleri birlikte atar olmuştu. Beyhan Sultan dahil olduğu meclislerde Şeyh Galip'in artık iyice ünlenen ismini işitmekten dahi mesuttu. Geleceğe dair de umutluydu. Zira Galip artık sarayda da tanınan mesleği kadar ahlakı ve seciyeleriyle de sevilen bir kişiydi. Bir vesileyle Galipin de kendisine sevdalı olduğunu öğrenmenin heyecanıyla kavuşmaları için bir engel olmadığını düşünüyordu. Böylesine latif ve zarif bir hisle sarmalanmış aşk ateşinde birlikte yanmaları mümkündü.

Fakat kaderin garip tecellisi bir anda şartları değiştirdi. Aşkla sarhoş olan Galip kendi içinde derin bir hesaplaşmaya girmişti. O, bir Mevlevi olarak Mevlaya varan yolu kısaltmak maksadıyla aşkı istemişti. Fakat şimdi yüreğini kavuran ruhunu alabora eden his Beyhan’aydı. Bu öyle bir yangındı ki o senelerde sık sık İstanbul'u sararak neredeyse yok eden, şehrin tekrar ve tekrar baştan imar edilmesine neden olan yangınlardan beterdi. Galip, Yaradanına karşı kendini mahçup hissediyordu.

Fikir hezeyanları içinde geçen aylardan sonra ilahi aşka varmak için Beyhan'ın aşkından geçmesi gerektiğine karar vermişti Galip. Mümkün dahi olsa Beyhan'la kavuşmamalılardı. Hanım sultanı unutmak ve halini düzeltmek adına 1001 günlük çileye girdi. Lakin neredeyse üç yılın ardından çileden çıktığında artık bambaşka düşünüyordu. Beşeri aşka sahip çıkarak da ilahi aşka varılabilirdi. Hatta maşukla el ele verip Hakka yürümek daha lezzetli olacaktı. Derhal Beyhana kavuşma amacıyla harekete geçti fakat artık çok geçti. Sultan Abdülhamit yeğeni Beyhan'ın, eski silahtar ağa ile evlendirilmesine karar vermişti. Hatta nişan takımları için çoktan Paşaya haber salınmıştı.

Beyhan Sultan'ın kendi hayatına dair tercih hakkı yoktu. Önceki hanım sultanların çoğu gibi onun evliliği de siyasetendi. Zaten şimdiye kadar kaç hanım sultan sevdiğiyle evlenmişti ki!

Beyhan Sultan ne Şair Galipe olan hislerini söyleyebildi ne de Galip saraya çıkıp derdini dillendirebildi. Hanım Sultanın evliliğinin ardından ayrı düşen iki aşık hasretle yanmaya devam etti. Galip aşkını şiirlerinde anlatıyor, geceleri seccadesini gözyaşlarıyla yıkıyor, Mevlevihanelerde derdine derman arıyordu. Sultan Selim Mevlevihaneyi ziyarete gelip dostu Galipin dizlerine başını koyarak ‘Pamuk Şeyhim’ diye samimiyet gösterse Galip, Beyhana olan bitmez zaman tanımaz aşkını hünkara açamıyordu. Oysa siyasi denge çoktan değişmişti. Hünkar dilese Beyhan'ın zevcinden ayrılıp Galip'le izdivaç etmesi için hiçbir neden yoktu.

Kadere teslim olan Galip, sırrını söyleyemedi. Beyhan ise senelerce vuslatsız aşkının hezeyanlarından kimi zaman içine kapanarak, kimi zaman atı üzerinde doludizgin koşturarak, kimi zaman kızıyla meşgul olarak Galip'i unutmaya çalıştı fakat başaramadı. Tek tesellisi ağabeyi Sultan Selim'in mabeyninde, kız kardeşi Hatice ve anneleriyle katıldıkları Mevlevi sohbetlerinde Galip'i  görmek dinlemekti. Birbirlerini görüp belki azda olsa konuştukları mekanlar Galata Mevlevihanesi ve kimi zaman Galip, Selimin ziyaretine geldiği vakitler saraydı.

Tüm hayatı boyunca her başarısını genç yaşta kazanıp hayret ve hayranlık kazanan Şeyh Galip'in dünyayı terki de erken oldu. Beyhanın aşkıyla vücudunu tüketen verem yüzünden daha 42 yaşındayken öte aleme göçtü.

Yaslı Beyhan Sultan Galip'in ardından hayır işlerine daha da önem verdi. Aşkın hafakanlarından kurtulup olgunlaştı. En büyük arzusu fani dünyada olmasa da sonsuz alemde şairine kavuşabilmekti. (Sevda Hikayeleri- Mine Sultan Ünver)        e-mail:naimozguner81@gmail.com                

Önceki ve Sonraki Yazılar