xxx09
Gökçeke kötü haber: Karayalçın akıllanmış
MELİH Gökçek İslamcı mıdır?
Ya da şöyle sorayım:
Melih Gökçek, bir ideoloji uğruna mı politika yapmaktadır?
Ne gezer?
Bence Gökçek, ideolojisiz bir adamdır...
Fırsatçılık ise fırsatçılık... Dedikodu ise dedikodu... Ayak oyunu ise ayak oyunu...
Yeri geldiğinde hepsini dener...
Düşman bellediğinin üzerine öyle gider ki, adamcağız feleğini şaşırır...
Ama hemen söyleyeyim:
"Kötücül bir adam" falan da değildir Gökçek...
Daha çok, "planlı şakalar yapmaktan sıkılmayan hınzır bir ergen" gibidir...
İçinde her daim bir "lise kantin çocuğu" yaşar... Muziptir... Yaramazdır...
Şimdi diyeceksiniz ki:
"Madem Melih Gökçek ideolojisiz bir adamdır... O halde böyle bir adam, nasıl oluyor da yıllardır ideolojik kutuplaşmayı körükleyerek Ankara'da seçim kazanıyor?"
Cevabım hazır: Rakipleri sayesinde!
* * *
Hadi bir örnek vereyim:
Hiç unutmam...
Artık geleneksel hale gelen "Melih Gökçek / Murat Karayalçın karşılaşmaları"ndan biri yaşanırken yolum Ankara'ya düşmüştü... Ankara caddelerinde volta atarken, duvarlarda Murat Karayalçın'ın astırdığı kocaman afişlere rastlamıştım...
Şöyle deniliyordu bu afişlerde en sert harflerle:
"Ankara'da karanlık sona erecek!"
Açıkçası Melih Gökçek'ten zerre kadar hazzetmediğim halde, bu afişi görünce Karayalçın'dan hızla uzaklaşmış, kendimi Melih Gökçek'e yakın hissetmiştim...
Çünkü terminolojiye vakıftım:
O afişteki "karanlık" sözcüğüyle neyin anlatılmak istendiğini biliyordum... "Karanlık"... Yani "gerici"... Yani "dinci"...
Oysa bir adama "karanlık" falan diyebilmek için, öncelikle o adamın bir ideolojiye kendini adaması gerekir...
Melih Gökçek ve adanmışlık... Asla yan yana gelemez... Gökçek, kendisini "ileri" ya da "geri" herhangi bir ideolojiye adayacak türden bir adam değildir.
Yani...
Melih Gökçek gibi ideolojisiz bir adama "karanlık" ya da "gerici" demek, müthiş bir lütuf, harika bir kıyaktır.
Allah'ı var, Gökçek de bu türden pasları gole çevirmek hususunda acayip mahirdir...
Cami cemaatini toplar etrafına ve söylevini çeker:
"Bunlar bize karanlık diyor... Allah'ın izniyle karanlığı göstereceğiz onlara."
* * *
Dün haberlere şöyle bir göz gezdirirken...
Murat Karayalçın'ın bir demeciyle karşılaştım...
Ankara'yı Melih Gökçek yönetiminden uzaklaştırmanın şart olduğunu söylüyor, bunun için ne gerekiyorsa yapacağını vurguluyordu...
"Başka ne diyor?" diye ayrıntılara daldım...
Baktım, acayip akıllanmış... Ne "karanlık" sözcüğünü kullanıyor, ne "aydınlık" sözcüğüne vurgu yapıyor... "Gerici" demiyor... "Din/iman" meselesine değinmiyor bile... Hatta "solda birlik" de demiyor... Maneviyata düşkün insanlara da kucak açıyor...
Okudukça "Karayalçın bu sefer akıllanmış" diye geçirdim...
Ardından da "Bakalım bizim hınzır Melih Gökçek, bu strateji değişimi karşısında şapkasından ne tür tavşanlar çıkaracak?" diye düşündüm...
Şehirden haberler
BİR: Teşvikiye Atiye Sokak'ta doğan, sonra da alıp başını giden "The House Cafe", şimdi de Ankara'ya demir atmış... Bir Ankara gecesinin sabahında arkadaşım Metehan, aldı götürdü beni... Hadi Hıncal gibi söyleyeyim: "İnsan kendini nasıl da Teşvikiye'de gibi hissediyor..."
İKİ: Semtimizin en "racon" kafesi, kavgamızın mekanı "Salomanje", kılık kıyafetine çekidüzen verdi, yenilendi... "Iscacık" bir hal aldı... Kasmıyor... Germiyor... Üstelik hava karardıktan sonra bile albenisini koruyor.
ÜÇ: Papirüs'e yetişemedim ama Ece'nin Kuruçeşme'deki son demlerine yetiştim... Ama ben yetiştiğimde de Fehmi Koru bile oraya gitmeye başlamıştı... Neyse... Efendim, Ece, epey bir süredir Kuruçeşme'de değil... Asmalımescit'te küçük ve mütevazı bir mekanda... Bazen takılıyorum... Gerçi bir keresinde kanlılarımdan Kadir İnanır'ın çatık kaşlarına maruz kalarak lokmaları çiğnemiştim ama Ece'nin süper yemekleri için her şeye katlanılır...
Ablanız Freud olmuş
BEN ki ta il başkanlığından beri Tayyip Erdoğan'ı tanırım... Şunca yıldır da gazeteci olarak takip ediyorum... Ama yine de "Tayyip Erdoğan'ı çözdüm" diyemem...
Ama işte bakın, memleketimizin ünlü kişilik uzmanı ve psikolog Hülya Avşar Hanımefendi, Recep Tayyip Erdoğan'ı nasıl da çözmüş...
İşte Avşar'dan Erdoğan betimlemesi:
"Çok uzun zamandır ortaya çıkmamış duyguları var Tayyip Erdoğan'ın. Bir destek verilse belki hüngür hüngür ağlar. Ürkek bir kedi gibi amatör bir tarafı var. Çocuk tarafı çok fazla... Çok dolu, kendini çok tutuyor. İçi öyle dolu ki içim acıdı aslında. Zaman zaman onunla oturup dertlerini dinlemek isterim." (Vatan gazetesi-Pazar eki)
Vallahi harika! Vallahi şahane!
Ama bazı eksikleri var bu betimlemenin...
Mesela şu sorunun yanıtı eksik:
Her Allah'ın günü belde kongresi senin, TOKİ açılışı benim... Her gittiği yerde en az üç saat konuşup, üstüne bir de ulusa seslenen bir insanın, hala ortaya çıkmamış ne türden duyguları olabilir?
Hadi "Avşar kızı", aydınlat bizi...
Ya da şöyle sorayım:
Melih Gökçek, bir ideoloji uğruna mı politika yapmaktadır?
Ne gezer?
Bence Gökçek, ideolojisiz bir adamdır...
Fırsatçılık ise fırsatçılık... Dedikodu ise dedikodu... Ayak oyunu ise ayak oyunu...
Yeri geldiğinde hepsini dener...
Düşman bellediğinin üzerine öyle gider ki, adamcağız feleğini şaşırır...
Ama hemen söyleyeyim:
"Kötücül bir adam" falan da değildir Gökçek...
Daha çok, "planlı şakalar yapmaktan sıkılmayan hınzır bir ergen" gibidir...
İçinde her daim bir "lise kantin çocuğu" yaşar... Muziptir... Yaramazdır...
Şimdi diyeceksiniz ki:
"Madem Melih Gökçek ideolojisiz bir adamdır... O halde böyle bir adam, nasıl oluyor da yıllardır ideolojik kutuplaşmayı körükleyerek Ankara'da seçim kazanıyor?"
Cevabım hazır: Rakipleri sayesinde!
* * *
Hadi bir örnek vereyim:
Hiç unutmam...
Artık geleneksel hale gelen "Melih Gökçek / Murat Karayalçın karşılaşmaları"ndan biri yaşanırken yolum Ankara'ya düşmüştü... Ankara caddelerinde volta atarken, duvarlarda Murat Karayalçın'ın astırdığı kocaman afişlere rastlamıştım...
Şöyle deniliyordu bu afişlerde en sert harflerle:
"Ankara'da karanlık sona erecek!"
Açıkçası Melih Gökçek'ten zerre kadar hazzetmediğim halde, bu afişi görünce Karayalçın'dan hızla uzaklaşmış, kendimi Melih Gökçek'e yakın hissetmiştim...
Çünkü terminolojiye vakıftım:
O afişteki "karanlık" sözcüğüyle neyin anlatılmak istendiğini biliyordum... "Karanlık"... Yani "gerici"... Yani "dinci"...
Oysa bir adama "karanlık" falan diyebilmek için, öncelikle o adamın bir ideolojiye kendini adaması gerekir...
Melih Gökçek ve adanmışlık... Asla yan yana gelemez... Gökçek, kendisini "ileri" ya da "geri" herhangi bir ideolojiye adayacak türden bir adam değildir.
Yani...
Melih Gökçek gibi ideolojisiz bir adama "karanlık" ya da "gerici" demek, müthiş bir lütuf, harika bir kıyaktır.
Allah'ı var, Gökçek de bu türden pasları gole çevirmek hususunda acayip mahirdir...
Cami cemaatini toplar etrafına ve söylevini çeker:
"Bunlar bize karanlık diyor... Allah'ın izniyle karanlığı göstereceğiz onlara."
* * *
Dün haberlere şöyle bir göz gezdirirken...
Murat Karayalçın'ın bir demeciyle karşılaştım...
Ankara'yı Melih Gökçek yönetiminden uzaklaştırmanın şart olduğunu söylüyor, bunun için ne gerekiyorsa yapacağını vurguluyordu...
"Başka ne diyor?" diye ayrıntılara daldım...
Baktım, acayip akıllanmış... Ne "karanlık" sözcüğünü kullanıyor, ne "aydınlık" sözcüğüne vurgu yapıyor... "Gerici" demiyor... "Din/iman" meselesine değinmiyor bile... Hatta "solda birlik" de demiyor... Maneviyata düşkün insanlara da kucak açıyor...
Okudukça "Karayalçın bu sefer akıllanmış" diye geçirdim...
Ardından da "Bakalım bizim hınzır Melih Gökçek, bu strateji değişimi karşısında şapkasından ne tür tavşanlar çıkaracak?" diye düşündüm...
Şehirden haberler
BİR: Teşvikiye Atiye Sokak'ta doğan, sonra da alıp başını giden "The House Cafe", şimdi de Ankara'ya demir atmış... Bir Ankara gecesinin sabahında arkadaşım Metehan, aldı götürdü beni... Hadi Hıncal gibi söyleyeyim: "İnsan kendini nasıl da Teşvikiye'de gibi hissediyor..."
İKİ: Semtimizin en "racon" kafesi, kavgamızın mekanı "Salomanje", kılık kıyafetine çekidüzen verdi, yenilendi... "Iscacık" bir hal aldı... Kasmıyor... Germiyor... Üstelik hava karardıktan sonra bile albenisini koruyor.
ÜÇ: Papirüs'e yetişemedim ama Ece'nin Kuruçeşme'deki son demlerine yetiştim... Ama ben yetiştiğimde de Fehmi Koru bile oraya gitmeye başlamıştı... Neyse... Efendim, Ece, epey bir süredir Kuruçeşme'de değil... Asmalımescit'te küçük ve mütevazı bir mekanda... Bazen takılıyorum... Gerçi bir keresinde kanlılarımdan Kadir İnanır'ın çatık kaşlarına maruz kalarak lokmaları çiğnemiştim ama Ece'nin süper yemekleri için her şeye katlanılır...
Ablanız Freud olmuş
BEN ki ta il başkanlığından beri Tayyip Erdoğan'ı tanırım... Şunca yıldır da gazeteci olarak takip ediyorum... Ama yine de "Tayyip Erdoğan'ı çözdüm" diyemem...
Ama işte bakın, memleketimizin ünlü kişilik uzmanı ve psikolog Hülya Avşar Hanımefendi, Recep Tayyip Erdoğan'ı nasıl da çözmüş...
İşte Avşar'dan Erdoğan betimlemesi:
"Çok uzun zamandır ortaya çıkmamış duyguları var Tayyip Erdoğan'ın. Bir destek verilse belki hüngür hüngür ağlar. Ürkek bir kedi gibi amatör bir tarafı var. Çocuk tarafı çok fazla... Çok dolu, kendini çok tutuyor. İçi öyle dolu ki içim acıdı aslında. Zaman zaman onunla oturup dertlerini dinlemek isterim." (Vatan gazetesi-Pazar eki)
Vallahi harika! Vallahi şahane!
Ama bazı eksikleri var bu betimlemenin...
Mesela şu sorunun yanıtı eksik:
Her Allah'ın günü belde kongresi senin, TOKİ açılışı benim... Her gittiği yerde en az üç saat konuşup, üstüne bir de ulusa seslenen bir insanın, hala ortaya çıkmamış ne türden duyguları olabilir?
Hadi "Avşar kızı", aydınlat bizi...