GERÇEKLİK ALGISI

Gerçeklik algısı, insan için akılla algılanamayacak kadar kapalı bir muammadır aslında.

Karşımızda gördüğümüz nesnenin nasıl göründüğünü bize beynimizin verdiği kadarıyla şekil ölçüleri ile nesne yapısı ve
renklerini biliriz. Yani beynimiz bize ne kadar bildirirse o kadar biliriz aslında.

Beynimizi kullandığımız ölçüde etrafı tanırız veya algılarız. Yansıma ne kadarsa, bilgide o kadar olmaktadır.

Son yüzyılda algı konusunda ülkeler veya bilim konusunda liderliği çeken ülkeler insan algısı konusunda geliştirdikleri teknikler sayesinde tüketim, bilişim, yönetim ve etkileşim konusunda insan üzerinde birçok algı operasyonları yaptılar hatta hala yapmaktalar.

İnsanın dünya denilen bu yerde gerçekten var olup olmadığı, yaşayıp yaşamadığı henüz tespit dahi edilememiştir. Belki de biz yalnızca algılanan birer düşünceden ibaretiz bunu dahi bilim insanları hala çözebilmiş değiller.

Yani gerçekten olmayabiliriz şuan. Sadece sanal bir takım programdan ibaret olabiliriz.

Rüya dediğimiz gerçekliği dahi çözmüş değiliz. Duygu dediğimiz, akıl dediğimiz, düşünce dediğimiz algıyı izah edemeyen bir ortam da insan denen varlığı nasıl izah edebilir ki?

Belki insan denen olgu salt bir düşünceden ibaret, düşünme bitince kıyamette kopmuş oluyor bu şekilde.

Velhasıl ezel ve ebedi kavramları bu şekilde izahı mümkün olmayan bir zemine kayıyor.

O halde biz neyiz?

Kimiz?

Neden buradayız?

Gerçekten var mıyız?

Duygu nedir?

İşte bu soruların hepsi insan dediğimiz olgunun dışa vurum argümanlarından bazılarını oluşturmakta kullanılan bir takım algı merkezli sorulardır.

Hayatımızın her anında, seyrettiğimiz televizyon programların da, gezerken gördüğünüz birçok haber, reklamda tamamen bir algı bombardımanı ile karşı karşıyayız.

Tamamen saf ve temiz, dingin bir zihinle hiçbir şeye karar veremediğimizi şimdi daha iyi anladığımız kanaatindeyim.

Algı insanın, kendisinin algılanması gerekli olan bir algıdır.

Algının kendisi de zaten salt bir algıdır.

Vesselam. Kalın sağlıcakla.