Mustafa TUNCER
Gazze ve Hunger Games
Evlerimizde televizyonların karşısında iftarlarımızı, sahurlarımızı yaparken, bir film izler gibi izliyoruz Gazze’de olanları. Çocukların üzerine bombalar yağarken, içimiz kan ağlar vaziyette, kah masumlar için dua ederek, kah zalimlere lanet okuyarak buruk bir şekilde Ramazan’ın son haftasına giriyoruz.
İnsanlık erdemini yitirmemişler dünyanın dört bir yanından çağrı yapıyorlar Birleşmiş Milletlere, Uluslararası örgütlere, yaşadıkları ülkelerin devlet başkanlarına. Herkes bir ağızdan İsrail’in yaptığı zulmün bitirilmesi için çağrı yapıyor meydanlarda, Mısırdan, Malezya’ya, Venezualle’dan, Fransa’ya tüm dünyanın farklı dinlerden, farklı renklerden erdemli insanları haykırıyor, Katil İsrail diye.
İspanya’da bir milyonu bulan bir kalabalık toplanıyor.
Ama Amerikan halkından gelen tepkiler ise cılız, sanki kerhen yapılmış gibi. 350 milyonu geçen nüfusuyla devasa bir imparatorluk olan Amerika’da %1’lik bir insan bile sokaklara çıkıp bu zulmü lanetlemiyor. Tamam ABD hükümeti İsraili kınamıyor, hatta kınamak şöyle dursun adeta son olarak geçirdiği $600 milyonluk İsrail’e yardım paketiyle adeta ödüllendirip, katliamlarına devam mesajı veriyor.
Peki ya halk bu kadar mı duyarsız?
Genel olarak bireyselleşmiş, kendinden başkasının derdiyle dertlenmek gibi bir kültürü olmayan Amerikan halkının çalış-ye-iç-tüket sarmalında olduğu bir vakıa. Peki sayıları 10 milyonu bulduğu söylenen Amerika’daki müslümanlar ya da bir başka deyişle Amerikalı Müslümanlar.
Özgürlükler ülkesi olan konuşma-ifade özgürlüğünün ve dini yaşam özgürlüğünün tüm dünya için ideal örnekliğini teşkil eden Amerika’da müslümanlar neden kardeşleri öldürülürken sessizliği tercih ediyor? Tamam New York gibi, Chicago, Philadelphia gibi bazı şehirlerde tepkiler sokaklara yansıyor, ama cılız.
Büyük kısmını aş-iş, gelecek umuduyla göç edenlerin oluşturduğu ABD’li müslümanların dünyanın öte tarafına karşı duyarsızlaşması bir kader mi? Amerikan kültürü onları da bireyselleştirip başkalarına karşı sağır ve kör olmalarını mı sağlıyor? Ama müslümanlık bir yönü ile de kardeşinin derdi ile dertlenmek değil mi?
Ben bu coğrafyadaki milyonlarca insanın müslüman ya da değil İsrail’in zulmüne nefretle baktığına inanıyorum. Ama mesele İsrail’in kınanması, eleştirilmesi oldu mu, bir şekilde tepkiler ya kalben bugz etme ya da sosyal medya üzerinden kutuplardaki fok balıklarının durumunu anlatma tarafsızlığından verilmeye çalışılıyor.
Dünyevileşme bu ülkede yaşayanları bu kadar mı sardı? Ya da kimsenin fikrinden ve düşüncesinden dolayı ötekileştirilmediği bu özgürlükler ülkesinde mesele İsrail oldu mu görünmeyen bir el sus işareti mi yapıyor? İnsanlar ifade edemedikleri bir şeyden mi korkuyor? Burası diktatörlüklerden kaçan insanların, baskı altında olmaksızın dünyanın dört bir yanındaki haksızlıkları dile getirebildikleri bir ülke iken konu İsrail’in kınanması olunca Neden ses tonumuz bir kaç perde düşmek zorunda kalıyor?
Hani bu ülkede herkez kanunlar karşısında eşit idi? Başımıza bir bela gelir ve eşitliğimiz görmezden gelinir korkusu mu yaşıyoruz?
Son dönemlerde popular olan Hunger Games (Açlık Oyunları) filmindeki gibiyiz adeta. Hani 12 district (eyelet) ve Capitol’den (Başkent) oluşan bir ülkede, her bölgeden gelen oyuncuların bir birlerini öldürmeleri üzerine kurgulanmış bir oyunun, Capitol vatandaşları tarafından bazen hüzün, bazen kaygıyla izlenmesi ama kendi mutluluklarının o oyuncuların ölmesine bağlı oduğunun sorgulanmaması gibi. Oynanan oyunun farkında olanların ise bir korku ile bunu ifade edememelerini konu edinen filmin kahramanları gibiyiz.
Filmin kahramanı Katniss her bölümde tonu belirginleşen bir isyan fitilini ateşliyor. Görünen o ki filmin 3.serisinde bu gidişe bir dur diyecek Katniss.
Amerika’daki müslümanlar olarak bizler de bir Katniss’in çıkmasını bekliyor olacağız gözlerimizde yaş, kalbimizde bugz ile televizyonlarımızın karşısında. Her seferinde duyulan dong sesiyle district’lerden birinin ölüm haberiyle irkilerek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.