Salim YILMAZ
FAS GEZİ NOTLARI 5-SAVİRA
Rehberimiz Ali Bey “Bugün Fas’ın Atlantik kıyısında bulunan şirin, küçük ama tarihi açıdan da önemli bir şehri olan Savira’ya gideceğiz” dedi. Savira şehrini daha önce hiç duymamıştık. Rehberimize “Agadir şehri varken niçin Savira şehrine gidiyoruz?” diye sordum. Ali Bey “Savira şehrine varınca bana hak vereceksininiz.” dedi.
Fas’ın en büyük gelir kaynağı olan Argan yağının da anavatanı olan Savira ile Marakeş arası yaklaşık 3 saat sürüyor. Yol kenarında bolca Argan ağacına rastlıyoruz. Argan ağacı: Fas’a özgü, cilt ve saç bakımında kullanılan endemik bir bitki olup tamamen yabani olarak yetişiyor. Tohumdan ağaç yetiştirilemiyor, ziraatı yapılamıyor. Ağaç sadece doğal ortamında büyüyor.
Rehberimizin verdiği bilgiye göre Argan ağacı dünyada sadece iki ülkede bulunuyor. Biri Fas diğeri ise Meksika’dır. Meksika’da yetişen Argan ağacının bitkisi daha asitli olduğu için elde edilen yağ yemeklik olarak kullanılıyor. Fas’taki Argan ağaçlarından elde edilen çiçeklerden Argan balı, meyvesinden ise Argan yağı elde ediliyor. Kozmetik ürünler için en elverişli olanları da burada yetişiyor. Yemeklik olarak kullanılan değişik bitki ve meyve yağının adını duymuştum ama Argan yağını ilk defa duydum. Tadını ve rengini merak ettiğinizi tahmin ediyorum.
Gezi ekibi olarak, bizim ülkemizde yetişmeyen ve Fas’ta bu derece yaygın kullanılan Argan ağacını merak ediyoruz. Tur otobüsü, Argan ağaçlarının bol olduğu bir yerde yol kenarında duruyor. Gördüğümüz manzaraya kendimiz de inanmakta zorlanıyoruz. Karşımızda bulunan Argan ağaçlarının tepesinde çok sayıda keçi var. Vakit kaybetmeden gezi grubundaki arkadaşlar ağacın etrafını sarmadan, sadece ben, keçiler ve Argan ağacının olduğu güzel ve unutulmayacak bir poz çektirmek için tepesinde keçilerin olduğu Argan ağacının yanına geldim. Yalnız olarak birkaç değişik fotoğraf çektirdim. Sonra diğer arkadaşlarda geldi. Herkes tatlı bir telaş içinde ağacın dallarında keçilerin olduğu manzarayı hayatının en önemli gezi fotoğrafları arasına eklemek için çok sayıda fotoğraf çekimi yapıyor. Daha önce sadece belgesellerde izlediğimiz ve keşke bizde bu manzarayı görebilir miyiz diye iç geçirdiğimiz Argan ağaçları üzerindeki keçileri canlı olarak görmek nasip oldu.
Epeyce fotoğraf çektikten sonra Keçilerin Argan ağacının tepesinde ne işi var diye rehberimize soruyoruz. Ali Bey “ Bu bölgedeki Keçiler Argan ağacının yapraklarını çok sever. Sahipleri keçileri otlatırken, keçiler Argan ağaçlarına çıkıp yapraklarını yiyor. Bu durum yoldan geçen turistlerin ilgisini çekiyor. Keçilerin bu halini gören bizim gibi turistler, yol kenarlarında durup fotoğraflarını çekmeye başlıyor. Keçi sahipleri de fotoğraf karşılığı turistlerden yüklü bahşiş alıyor.” Yani alan razı veren razı durumları var. Yüklü bahşiş derken batılı ülkelerin turistlerini kastediyor. Çünkü bizden bahşiş veren kimse çıkmadı.
Az ileride Argan Yağı üretimi yapan imalathanenin önünde duruyoruz. Burası bir nevi Showroom diyebiliriz. Bir yanda Argan meyvesinin yağ haline gelişini izliyoruz. Öbür yanda küçük şişelerde satış yapılıyor. 100 gr lık Argan yağını 80 Dinar’a satıyorlar. Bana pahalı geldiği için almadım. O tarihte 1 Dinar 1 TL ye karşılık geliyordu.
Uzaktan Savira şehri görünüyor. Şehre girerken tepeden müthiş bir okyanus manzarası sizi karşılıyor. Rehberimiz Ali Bey Savira şehri hakkında bizi bilgilendirdi. “Savira Arapça’da “manzara” demektir. Bu yüzden de adını buradan almıştır. Savira şehri UNESCO Dünya Mirası listesindedir. Savira şehrinde dünyaca meşhur çok sayıda film çevrildi. Orson Welles’in Othello filmini çekmesiyle ünlenen kent, çok fazla yapılaşma olmadığı için otantikliğini de korumayı başaran bir sanat şehridir Tibet’te Yedi Yıl, Game of the Thrones gibi pek çok film burada çekildi. Yine Selahattin Eyyübi’nin Kudüs şehrini haçlılardan aldığı “Cennetin Krallığı” filminin bazı bölümleri de Savira’da çekildi. Aynı zamanda pek çok festivale ev sahipliği yapıyor. Avrupa ve Amerikalı sanatçılarında çok sevdiği ve sık sık ziyaret ettiği bir şehirdir.”
Ayrıca Savira çok sayıda ünlü sanatçıya ilham kaynağı olmuş. Bunlar arasında Bob Marley, Orson Welles ve Jimmy Hendrix en tanınmış sanatçılardır.
Savira şehrinin girişinde oldukça uzun plaj var. Bu yüzden sörf ve dalış tutkunlarının da en sevdiği şehirlerin başında geliyor. Plajın yanında duruyoruz. Seyahat arkadaşlarımız sıkı pazarlık yaparak deniz kenarında deve turu yapıyorlar. Yaptığım seyahatlerde edindiğim tecrübelerden biri de “Doğu ülkelerini geziyorsanız kesinlikle pazarlık etmelisiniz.” Sözüdür. Batı ülkelerinde “pazarlık” diye bir kavram yok desem yanlış olmaz sanırım. Bunun nedenini de tam bilmiyorum ama bu bir gerçek. Deveye biniş esnasında özellikle bayanların korkuyla birlikte attıkları çığlıklar etrafı neşelendiriyor. 10 dakikalık deve safari ile üç saatlik yol yorgunluğu unutuluyor. Şehrin çok geniş plajları var. Bu plajlarda görüntü kirliliği de yok. Etraf sakin gözüküyor. Herhalde Ocak ayında gelmemizin de etkisi vardır diye düşünüyorum. Hava sıcaklığı 20 dereceyi gösteriyor. Şimdi yürüyerek Savira şehrini keşfetme zamanı.
Savira şehri surlarla çevrili kalesiyle tarihte önemli bir yere sahiptir. Aynı zamanda Afrika ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi üstlenmiş liman şehridir. Şehrin ilk yerleşim yeri Kale İçi’dir. Portekiz ve İspanyol sömürgecileri, şehrin doğal kaynaklarını sömürmüş ve zengin kültür varlıklarını gemilere yükleyip ülkelerine götürmüşler. Bunları duyduğumuzda hiç şaşırmıyoruz. Batılı sömürgecilerin en iyi yaptıkları zaten bu tür emperyalist davranışlardır. Bu gün dünyaya ün salmış müzelerdeki binlerce kültürel unsur, bu şekilde yağmacılık ve hırsızlıkla elde edilmiştir. Neyse ki Türkiye başta olmak üzere pek çok ülke son dönemde açtıkları uluslararası davaları kazanarak kültür hazinelerinin en azından bir kısmını ülkelerine geri getirmektedir. Kale içi eski şehir olarak geçiyor. Önce Kale burçlarına çıkarak etrafı seyrediyoruz. Eski zamanın muhteşem topları şimdi turistik bir dekor olarak burçları süslüyor. Atlantik Okyanusunun haşin dalgaları kalenin surlarını döverken, surların tepesinden etrafı gözlemliyoruz. Burası hem Atlas Okyanusu hem de Savira şehrini tepeden izlenebilecek muhteşem manzaralar sunuyor.
Savira şehri küçük bir yerleşim yeri olduğu için Kutsal din mensupları bir arada yaşamıştır. Üç kutsal din olan Müslüman, Hıristiyan ve Musevi evleri ile ziyaretçileri 17.yy a kadar götürüyor.
Limanda, mavi renkli balıkçı tekneleri yan yana dizilmişler. Hoş bir görüntü oluşturuyor. Limanın balık kokusu içinde, balıkçılar, yoğun faaliyet içindeler. Küçük gruplar halinde Eski Savira sokaklarına dalıyoruz. Bir yanda surların içinde kalan eski şehrin daracık dolambaçlı sokakları; halı, kilim satan dükkânları, ağaç oymacıların atölyeleri, deniz kabuklarından yapılmış hediyelik eşyalar. Öbür yanda Mahsullerini satmaya gelen civar köylülerin sürüklediği ve ağzına kadar sebze-meyve dolu olan el arabalarının arasında kendinize yol ararsınız. Kale içinde satıcılar tezgâhlarının başlarında, gelen ziyaretçilere bir şeyler satmanın telaşı içinde. Girişte sağlı-sollu dükkânlar oldukça hoş ve güzel deri çanta ve cüzdanlar satmakta. Özellikle ufak ebatlarda dikkat çekici olanlar hediyelik olarak alınabilinir.
Savira’nın sokaklarında renklerin, kokuların ve seslerin esiri olursunuz. Beklenmeyen gizli köşeler, gizli kalmış sokakları keşfetmenizi sağlar. Dört saatlik serbest zaman sürecinde her sokağa giriyor, merakla satışa sunulan ürünleri inceliyoruz.
Turist olduğumuzu öğrenen satıcının biri elindeki 1,5 litrelik plastik kola şişesinde Argan yağını satmak istiyor. Fiyatını sordum. Satıcı “200 Dinar’a olur.” dedi. “Çok pahalı almıyorum” dedim. Peşimizi bırakmadı. Sıkı bir pazarlık sonucu 50 Dinar’a aldım. Daha önceki satıcının fiyatı daha yüksekti, pazarlık işe yaradı ve buradan Argan yağını aldım. Sonrasında ara sokaklara girerek turistik hediyeleri inceledik. Savira sokaklarını keşfetmek en az Marakeş sokakları kadar güzeldi. İki şehir arasındaki fark Marakeş’in kızıl duvarları karşısında Savira’nın beyaz duvarları. Şehir tamamen inci gibi beyaz duvarlardan oluşuyor. Savira, tarihi dokusunun yanı sıra deniz tatili imkânları da sunuyor. Çok geniş plajları var. Dört saatlik Savira gezisi sonrası mutlu bir şekilde Marakeş’e geri döndük.
Fas batı ülkelerine göre biraz daha çekici ve gizemli bir ülke. Fas şehirlerinde dolaşırken yabancı bir ülkede olduğunuz hissine kapılmadık. Hatta bazı dükkânlarda bizi Fas’lı zannedip Arapça konuşanlar oldu. Aslında Fas ile Türkiye kültürel olarak birbirine benziyor. Türkiye’de batı şehirleri ile doğu şehirleri arasında gördüğümüz farklılıkları burada da görüyoruz. Aynı kültüre mensup olduğumuzdan dolayı epeydir görüşmediğimiz bir akraba ile karşılaşmış hissiyle dolaşıyoruz. Ülkeler arasında sınırlar çizilse de sokaklara girdiğimizde insanlara arasında aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyoruz. Fas mutfağı denince akla ilk gelenler tajin (güveç) ve naneli yeşil çay. Farklı ülkelerin lezzetlerini denemeden o ülke hakkında bilgi sahibi olamazsınız. Son olarak Fas’tan hediyelik olarak alınabilecekler arasında ilk akla gelenler baharatlar, Argan ürünleri, deri ve ahşap ürünleri, nane çayı takımları ve lambalar olacaktır.
Değerli okuyucularım,
Bu yazı ile sizlere aktardığım beş bölümden oluşan Fas gezi notları yazı dizisi sona erdi. Gezi notlarımı yazarken anlattıklarımı zihninizde canlandırmanıza, kendinizi orada hissetmenize yardımcı olduğuna inandığım için gezip gördüğümüz yerlerle ilgili fotoğraflara önem veriyorum. Her ne kadar bir fotoğraf sanatçısı olmasam da fotoğraf çekmenin bir sanat olduğunu biliyorum. Bu nedenle yazıdaki detaylara en uygun olduğunu düşündüğüm ve kendi çektiğim fotoğrafları kullanıyorum. Kimi zaman da aynı detayları yansıttığına inandığım ve gezi arkadaşlarım tarafından çekilen fotoğrafları izinlerini alarak, arkadaşlarda da bulamazsam sanal ortamda kullanılan fotoğrafları kullanıyorum. Gezi yazılarındaki ifadeler genel anlamda bana aittir ve elbette editör / redaktör tarafından gerekli düzeltmeler yapılmaktadır. Yazılarımın düzeltilmesinde emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yazılarda kimi zaman rehberlerden, kimi zaman da gezi arkadaşlarımdan alıntılar da yapıyorum. Bütün bunları yaparken sizlerin kendinizi bu gezinin içinde hissetmenizi sağlamaya çalışıyorum. Gezi notlarımın okunmasının nedenlerinden biri de budur diye düşünüyorum. Bu tür yazıların daha güzel bir kıvamda devam etmesi için sizlerin Habername sitesi yorumlar kısmına veya özelden yazacağınız değerlendirmeler önem arz etmektedir. İlginize teşekkür ediyorum. Başka gezi yazılarında buluşmak üzere hoşça kalın.
İrtibat ve her türlü görüşleriniz için:salimfethiye@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.