xxxx1
Erciyes'in eteklerinde açan güller…
Hafta sonu Kayseri'deydim. Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin daveti üzerine “Medyanın Dili: Araçsal/laşan Akıl” başlıklı bir konferans verdim üniversitede. Gerek rektör Profesör Fahrettin Keleştimur, gerekse İletişim'in dekanı Profesör Hamza Çakır ve üniversitenin diğer yöneticileri değerli dostlar, Himmet Can, Yunus Alpaydın Hakkı Büyükbaş, nezih bir ev sahipliği yaptılar Kayseri'de kaldığım üç gün boyunca… Kendilerine buradan en içten teşekkürlerimi iletmek isterim.
Erciyes Üniversitesi, Türkiye'nin büyüyen, gelişen ve kökleşen üniversitelerinden biri. Tam bir kampüs üniversitesi: Merkezinde şirin bir cami var. Şu ân dünyanın en iyi, en mükemmel üniversiteleri Amerika'da. Kampüs üniversitesi modeli, en son hâliyle Amerika'da geliştirilmiş bir model. Bu modelin kökleri Oxford, Padua, Bologna, Paris, Marburg gibi Avrupa üniversitelerine, oradan da Zeytuniye, Kurtuba, Bağdat medreselerine kadar gidiyor. Kampüs üniversitelerinin merkezinde kilise / cami yer alır. Sözgelişi, Chicago Üniversitesi'nde tam üç büyük kilise, bir de cami vardır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'da geliştirilen ve başta Avrupa ülkeleri olarak bütün dünyada da uygulanan başlıbaşına bir site / şehir hâlinde tasarlanan bir üniversite tipi kampüs üniversitesi. Kentin merkezinden, dolayısıyla gürültüsünden, koşuşturmacasından uzak, dingin, sağlıklı ve verimli bir eğitim için şimdiye kadar geliştirilmiş en mükemmel üniversite formu kampüs üniversitesi formu.
Erciyes Üniversitesi de kentin merkezinin dışında; ama kentten kopuk değil artık. Son yıllara kadar üniversitenin kentle, kent halkıyla, kentteki sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkisi neredeyse sıfır gibiydi. Ama son birkaç dönemdir, üniversite Kayseri halkıyla bütünleşmiş durumda. Bunda üniversite binalarının çoğunun Kayserili hayırsever işadamları tarafından yaptırılmasının büyük payı var.
Erciyes'in çiçeği burnunda rektörü Fahrettin Bey, Londra'dan tanıdığım bir dost. Londra'da bizden sonra -şimdi rahmetli olan ve bizim her şeyimize koşuşturan- Cemil Usta'nın evinde kaldı o da. Şu ân Cemil Usta'nın evinde sevgili Hüseyin Aslan ve Londra'da bir üniversite'de başörtüsüyle genetik mühendisliği hocalığı yapan eşi Elif Aslan kardeşim kalıyorlar.
Rektör Fahrettin Bey, ülkemizde örneği olmayan bir tıp profesörü, bilge bir hekim: Zira bir elinde İbn Arabi, İbn Sina, öteki elinde Heidegger okuyan bir rektöre, bir hekim rektöre rastlamadım ben. O yüzden, medeniyetimizin asil bir çocuğu o. O yüzden, üniversitede ve Kayseri'de bütün kesimlerin sevgisini, saygısını, takdirini kazanmış bir hekim ve hakîm.
Rektör Fahrettin Bey'in Erciyes'le ilgili uzun vadeli, kalıcı güzel projeleri var. Bunlardan sadece birini zikretmem bile, Fahrettin Bey'in uzun vadede üniversiteye çağ atlatacak atılımlara imza atacağını göstermeye kâfidir, sanırım: Fahrettin Bey, üniversitenin artık binaya ihtiyacı kalmadığını söylüyor ve özgüveni yüksek, birinci sınıf, hatta dünya çapında bilim adamları yetiştirmesi gerektiğini düşünerek, YÖK'ün imkânlarının dışında, üniversitenin kendi imkânlarıyla, Kayseri halkının, işadamlarının desteğiyle, alanlarında özgün, yaratıcı işlere imza atacak parlak kişileri yurtdışında, dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitmeyi amaçlıyor. Türkiye'de sanırım ilk kez böyle bir projeyi hayata geçirme cesareti göstererek gece gündüz koşuşturan bir rektörle karşı karşıyayız.
Üniversitede hızla gelişen iletişim fakültesindeki atılımları, dekan Hamza Bey'in çalışmalarını, üniversitenin diğer açılımlarını, gerçekte Kayseri'nin en köklü, en özgür ve en samîmî “üniversite”si Akabe Kitabevi'nin, sevgili Kemal Ersözlü'nün Davud-u Kayserî vakfının çalışmalarını sizlerle pazartesi günkü yazıda paylaşacağım.
Not: Turgut Cansever dolayımında yazmaya başladığım mekân tasavvuru yazılarını, Türk Edebiyatı dergisinin Turgut Cansever Özel Sayısı olarak yayımlanacak Nisan sayısında daha derli toplu bir şekilde okuyabileceğinizi hatırlatmak istiyorum
Erciyes Üniversitesi, Türkiye'nin büyüyen, gelişen ve kökleşen üniversitelerinden biri. Tam bir kampüs üniversitesi: Merkezinde şirin bir cami var. Şu ân dünyanın en iyi, en mükemmel üniversiteleri Amerika'da. Kampüs üniversitesi modeli, en son hâliyle Amerika'da geliştirilmiş bir model. Bu modelin kökleri Oxford, Padua, Bologna, Paris, Marburg gibi Avrupa üniversitelerine, oradan da Zeytuniye, Kurtuba, Bağdat medreselerine kadar gidiyor. Kampüs üniversitelerinin merkezinde kilise / cami yer alır. Sözgelişi, Chicago Üniversitesi'nde tam üç büyük kilise, bir de cami vardır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'da geliştirilen ve başta Avrupa ülkeleri olarak bütün dünyada da uygulanan başlıbaşına bir site / şehir hâlinde tasarlanan bir üniversite tipi kampüs üniversitesi. Kentin merkezinden, dolayısıyla gürültüsünden, koşuşturmacasından uzak, dingin, sağlıklı ve verimli bir eğitim için şimdiye kadar geliştirilmiş en mükemmel üniversite formu kampüs üniversitesi formu.
Erciyes Üniversitesi de kentin merkezinin dışında; ama kentten kopuk değil artık. Son yıllara kadar üniversitenin kentle, kent halkıyla, kentteki sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkisi neredeyse sıfır gibiydi. Ama son birkaç dönemdir, üniversite Kayseri halkıyla bütünleşmiş durumda. Bunda üniversite binalarının çoğunun Kayserili hayırsever işadamları tarafından yaptırılmasının büyük payı var.
Erciyes'in çiçeği burnunda rektörü Fahrettin Bey, Londra'dan tanıdığım bir dost. Londra'da bizden sonra -şimdi rahmetli olan ve bizim her şeyimize koşuşturan- Cemil Usta'nın evinde kaldı o da. Şu ân Cemil Usta'nın evinde sevgili Hüseyin Aslan ve Londra'da bir üniversite'de başörtüsüyle genetik mühendisliği hocalığı yapan eşi Elif Aslan kardeşim kalıyorlar.
Rektör Fahrettin Bey, ülkemizde örneği olmayan bir tıp profesörü, bilge bir hekim: Zira bir elinde İbn Arabi, İbn Sina, öteki elinde Heidegger okuyan bir rektöre, bir hekim rektöre rastlamadım ben. O yüzden, medeniyetimizin asil bir çocuğu o. O yüzden, üniversitede ve Kayseri'de bütün kesimlerin sevgisini, saygısını, takdirini kazanmış bir hekim ve hakîm.
Rektör Fahrettin Bey'in Erciyes'le ilgili uzun vadeli, kalıcı güzel projeleri var. Bunlardan sadece birini zikretmem bile, Fahrettin Bey'in uzun vadede üniversiteye çağ atlatacak atılımlara imza atacağını göstermeye kâfidir, sanırım: Fahrettin Bey, üniversitenin artık binaya ihtiyacı kalmadığını söylüyor ve özgüveni yüksek, birinci sınıf, hatta dünya çapında bilim adamları yetiştirmesi gerektiğini düşünerek, YÖK'ün imkânlarının dışında, üniversitenin kendi imkânlarıyla, Kayseri halkının, işadamlarının desteğiyle, alanlarında özgün, yaratıcı işlere imza atacak parlak kişileri yurtdışında, dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitmeyi amaçlıyor. Türkiye'de sanırım ilk kez böyle bir projeyi hayata geçirme cesareti göstererek gece gündüz koşuşturan bir rektörle karşı karşıyayız.
Üniversitede hızla gelişen iletişim fakültesindeki atılımları, dekan Hamza Bey'in çalışmalarını, üniversitenin diğer açılımlarını, gerçekte Kayseri'nin en köklü, en özgür ve en samîmî “üniversite”si Akabe Kitabevi'nin, sevgili Kemal Ersözlü'nün Davud-u Kayserî vakfının çalışmalarını sizlerle pazartesi günkü yazıda paylaşacağım.
Not: Turgut Cansever dolayımında yazmaya başladığım mekân tasavvuru yazılarını, Türk Edebiyatı dergisinin Turgut Cansever Özel Sayısı olarak yayımlanacak Nisan sayısında daha derli toplu bir şekilde okuyabileceğinizi hatırlatmak istiyorum