Aytekin ATASOYU
Elinizden Geleni Değil Üzerinize Düşeni Yapın
Türkiye Cumhuriyetinin en büyük sorunu Güneydoğu (yâda Kürt sorunu, Terör sorunu vb) sorunudur. Kronikleşmek üzere olan bu sorunun tanımı yapılırken; sorunu “statik ve katı ideolojik resimler” üzerinden betimlemek bizi olgu temelli değil de olay temelli duygusal yorumlar ve anlık tavırlara sürükler. Onun için ilk yapmamız gereken meseleyi statik ve ideolojik resimler üzerinden okumaktan vazgeçmektir. Çünkü bu tür bir okuma sorunun çözümünde amil olabilecek dinamiklerin yok sayılmasına, sorunun çözümü noktasında bize yol gösterecek paradigmanın iflasına ve bu paradigmanın yaratacağı parametrelerin kısırlaşmasına neden olacaktır.
Güneydoğu – Kürt – Terör sorununun çözümü noktasında son yıllarda gerek siyasi irade gerek sivil toplum gerekse devletin askeri kanadı sorunun tanımlanması noktasında alışıla gelen statik betimleme ve ideolojik okuma sığlığını terk etmiş ve meseleyi süreç analizine dayalı derin bir tahlile tabi tutmuştur. Bu gibi meselelerin temelinde iki duygunun eksikliği temel psikolojik etmenlerdir. Bunlardan birincisi güven duygusu, ikincisi bu duygunun tahribiyle kendini gösteren aidiyet hissidir. Devlet ve toplum arasındaki meşruiyet ilişkisinin sağlanamadığı bir yerde, milleti bir arada tutan derin bağları yok sayan ve milletin derinliğine ulaşamayan devlet politikaları bir zaman sonra kaba güç haline dönüşmekte ve millet ile siyasi irade arasındaki güven duygusunu zedelemektedir. Buna bağlı olarak ta aidiyet duygusunun zayıflamasına yol açmaktadır. Bu iki duygunun zayıflaması sonucu ortaya çıkan psikolojik örüntüler, bilinçaltı kaymaları, zihinsel alegorikler ve bunların çarpan etkileri, bu ülke üzerinde farklı emelleri olanlar tarafından rasyonalize ve idealize edilmiş vaatlerle birleşince çekirdek sorunlar kendini göstermektedir. Tüm bunların kitleselleşmesi sonucunda da otuz yılı aşkın bir zamandır süregelen ve ülkenin geleceğine ipotek koyan Güneydoğu, Kürt, Terör sorunu ortaya çıkmaktadır.
Devlet otuz yıldır terörü çözmek için uğraş verirken yapılan bir takım hatalar bölge insanı ile devlet arasındaki meşruiyet ilişkisini sekteye uğrattı. Meşruiyet ilişkisinin zayıflamasına bağlı olarak güven duygusunda aşınma ve aidiyet hissinde kırılmalar derinleştikçe derinleşti. Üstelik bu sorunun daha az hissedildiği yerlerde insanımız bu sorunun birincil muhataplarına devletin verdiği türden tepkiler vererek psikolojik uçurumun daha da açılmasına sebebiyet verdi. Yapılması gereken bu psikolojik uçurumların kapatılmasıdır.
Hükümet zaman içerisinde ortaya çıkan uçurumun kapatılması için geçen yıl demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik projesini hayata geçirmeyi denedi. Fakat ana muhalefet, yavru muhalefet, siyasi partiler, silahlı kuvvetler, bölge halkı, bölge halkının temsilcisi olan partiler, sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon sağlanamadığı ve katmanlar sürece pozitif manada dâhil edilemedikleri için bu proje ortak değerlerin güçlendirilmesi amacının aksine ayrıştırıcı farklı kimliklerin güçlendirilmesi sonucunu doğurdu ve süreç hükümet tarafından durağanlaştırıldı.
Süreç durağanlaşmış olmasına rağmen sürecin tekrar ivme kazanması siyasi aktörlerin eline olan bir durumdur. Onun için sorunun çözümünde AKP, CHP, MHP ve BDP’nin seçimler sonrasında takınacağı tavır son derece önemlidir. AKP’nin tavrı kamuoyu tarafından bilinmektedir. CHP son zamanlarda yaptığı çalışmalar ve Sezgin Tanrıkulu gibi parti yönetimine aldığı isimlerle klasik katı devletçi söylemini yumuşattı. CHP bu isimleri vitrin oluşturmak için parti yönetimine almadıysa CHP’deki yeni yaklaşım ulusalcı kesimlerde yeni psikolojik yaklaşımların gelişmesine zemin hazırlayacak ve sorunun çözümüne hem siyasi hemde psikolojik katkı sağlayacaktır. Kamuoyunda terör örgütünün siyasi kanadı olarak algılanan ve tüm Kürtleri temsil etmediği söylenen BDP kamuoyundaki bu algı ve söylemi kırmak için PKK çizgisini benimsemeyen Şerafettin Elçi ve kamuoyunda muhafazakâr kimliği ile tanınan Altan Tan gibi isimleri seçimlerde destekleyeceğini ilan etti. Bu isimlerin listelerdeki varlığı BDP hakkında var olan negatif algıları kıracağı gibi sorunun çözümüne de pozitif katkılar sunacaktır. MHP klasik soğuk savaş jargonunu terk eder ve sorunun çözümünde pozitif bir özne olarak yer alırsa sorunun çözümü daha da kolaylaşacaktır.
Bütün bunların yanı sıra Haziran seçimlerine paralel olarak, hükümeti, muhalefeti, meclis içi, meclis dışı siyasi partileri, silahlı kuvvetleri, sivil toplum kuruluşları, bölge halkı ve tüm ülke olarak bu sorunun çözümüne odaklanılmalı ve bu sorun olabilecek en kısa sürede ortadan kaldırılmalıdır. Bu noktada hepimize görevler düşmektedir. Toplumun tüm katmanları elinden geleni değil de üzerine düşeni yaparsa bu sorunu çözer ve yıllardır bu alana harcadığımız enerjimizi diğer alanlara yayarak müthiş bir dinamizm yakalayıp hem bölgede hem de küresel arenada lider ülke konumuna geliriz.
Aytekin ATASOYU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.