Dünyaya çok kötü bir sürpriz hazırladılar!

15 Kasım'da, yani yarın G-20 ülkeleri küresel krize karşı neler yapılabileceğini tartışmak için Washington'da toplanacak. G-8 ülkeleri, AB temsilcisi ve gelişmekte olan ülkeleri içeren, Türkiye'nin de dahil olduğu dünyanın en büyük 20 ekonomisini tek bir çatıda toplayan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da katılacağı Grup-20 zirvesinden ne çıkar?

Hemen belirtelim; tarihi bir zirve olacak bu. Dünya ekonomisinin son elli yılda girdiği en büyük bunalıma ilişkin bir zirve olacak. Bundan sonraki sürece ilişkin ilk ipuçlarını bu zirveden alacağız.

Amerikan ekonomisi durdu. Alman ekonomisi durdu. İngiliz ekonomisi durdu. Rusya ekonomisi durdu. Dünyanın merkez ekonomileri aslında durdu. Yakın gelecekte finansın ötesin yayılacak, üretimi vuracak, dünyanın dev kuruluşlarını iflasa sürükleyecek kriz süreci nasıl önlenebilir? İşte bunun işaretlerini alacağız.

Ancak zirve sadece bu nedenle tarihi değil. Çok kritik bir plan bu zirvede tartışmaya açılacak. Küresel ekonominin geleceğine yön vermek üzere hazırlanan ancak köklü siyasal sonuçlar doğuracağı söylenen, üzerinde anlaşma sağlanamazsa dünyanın gerçek anlamda iki ayrı kutba bölüneceği düşünülen bir gizli strateji alenileştiriliyor. Söz konusu stratejinin mimarları ABD ve İngiltere…

Stratejinin ayrıntıları şöyle:

Uluslararası Para Fonu IMF'ye adeta diktatörlüğü andıran bir rol yükleniyor. IMF bütün ülkelere ekonomi politikaları dayatabilecek, ekonomileri üzerinde söz hakkına sahip olacak. Özelleştirmeden serbest ticaretin ilkelerine kadar dünya ekonomisini ilgilendiren her alanda IMF tek hakim olacak.

Çin, Rusya, Brezilya, Rusya ve benzer ülkeler bu ABD-İngiliz Planı'na karşı çıkıyor. Bu ülkeler; IMF'ye bu kadar rol verilmesinin son derece tehlikeli olacağını söylüyor. ABD/İngiliz ekseninin küresel ekonominin patronu olmak için söz konusu stratejiyi hazırladığının farkındalar.

Plana muhalif ülkeler, finans sektörünün, türev piyasaların yeniden bu kadar güç kazanmasına karşı çıkıyor. Bunun yerine üretime ağırlık verilen bir ekonomi istiyor. Eğer söz konusu plan üzerinde anlaşma sağlanamazsa, iki farklı blok oluşacak. Üretim karşıtı, türev piyasa taraftarı, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana süren sistemin bekasını savunan ülkelerle, finans değil üretim diyen, türev piyasaya karşı olan, modern teknoloji isteyen, bilimsel ve ekonomik değişimleri savunan ülkeler ayrışacak.

G-20 zirvesine 5 maddelik plan olarak getirileceği söylenen strateji üzerine tartışmaların siyasal okunuşu şöyle:

IMF bir anlamda Dünya Merkez Bankası olacak. Küresel ekonominin tek patronu, dolayısıyla da küresel politikalar üzerinde ABD-İngiliz çıkarlarını dayatacak bir güç haline gelecek. Şu an sarsılmakta olan globalleşmeye tekrar ivme kazandırılacak.

Bu süreç ileri aşamalarda yeryüzünde tek siyasi otoriteye kapı aralayacak. ABD'nin başaramadığı küresel imparatorluk, “Dünya Devleti” bu aşamada tartışılır olacak.

Oysa krizle birlikte başlayan tartışma bambaşkaydı. Elli yıldır dünya ekonomisinin patronluğunu yapan merkezin dağılmakta olduğu, çok başkentli bir ekonomik düzenin başlayacağı, siyasi açıdan biten tek kutuplu dünya düzenini arayışının artık ekonomik olarak da bittiği, yeni siyasi ve ekonomik düzenin daha dengeli olacağı varsayılıyordu.

Şimdi tek merkezli ekonomik sistemi savunanlarla çok başkentli ekonomik sistemi savunanlar çetin bir çatışmanın içine giriyor. ABD ve İngiltere, krizden kurtulmanın tek yolunun her şeyin merkezileştirilmesi olduğunu savunurken diğerleri merkezin dağıtılmasını, ülkelerin daha özgür hareket etmesini, çok kutuplu bir ekonomik sistemin tek çözüm yolu olacağını söylüyor.

Merkeziyetçi ülkeler aslında dünyanın tamamını istiyor. Ekonomiyi, kaynakları ve siyasi iktidarı tek elde toplamaya çalışıyor. Tek “Dünya Merkez Bankası” istiyor. “Tek Para Birimi” istiyor. “Tek Dünya Devleti” istiyor.

Yeni bir Anglo-Amerikan tekel oluşturmak isteyenlere şiddetle karşı durmak gerekiyor. Yoksa insanlık büyük bir fırsatı kaçırmış olacak. IMF'nin para basacağı, IMF üzerinden bir çeşit “küresel ortak para birimi”nin piyasaya sürüleceği yeni bir ekonomik sistem, yeni bir küresel sömürü mekanizması olacaktır. Transatlantik Merkez'in gücünü dağıtması, insanlık tarihindeki belki de en hayırlı gelişme olacaktır. Bunun için tarihin sunduğu en önemli fırsat bugünlerdir.

Türkiye olarak, 21. yüzyılda siyasi ve ekonomik ağırlık merkezinin değişmesini, dengelenmesini savunmak zorundayız. Türkiye'nin yüz yıl sonra yeni bir güç olarak öne çıkmasının tek yolu budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar