xxxx111
Dolmabahçe'den bildiriyorum
Hiçbir sırrı 'sır' olarak bırakmaya dayanamayan bir derin merakımız var; yalnız benim değil neredeyse herkesin... 'Şeffaf yönetim' görmek isteyen Türkiye'ye gelsin. Hele bir de Dolmabahçe Sarayı'na bitişik çalışma ofisinde, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ne görüştüğünü bir öğrenebilsek, başımız göğe erecek...
O görüşme 4 Mayıs 2007 tarihinde gerçekleşmişti ve yaklaşık 2,5 saat sürdü. Org. Büyükanıt resmi üniformasıyla geldi Başbakan Erdoğan'ın isteğiyle gerçekleşen buluşmaya. Birilerinin 'Dolmabahçe mutabakatı' demeyi yeğledikleri olayın kahramanları birbirlerine ne konuştuklarını anlatmama sözü vermiş olmalılar ki, iki taraf da bugüne kadar ser verip sır vermedi...
En son, Başbakan Erdoğan, “O görüşmenin ayrıntıları benimle birlikte mezara gidecek” açıklamasını yaptı. Ben bundan o kadar da emin değilim. Görüşmeyi yapanlar değilse bile yakınları konuşacak, onlar sussa görüşmeyle ilgili bilgi notları ortalığa saçılacak... Bugün olmasa yarın, yarın olmasa bir başka gün...
Bir kere Tayyip Bey'in başından geçenleri ayrıntılı biçimde not defterine yazma alışkanlığı var. Yanına gazeteci alarak çıktığı seyahatlerden benim de katıldıklarımda, çalışma masası üzerinde gördüğüm ajanda o işe yarıyordu. Dahası, yine kişisel gözlemlerimden biliyorum, Genelkurmay başkanlarının da bütün görüşme ve mülâkatlarını bir subaya not ettirme alışkanlığı var...
Dolmabahçe buluşmasının önemi, askerin siyasete beşinci müdahalesi sayılan 27 Nisan (2007) e-muhtırasından kısa süre sonra gerçekleşmesinden... Org. Büyükanıt, 32. Gün programında, “O bildiriyi bizzat kendim kaleme aldım” dedi de, etrafta dolaşan, “Muhtıra siteye Yaşar Paşa'nın onayı alınmadan kondu” iddiası sona erdi.
İçeride ne konuşulduğu merakını anlıyorum da, buluşmaya büyük bir önem atfedilmesini anlamakta zorlanıyorum. Erdoğan-Başbuğ o günlerde buluşunca ne konuşabilirlerse onu konuştular... 'O günler' dediğim süreç, içerik tahlili açısından yeterince açıklayıcı zaten...
Org. Büyükanıt önce 14 Nisan (2007) günü medya karşısına çıkarak cumhurbaşkanlığı konusunda mesaj verdi. Dediği, “Yalnız sözde değil özde de lâik biri” olması gerektiğiydi... Buna rağmen Abdullah Gül'ün adaylığı üzerinde ısrar edilince gözler iki kuruma çevrildi: 14 Nisan'da 'söz-öz' açıklaması yapmış Genelkurmay'a ve 367 kararını vermekte tereddüt eden Anayasa Mahkemesi'ne...
Başbakan Erdoğan “Askerler bu akşam muhtıra yayınlayacak” haberini alınca Org. Yaşarbüyükanıt'ı birkaç kez arattı; sonunda “İstirahata çekildi” haberi geldi. Bütün Türkiye'nin muhtırayı öğrendiği sabah muhatap oldu Başbakan Erdoğan'a...
e-muhtıra 27 Nisan'da kondu internet sitesine; “Türkiye'de irtica vardır” diyordu muhtıra ve Gül'ün adaylığını çekmesi ima ediliyordu. Ertesi gün hükümetin muhtıraya sert cevabı açıklandı; bir gün sonra da Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 367 kararı... Hükümet derhal erken seçime gitme (22 Temmuz) kararıyla birlikte cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesini sağlayacak bir anayasa değişikliği yaptı.
Zaten bu kronolojiye baktığımda ortalığı kasıp kavuran senaryolara dudak büküyorum. Buluşmaya 'Dolmabahçe mutabakatı' denilmesini de kronoloji yüzünden anlamakta zorlanıyorum. “Havada dosyalar uçuştu” türü dava konusu da olmuş iddialar bana hiç mantıklı gelmiyor.
Buluşma bir mutabakatla sonuçlansaydı sonraki gelişmeler herhalde böyle olmazdı.
İçeride ne konuşulmuş olabilir?
Benim tahminim şu: Başbakan eline bir hafta önce yayımlanmış muhtırayı alıp satır satır okudu ve her satırda durarak karşı-görüşünü muhatabına aktardı. Elinin altında devletin değişik istihbarat kaynaklarından gelmiş muhtıradaki bilgilerin doğru olmadığına dair raporlar da olmalı Tayyip Bey'in; gerektiğinde onlardan da alıntılar yapmış olabilir Org. Büyükanıt'a... Muhtırayı verenin bilmediği, muhtıra yüzünden meydana gelmiş bazı olumsuz gelişmeler hakkında da bilgilendirmiştir sanırım...
Hepsi bu kadar... İçeri girerken ne konuşulacağını bilmeyen Genelkurmay başkanı dışarı çıkarken öğrendiklerinden şaşırmışsa ben hiç hayret etmem...
32. Gün'e konuşurken, e-muhtırada yer alan 'Kutlu Doğum Haftası' ile ilgili bölümü kendisi dile getiriyor Org. Büyükanıt. Belli ki, o konu Dolmabahçe'deki görüşmede açılmış ve uzun boylu konuşulmuş...
Başbakan konu açıldığında “O (Büyükanıt) açıklarsa ben de açıklarım” diyor ya, bundan da farklı bir sonuç çıkartıyorlar... Oysa, Tayyip Bey, “O kendi yönünden olayı açıklarsa, ben de kendi yönümden dediklerimi açıklarım” demek istiyor bence...
Merak etmeyin, bir gün gelir, görüşmede ne geçtiğini, neler konuşulduğunu satır satır okursunuz.
O görüşme 4 Mayıs 2007 tarihinde gerçekleşmişti ve yaklaşık 2,5 saat sürdü. Org. Büyükanıt resmi üniformasıyla geldi Başbakan Erdoğan'ın isteğiyle gerçekleşen buluşmaya. Birilerinin 'Dolmabahçe mutabakatı' demeyi yeğledikleri olayın kahramanları birbirlerine ne konuştuklarını anlatmama sözü vermiş olmalılar ki, iki taraf da bugüne kadar ser verip sır vermedi...
En son, Başbakan Erdoğan, “O görüşmenin ayrıntıları benimle birlikte mezara gidecek” açıklamasını yaptı. Ben bundan o kadar da emin değilim. Görüşmeyi yapanlar değilse bile yakınları konuşacak, onlar sussa görüşmeyle ilgili bilgi notları ortalığa saçılacak... Bugün olmasa yarın, yarın olmasa bir başka gün...
Bir kere Tayyip Bey'in başından geçenleri ayrıntılı biçimde not defterine yazma alışkanlığı var. Yanına gazeteci alarak çıktığı seyahatlerden benim de katıldıklarımda, çalışma masası üzerinde gördüğüm ajanda o işe yarıyordu. Dahası, yine kişisel gözlemlerimden biliyorum, Genelkurmay başkanlarının da bütün görüşme ve mülâkatlarını bir subaya not ettirme alışkanlığı var...
Dolmabahçe buluşmasının önemi, askerin siyasete beşinci müdahalesi sayılan 27 Nisan (2007) e-muhtırasından kısa süre sonra gerçekleşmesinden... Org. Büyükanıt, 32. Gün programında, “O bildiriyi bizzat kendim kaleme aldım” dedi de, etrafta dolaşan, “Muhtıra siteye Yaşar Paşa'nın onayı alınmadan kondu” iddiası sona erdi.
İçeride ne konuşulduğu merakını anlıyorum da, buluşmaya büyük bir önem atfedilmesini anlamakta zorlanıyorum. Erdoğan-Başbuğ o günlerde buluşunca ne konuşabilirlerse onu konuştular... 'O günler' dediğim süreç, içerik tahlili açısından yeterince açıklayıcı zaten...
Org. Büyükanıt önce 14 Nisan (2007) günü medya karşısına çıkarak cumhurbaşkanlığı konusunda mesaj verdi. Dediği, “Yalnız sözde değil özde de lâik biri” olması gerektiğiydi... Buna rağmen Abdullah Gül'ün adaylığı üzerinde ısrar edilince gözler iki kuruma çevrildi: 14 Nisan'da 'söz-öz' açıklaması yapmış Genelkurmay'a ve 367 kararını vermekte tereddüt eden Anayasa Mahkemesi'ne...
Başbakan Erdoğan “Askerler bu akşam muhtıra yayınlayacak” haberini alınca Org. Yaşarbüyükanıt'ı birkaç kez arattı; sonunda “İstirahata çekildi” haberi geldi. Bütün Türkiye'nin muhtırayı öğrendiği sabah muhatap oldu Başbakan Erdoğan'a...
e-muhtıra 27 Nisan'da kondu internet sitesine; “Türkiye'de irtica vardır” diyordu muhtıra ve Gül'ün adaylığını çekmesi ima ediliyordu. Ertesi gün hükümetin muhtıraya sert cevabı açıklandı; bir gün sonra da Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 367 kararı... Hükümet derhal erken seçime gitme (22 Temmuz) kararıyla birlikte cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesini sağlayacak bir anayasa değişikliği yaptı.
Zaten bu kronolojiye baktığımda ortalığı kasıp kavuran senaryolara dudak büküyorum. Buluşmaya 'Dolmabahçe mutabakatı' denilmesini de kronoloji yüzünden anlamakta zorlanıyorum. “Havada dosyalar uçuştu” türü dava konusu da olmuş iddialar bana hiç mantıklı gelmiyor.
Buluşma bir mutabakatla sonuçlansaydı sonraki gelişmeler herhalde böyle olmazdı.
İçeride ne konuşulmuş olabilir?
Benim tahminim şu: Başbakan eline bir hafta önce yayımlanmış muhtırayı alıp satır satır okudu ve her satırda durarak karşı-görüşünü muhatabına aktardı. Elinin altında devletin değişik istihbarat kaynaklarından gelmiş muhtıradaki bilgilerin doğru olmadığına dair raporlar da olmalı Tayyip Bey'in; gerektiğinde onlardan da alıntılar yapmış olabilir Org. Büyükanıt'a... Muhtırayı verenin bilmediği, muhtıra yüzünden meydana gelmiş bazı olumsuz gelişmeler hakkında da bilgilendirmiştir sanırım...
Hepsi bu kadar... İçeri girerken ne konuşulacağını bilmeyen Genelkurmay başkanı dışarı çıkarken öğrendiklerinden şaşırmışsa ben hiç hayret etmem...
32. Gün'e konuşurken, e-muhtırada yer alan 'Kutlu Doğum Haftası' ile ilgili bölümü kendisi dile getiriyor Org. Büyükanıt. Belli ki, o konu Dolmabahçe'deki görüşmede açılmış ve uzun boylu konuşulmuş...
Başbakan konu açıldığında “O (Büyükanıt) açıklarsa ben de açıklarım” diyor ya, bundan da farklı bir sonuç çıkartıyorlar... Oysa, Tayyip Bey, “O kendi yönünden olayı açıklarsa, ben de kendi yönümden dediklerimi açıklarım” demek istiyor bence...
Merak etmeyin, bir gün gelir, görüşmede ne geçtiğini, neler konuşulduğunu satır satır okursunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.