Naim ÖZGÜNER
DİLİMİZ VE KİMLİĞİMİZ
Naim ÖZGÜNER 23. 02. 2016
Kültürün en önemli iki kaynağı vardır. Dil ve din dir. Dil derin ve geniş olmadıkça dini anlatmak ta mümkün değildir. Peygamberimiz “din nasihattir” dediğine göre bu nasihat sığ kısa az düşük bir dil ve az sayıda bir kelime hazinesi ile yapılamaz. Dilimizi o kadar güzel ve çok kelimelerle kullanabilmeliyiz ki kelime bulma, düşüncemizi ifade edebilme sıkıntısını çekmemeliyiz. Çinin meşhur filozofu Konfüçyüs’ e sormuşlar: “Ülkenizi yönetme imkanı size verilse, işe önce nereden başlardınız?” Büyük filozof tereddütsüzce cevap verdi: “İşe önce dilimizi ele alarak başlardım.” Dil bozuk olursa düşünce bozuk olur ve anlatılamaz. Anlatılamayınca işler yapılamaz. Onlar da kültürü ve adetleri bozar. Kültürü ve adetleri bozulan milletin adalet terazisi doğru tartmaz. Bir milleti yıkmanın yolu örfünü ve kültürünü elinden almakla mümkündür. Kültüründen uzaklaştırılmış milletler kültür erozyonuna uğramışlardır. Türkçemizi o kadar güzel konuşabilmeliyiz ki ağzımız güzelleşsin. Yahya Kemal “Türkçe ağzımızda anamızın sütü gibi helal ve güzel olmalı” diyor.
Ana dil mi, ana dili mi? Ana dil tek lisandır. Hukukta, sanatta, dinde, edebiyatta, asırlardan beri oluşmuş esas ve tek lisandır. Diğer şiveler ve yöre dilleri bu ana dili potası içerisinde süzülerek güzelleşir. Herkesin ana dili olabilir, ama herkesin ortak ana dil’ i vardır. Çerkez, Laz, Abaza, Kürt vs. kendi dilleri ana dilidir, ama ortak kullandığımız Türkçe dilimiz ise ana dil’ dir. İnce bir ayrıntıdır.
Cemil Meriç’ in tespitlerine göre argo kanundan kaçanların dilidir. Uydurma dil ise tarihten kaçanların. Uydurma dil şuursuzluğun ördüğü duvardır. Hafızasını kaybetmiş bir neslin sesidir. Argo her ülkenin sesi, uydurma dil ise ülkesizlerin sesi.
Evlerimizin %95 i kütüphanesiz. Amerika da her yıl bin kişi için 4.000 kitap basılıyor. Almanya da bin kişiye 2.700 kitap, Fransa da 1.000 kişiye 1.700 kitap, Japonya da 1.000 kişiye 1.000 kitap düşüyor. Türkiye de 1.000 kişi için basılan basılan kitap sayısı sadece yedidir, yedi.
Bizim ders kitaplarında ortalama 5.000 kelime vardır. Amerika nın ders kitaplarında ise 71.681 kelime bulunuyor. Almanya 70.400, Japonya 44.224, İtalya 30.193 kelime sayası ile çocuklarını öğretip eğitiyor ve okutuyor. Biz de ise ne yazık ki 5.000 kelimeyle sıkışıp kalıyoruz. O zaman ne oluyor; dil fukaralığı, edebiyat fukaralığı, ilim cüceliğini beraberinde getiriyor. Dehşet verici bir cehaletle karşı karşıya kalıyoruz. Okumayan, araştırmayan, yazmayan, düşünmeyen, düşünemeyen, çenesine gevezelik vurmuş, kelimeleri yarım kullanan bir nesil ortaya çıkıyor. Dinlemesini de bilmiyor, dinletmesini de yapamıyor, konuşmak ve konuşabilmek ise hak getire. Artık yeni neslin, kendi yerine düşünen bir Tv kanalları, Gsm telefonları, telefonlarda ki program çokluğu, yeni yeni çıkan teknolojik harikaları var. Gece yatağına yatan çocuklarınız, Gsm telefonunda ki programları ile dünya turunu yapabilmektedir. Artık onlar için görülecek güzel ve tatlı rüyalar yoktur. Büyükler için ise gazeteler ve televizyon programları, siyasi arenalar aklı dumura uğratmaktadır. Nasıl olsa senin yerine düşünen akıllar ve konuşan diller var. Okuduğunu ve araştırdığını değil de duyduklarını söylemen bile sana çok çok yetecektir. Böyle kuşun böyle kuyruğu olur.
Kelime hazinemizin çokluğu nispetinde okunan kitaplardan, dinlenilen sohbetlerden, meramımızı anlatabilmekten zevk alırız. İlimde, bilimde, sanatta, edebiyatta, her hangi bir konuda fikir mücadelesi yapabiliriz. Çünkü muhakemesi gelişmeyen insanın fikir mücadelesi ve ya fikir üretebilmesi mümkün değildir. Her hangi bir konuda fikir ve ya görüş darlığı oluşur. Tıngır mıngır halini alır.
Eskiden yüklü gündemlerimiz vardı, şimdi yoğun oldu. Önceleri iade ederdik, şimdilerde ise geri iade ediyoruz. Niçin’ lerimizin yerini nedenlerimiz aldı. Nasılsınız derdik, şimdi kısalttık nassın diye geçiştiriyoruz. Geçen aylarda, geçen yıllarda olurdu, şimdi geçtiğimiz aylarda oluyor. Halbuki geçen zamandır biz değil. Yoğun alkışlar arasında konuşulmaz. Kalabalıkların olduğu yerlerde önlemler değil tedbirler alınırdı. Eskiden şiddetli yağan karlar ve yağmurlar olurdu, şimdi ise yoğun yağan yağmurlar var. Halbuki yoğunluk havada (atmosferde ve ozon tabakasında), suda ve cıvada olur. Duygularımız ya güçlüdür ya da güçsüzdür, yoğun duygu olmaz, ya da duygunun yoğunluğu olmaz. Eskiden unutulmaz ne güzel sevdalarımız, savdalandıklarımız vardı, şimdi ise aşka dönüştü; haftalık, mevsimlik oldu. Şimdilerde yoğun aşk yaşanıyor, o zamanlarda büyük aşklar yaşanırdı. Yoğun hava şartları değil, na-müsait, olumsuz hava şartları. Yoğun meseleler olmaz; içinden çıkılması zor, devasa meseleler olur. Hava ve yol durumları anlatılırken trafik yoğunluğundan yollar tıkanmış; halbuki trafik sıkışıklığından yolların tıkanması olur. Yoğun sis nedeniyle vapurlar iptal edilmiş; halbuki kesif sis yüzünden vapur seferleri iptal edilir. Şimdi siz bu yazıyı okurken yoğun bir nefes alın; ya da derin bir nefes alın. Hangisi?
Kalıplaşmış, kolaycılık yolunu seçiyoruz. Bir dilin inceliklerini, güzelliklerini, nezahet, nezafet ve nezaket yönlerini bilmeyen, dar sözcüklerle, mana ifade etmeyen kelimelerle tıngır mıngır konuşur. Deccali bilmezsen İngiliz diline olan vakıflığının şımarıklığı ile dekkal diye okursun, spiker de olsan. Ama cocacola yazılıp kokakola diye okuması biliyorsun. Çünkü kendi öz diline yabancısın.
Zelzele Arapça kelimedir. Deprem de denir. Yerin sallanması. Azerbaycan da zelzele deniliyor. Kazak ve Özbeklerde zilzala diyorlar, Türkmenlerde yer titreme diyorlar. Deprem 7.2 şiddetinde oldu deriz. Depremin aletsel şiddeti tabiri doğru değildir. Hastanın ateşi ölçüleceği zaman yüksek ateş ve ya ateşi 37 ye çıktı deriz. Yoksa aletsel ateşinize bakalım demeyiz. Aletsel tansiyonunuza bakılmaz. Kültürel ve sanatsal faaliyetler hız kazandı denir mi? Kültür ve sanat faaliyetlerine ne olmuş? 1990 yılında bağımsızlıklarını kazananlar Türki değil Türk Cumhuriyetleridir. Enkaz yıkıntısı! değil. Çünkü enkaz yıkıntı demektir. Enkaz altından çıkarılan depremzedelerdir. Kazada cesetlere ulaşılır, cansız ceset olmaz, çünkü ceset zaten cansız demektir. Türkçemizi ne tuhaf garip kullanıyoruz değil mi? Ölü yoğunluğu nedeniyle morglar ceset almadı. Oldu mu? Ölülerin yoğunluğu olur mu? Ağır ve ya hafif ölüler der gibi. İmkanlar olanak vermedi. Sorulara yanıt veremedim suallere cevap vermekten! Yazıyı sürdürebilmem için devam etmek mecburiyetindeyim. Ulus Moğolca kelimedir. Ulaş’ tan türetilmiştir. Millet ise bütün Türk dünyası dahil bütününü içine almaktadır. Şehirler bozulunca kent halini alıyor. Özgürlük gidince hürriyet geliyor. Şerefimiz gidince Fransa dan Onör’ ü bozarak Onur yaptık. İmkan olsa da olanakları ortadan kaldırsam. Kanıtım yok ki size ispat edebileyim! Şart sız koşul mu? Koşulsuz şart mı? e-posta:naimozguner81@gmail.com