xxx65
Cumhuriyet, demokrasi, hukuk alttakinin hakkının gözetilmesi olmalıydı!
Başlığı gözümüzün içine sokabilmek için uzun uzun yazdım.
Yoksa o başlığın kısası şöyle bir şey:
Nah öyle!
Yoksa o başlığın kısası şöyle bir şey:
Nah öyle!
"Umur Bey, iyi günler.
Özellikle bana zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. En çok üzüntü duyduğum da, nasıl bir hukuk devletinde yaşadığımızdır.
Ben 16 yıllık devlet memuruyum. Tek maaşlı ve iki çocuk babasıyım.
Hayat şartları gereği ben de kredi kartı mağduru oldum.
26 Ocak 2007'de maaşıma haciz geldi.
Haciz geldiğinde kart borcum 2 bin 720 YTL idi.
Haciz ile borç tutarı bana yazıyla 4 bin 420 YTL olarak bildirildi.
19 Şubat 2007'den itibaren maaşımdan 12 ay boyunca, 17 Ocak 2008'e kadar her ay ortalama 390 YTL kesildi.
Artık borcum bitti, rahat bir nefes alayım derken İcra Dairesi'nden bir yazı daha geldi:
3 bin 28 YTL daha borcum kaldığını, maaşımdan haczedilmeye devam edileceğini bildiriyordu.
İcra Müdürlüğüne gidip bunun ne olduğunu sordum.
Aldığım cevap Türkiye'nin bir hukuk devleti değil, hukuksuzluklar ülkesi olduğuna beni inandırdı.
2 bin 720 YTL'lik borcum masraflar ve faizlerle 4 bin 420 YTL olarak bildirilmişti ama İcra Müdürlüğü'nün bana verdiği hesap özetinde T.S. Faizi yüzde 82.5 üzerinden 3 bin 947 YTL faiz borcu çıkartılmış ve bana ilk bildirdikleri hacizlik 4 bin 420 YTL olan borcum aslında 7 bin 665 YTL imiş.
Bu nasıl bir adalet!
Yüzde 82.5 faiz olur mu!
2 bin 720 YTL kredi kartı borcuna karşılık 7 bin 665 YTL para alınması hangi vicdana sığar!
Bankalar neredeyse sıfır faizle bile tüketici kredisi verirken kart alacağında yüzde 82.5 faiz uygulanmasına hangi hukuk devletinin hangi hukuk kuralı müsaade ediyor!
İcra Müdürü bana dedi ki, 'Bizim yörede bir laf vardır: Öle ki kurtulasın. Yüzde 82 faizle sen bu borçtan maaşından 400 YTL kesilmekle kurtulamazsın.'
Benim vatandaş olarak seçeneğim mi var?
Yüzde 82.5 faiz altında ezilmek, ki buna dayanacak gücüm kalmadı artık...
Ya da bunalım sonucu intihara sürüklenmek.
Beni koruyabilecek bir kanun yok mu?
Benim canımı mı almaları gerekiyor?"
Özellikle bana zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. En çok üzüntü duyduğum da, nasıl bir hukuk devletinde yaşadığımızdır.
Ben 16 yıllık devlet memuruyum. Tek maaşlı ve iki çocuk babasıyım.
Hayat şartları gereği ben de kredi kartı mağduru oldum.
26 Ocak 2007'de maaşıma haciz geldi.
Haciz geldiğinde kart borcum 2 bin 720 YTL idi.
Haciz ile borç tutarı bana yazıyla 4 bin 420 YTL olarak bildirildi.
19 Şubat 2007'den itibaren maaşımdan 12 ay boyunca, 17 Ocak 2008'e kadar her ay ortalama 390 YTL kesildi.
Artık borcum bitti, rahat bir nefes alayım derken İcra Dairesi'nden bir yazı daha geldi:
3 bin 28 YTL daha borcum kaldığını, maaşımdan haczedilmeye devam edileceğini bildiriyordu.
İcra Müdürlüğüne gidip bunun ne olduğunu sordum.
Aldığım cevap Türkiye'nin bir hukuk devleti değil, hukuksuzluklar ülkesi olduğuna beni inandırdı.
2 bin 720 YTL'lik borcum masraflar ve faizlerle 4 bin 420 YTL olarak bildirilmişti ama İcra Müdürlüğü'nün bana verdiği hesap özetinde T.S. Faizi yüzde 82.5 üzerinden 3 bin 947 YTL faiz borcu çıkartılmış ve bana ilk bildirdikleri hacizlik 4 bin 420 YTL olan borcum aslında 7 bin 665 YTL imiş.
Bu nasıl bir adalet!
Yüzde 82.5 faiz olur mu!
2 bin 720 YTL kredi kartı borcuna karşılık 7 bin 665 YTL para alınması hangi vicdana sığar!
Bankalar neredeyse sıfır faizle bile tüketici kredisi verirken kart alacağında yüzde 82.5 faiz uygulanmasına hangi hukuk devletinin hangi hukuk kuralı müsaade ediyor!
İcra Müdürü bana dedi ki, 'Bizim yörede bir laf vardır: Öle ki kurtulasın. Yüzde 82 faizle sen bu borçtan maaşından 400 YTL kesilmekle kurtulamazsın.'
Benim vatandaş olarak seçeneğim mi var?
Yüzde 82.5 faiz altında ezilmek, ki buna dayanacak gücüm kalmadı artık...
Ya da bunalım sonucu intihara sürüklenmek.
Beni koruyabilecek bir kanun yok mu?
Benim canımı mı almaları gerekiyor?"
Sevgili okur, sevgili vatandaş...
İtirazım yok: Kutsal gördüğünüz dini, milli, etnik, laik kimliklerle filan keskin cephelere bölündünüz.
Ve bu arada, memlekette "köle düzeni" hüküm sürmekte.
İşsiz bırakırken köleci, çalıştırırken köleci, borç verip hayatını rehin alırken köleci.
Alttakinin üstüne abanan, asıl ilkeleri her gün çiğnenen bir cumhuriyet, demokrasi, anayasa, hukuk, ahlak, sosyal devlet vesaire.
Acı olan şu:
Hangi cephede iseniz...
Cumhuriyet aslında bu olmamalıydı!
Demokrasi aslında bu olmamalıydı!
Hukuk aslında bu olmamalıydı!
"Piyasa" böyle işliyor ama.
"Düzen" böyle.
İktidar böyle olunuyor.
Her türlü iktidar ve güç böyle.
İtirazım yok: Kutsal gördüğünüz dini, milli, etnik, laik kimliklerle filan keskin cephelere bölündünüz.
Ve bu arada, memlekette "köle düzeni" hüküm sürmekte.
İşsiz bırakırken köleci, çalıştırırken köleci, borç verip hayatını rehin alırken köleci.
Alttakinin üstüne abanan, asıl ilkeleri her gün çiğnenen bir cumhuriyet, demokrasi, anayasa, hukuk, ahlak, sosyal devlet vesaire.
Acı olan şu:
Hangi cephede iseniz...
Cumhuriyet aslında bu olmamalıydı!
Demokrasi aslında bu olmamalıydı!
Hukuk aslında bu olmamalıydı!
"Piyasa" böyle işliyor ama.
"Düzen" böyle.
İktidar böyle olunuyor.
Her türlü iktidar ve güç böyle.
Hükümet, bu düzeni sürdüren ve alttakiler lehine değiştirmeyen, sadaka sistemini benimserken hak ve hukuk ilkelerini umursamayan bir yerde.
AB, cumhuriyet, demokrasi, hukuk veya ahlaktan çok bahseden, başta büyükler, iş dünyası bu açıdan yüz karası.
Cumhuriyeti de demokrasiyi de ahlakı da hukuku da çok seven, ne güzel insan hakları trenleri bile kaldıran büyük medyanın "köle düzeni"ne itiraz etmeyen, onu pekiştiren yüzü bu.
Ve bir önyargılardan sıyrılıp azıcık kulak verilse, biraz merak edilip üstüne gidilse, üç yıldır Dipsiz Kuyu'nun binlerce askerin tanıklığıyla yazıp durduğu umursansa, ordudaki "emir komuta"nın arkasındaki derinleşmiş adaletsizlik, on binlerce kırgınlık, şiddetli maddi ve manevi haksızlık duygusundaki on binlerce "alttaki asker"in hali böyle.
Şunda ısrarlıyım:
Esas sorunumuz...
Cumhuriyetçi geçinenlerin aslında cumhuriyetçi olmaması.
Demokratlık iddiasındakilerin aslında demokrat olmaması.
Hukuktan dem vuranların esaslı bir hak ve hakkaniyet ilkesi ile kültürü olmaması.
Ahlaktan dem vuranların esastan bir vicdanının olmaması.
Biz bu büyük yalanların müritleri yahut kitleleriyiz.
Büyük yalanı fark etmeden, ona harbiden itiraz etmeden, birbirimizi yiyebiliriz!
AB, cumhuriyet, demokrasi, hukuk veya ahlaktan çok bahseden, başta büyükler, iş dünyası bu açıdan yüz karası.
Cumhuriyeti de demokrasiyi de ahlakı da hukuku da çok seven, ne güzel insan hakları trenleri bile kaldıran büyük medyanın "köle düzeni"ne itiraz etmeyen, onu pekiştiren yüzü bu.
Ve bir önyargılardan sıyrılıp azıcık kulak verilse, biraz merak edilip üstüne gidilse, üç yıldır Dipsiz Kuyu'nun binlerce askerin tanıklığıyla yazıp durduğu umursansa, ordudaki "emir komuta"nın arkasındaki derinleşmiş adaletsizlik, on binlerce kırgınlık, şiddetli maddi ve manevi haksızlık duygusundaki on binlerce "alttaki asker"in hali böyle.
Şunda ısrarlıyım:
Esas sorunumuz...
Cumhuriyetçi geçinenlerin aslında cumhuriyetçi olmaması.
Demokratlık iddiasındakilerin aslında demokrat olmaması.
Hukuktan dem vuranların esaslı bir hak ve hakkaniyet ilkesi ile kültürü olmaması.
Ahlaktan dem vuranların esastan bir vicdanının olmaması.
Biz bu büyük yalanların müritleri yahut kitleleriyiz.
Büyük yalanı fark etmeden, ona harbiden itiraz etmeden, birbirimizi yiyebiliriz!