Dr. İbrahim ALTAN

Dr. İbrahim ALTAN

Çok Bekledik Neden Gelmediniz?

Çok Bekledik Neden Gelmediniz?
“Elleftü Ricalen”
Kendisiyle 1985 yılı Haccı’nda tanıştım. Suriye’nin önde gelen âlimlerinden, Şam Emeviye Camii Şeyhi, Hanefi Fakihi, Kıraat Âlimi, Ma’hedu’l- Fethi’l- İslami kurucularından büyük âlim Salih Farfur’un sağ kolu, Eş- Şeyh Abdurrezzak El- Halebî (1925- 2012).
Sekiz yaşında yetim kaldı. Amcasının himayesinde ilim tahsil etti. Şam ilim hayatının en güçlü halkalarından olan Salih Farfur’dan  (1901- 1986) etkilenerek bütün hayatını ilme adadı. Başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanından binlerce talebe yetiştirdi.
Suriyeli ortak arkadaşımız Bilal ve beni 1985 yılında Hacca götürdü. Arafat vakfemizi yapmak için Şamlı hacıların çadırlarına misafir olduğumuzda Abdurrezzak Hocaefendi ile tanışma fırsatını elde ettik. Daha ilk görüşmemizden itibaren bize kendisini sevdirdi, arkadaşımı Medresesi’nde ilim tahsil etmeye davet etti. Konuştuğu tatlı Türkçe bizleri çok rahatlattı, kendisiyle yakınlaşmamızı sağladı. Hocaefendi Türkiye hakkında pek çok soru sordu, bizleri sofrasına davet etti. Bizimle Türkçe konuşurken çevresinde bulunan cemaatin şaşkın bakışlarına karşı “bunlar da bir şey anlamıyor” diyerek latife yapıyordu. Onun bu çok sıcak yaklaşımı ve Türkiye sevgisi bizleri kendisine bağladı. Arkadaşım Bilal, Hacc’dan sonra talebesi olmak için Şam’a gitti ve orada okudu, kendisinden istifade etti.
Her fırsatta hatırladığımız ve görüşme ihtiyacı duyduğumuz bir insandı. İlk karşılaşmamızdan itibaren tanıdıklarımdan Hacca ya da Umre’ye gidenlere mutlaka kendisi ile görüşmelerini sıkı sıkıya tenbih eder, imkânlarım nispetinde, “çam sakızı çoban armağanı” hediyeler gönderirdim. Kendisi ile görüşen arkadaşlarım, ahbaplarım hep memnun kaldılar, hep hürmetle andılar. Kısacık zaman aralığında duydukları sözler onlar tarafından da yıllarca kullanılır oluverdi. Bir arkadaşımız Hocamıza “hel ellefte kitaben/ kitap telif ettiniz mi?” diye sorunca kendisine gülerek şu cevabı vermiş “elleftü ricalen/ adam yetiştirdim.”

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1987 yılında Kocatepe Camii açılışı için kendisine davet gönderince bunu önemli bir fırsat bilerek kabul etti. Türkiye’ye gelecek olması bizleri de çok sevindirdi. Kocatepe Camii açılışından sonra kendisini İstanbul’da misafir ettik. ANAP Malatya Milletvekili Bülent Çaparoğlu Bey’in yanında çalışan Bilal’in ziyaretten bahsetmesi üzerine Bülent Bey, Fatih’te babasına ait daireyi Hocamıza tahsis etti. Bizler de kendisine elimizden geldiğince hizmet etmeye çalıştık. Talepleri doğrultusunda bazı ziyaretler yaptık; Halil Necati Coşan Amca (Rh. A) ile akşam yemeği yedik, birbirlerine iltifatta bulundular. Mahmut Efendi’yi İsmail Ağa Camii’nde ziyaret ettik. Yatsı namazından sonra birer kahve içildi. Birbirlerine derin derin baktıklarını ama çok konuşmadıklarını hatırlıyorum. Mahmut Efendi’yi ziyaretten dönerken taksi şoförünün taksimetreyi açmaması ve azıcık da asabi görünmesi beni ödeyeceğimiz ücret konusunda endişelendirdi. Hocamızın kaldığı yere geldiğimizde ben “taksimetreyi de açmayı unuttunuz” diyecek olduğumda şoför adeta patlarcasına “yahu gardaşum sen ne diysun, pen ha boyle bir adami arabama  almişum para mi alirum, git işine, hadi Allah rahatluk versuun” demesi hala hatıramdadır, her fırsatta anlatırım. Sarığı, çok tatlı yeşil cübbesi, beyaz teni, bembeyaz sakalı ve sempatik tavırları herkesin dikkatini çekiyordu.
İstanbul’un camilerini, tarihi yerlerini gezerken hep aklında Şam’daki eserlerin İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlı olan IRCICA (İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi) tarafından ele alınması vardı. Dönemin IRCICA Genel Direktörü Ekmeleddin İhsanoğlu Bey ile görüşmek üzere IRCICA Merkezine gittiğimizde yurt dışında olması dolayısıyla görüşmemiz gerçekleşemedi. IRCICA dönüşü Beşiktaş Yıldız’da bulunan Hamidiye Camii’nde ikindi namazı kıldıktan sonra caminin müezzini, başta Sakal-ı Şerif olmak üzere camide kıymeti haiz ne varsa hepsini, Hocamıza açtı gösterdi biz de nasipdar olduk. Bir gün vapurla Üsküdar’a geçerken üst katın arka sahanlığında oturduğumuzda “İbrahim burada çay içelim” deyince ben “Hocam gemi çayı pek iyi olmaz inince içsek” dediysem de  “yok yok burada çay içmesi iyidir, çayın nasıl olduğu değil” diye cevap verdi, güzelce çaylarımızı içtik.
Birlikte Bursa ve Yalova’yı ziyaret ettik, Uludağ’a çıktık. Yalova Gökçedere’ye vardığımızda orada bulunan Şamlılar şaşkına döndüler, hemen hepsi etrafını sarıverdi, bir ağaç altına oturduk. Dikkat ettim hepsi dizüstü oturmuş, yıllarca ders okudukları Hocalarına hasretle teveccüh etmişlerdi; muhabbetin resmi o ağacın altında hatıra kaldı. Namaz için gittiğimiz küçük mescidin imamını namazdan sonra kenara çekip güler yüzle bir şeyler anlattığını gördüm. Daha sonra dikkat ettim ki, dini konularda nerede bir ihtiyaç hâsıl olsa hemen uyarıda veya öneride bulunuyordu. Örneğin 1990 senesi Haccı’nda Mescid-i Nebi’de Es’ad Coşan Hocaefendi (RH. A.) ile karşılaştığında kendisine İskenderpaşa Camii’nde Fıkıh dersleri vermesini önermişti.
Türkiye’ye karşı sevgi ve beklentisi çok fazlaydı. Daha önceki yıllarda Şam üzerinden Hacca giden Mehmed Zahid Efendi (Rh. A.) ve beraberindekileri evinde kahvaltıya davet etmiş, onlara bizzat hizmet ederek Türk hacılara karşı olan muhabbetini ortaya koymuştu. 1990 yılında 140 bin civarındaki Türk Hacı adayının 40 bin kadarının Şam üzerinden seyahat etmesi gündeme gelince Hocamız çok sevinmiş. Hemen Şam Emeviye ve diğer büyük camilerin yirmi dört saat açık kalması için gerekli izinleri almışlar ve bütün hazırlıkları yaparak Türk hacılarını beklemeye başlamışlar. Ama nedense bu program iptal edildi, Türk hacıların Şam üzerinden beklenen seyahati gerçekleşmedi. Hacc’da buluştuğumuzda Hocamız “Hacca Şam üzerinden gideceksiniz diye hazırlıklar yaptık, çok bekledik, neden gelmediniz?” diye hasretini dile getirdi.
Hocamız, sanırım 1992 yılında, göz ameliyatı olduktan sonra sağlık sorunları yaşamaya başladı. 1993 yılında yine Arafat’ta görüştüğümde çok üzüldüm. Yaşadığı sağlık sorunu sebebiyle ellerinde titreme başlamıştı. Aradan geçen yıllar içinde Şam’a gidenlerden haber alsam da bir daha görüşmemiz ancak bundan üç dört yıl önce mümkün olabildi. Ömer ağabey ile birlikte Ürdün’den Şam’a geçtik ve Hocamızı Şam Emeviye Camii içindeki odasında ziyaret ettik. Hastalığı daha da ilerlediği için ancak mırıldanarak konuşabiliyordu. Elini öptüm, birbirimize derin derin baktık, üzerimdeki selamları ilettim, Bilal hakkında bilgi verdim. Hocamızı o halde görünce yüreğim sızladı, sıhhat ve afiyeti için yürekten dua ettim. Cuma namazı için ezan okununca hemen abdest almak istedi, iki kişi koluna girerek abdest almaya götürdüler. Abdestli olduğu muhakkaktı ama Cuma namazı için yeniden abdest aldı. Namazdan sonra elini öptüm, sarıldım, yürek sızısıyla oradan ayrıldım. En son Yusuf Bey, Bekir ve Habib Şam’a giderken onlardan selam gönderdim, onlarla konuşabildiği haberini alınca da çok sevindim.
Emr-i Hakk vaki olmadan Bilal ile birlikte ziyaret edelim derken Suriye karıştı. Vefat haberini dahi çok geç alabildim. Hocamız 12 Rebiulevvel 1433/ 4 Şubat 2012 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuş. Olaylar dolayısıyla cenaze namazının Emeviye Camii’nde kıldırılmasına müsaade edilmemiş,  namazı 4 Şubat 2012, Cumartesi günü öğle namazından sonra evinin yakınında bulunan Sena Camii’nde kılınmış. Naaşı ise Makberetu’z- Zehebiyye’ye defnedilmiş.
İlme adanan bir hayat sahibi, cemaati hiç terk etmeyen, takva ehli, hayırhah, başkasını düşünen ve gözeten, herkes tarafından sevilen, heybet sahibi, hangi şart olursa olsun derslerini hiç aksatmayan, elli defa Hacc görevini ifa eden Hocamıza Allah’tan gani gani rahmet diliyor, şefaatine nail olmayı niyaz ediyorum.
Hocamız hakkında en son söz sahibi olması gereken birisi olarak kendisini çok sevdiğim için bu satırları sizlerle paylaşmaya cesaret ettim, kendisinden ilim tahsil eden talebeleri beni bağışlasın.
Türkiye’yi çok seven Hocamızın ülkemizin her yöresinde var olduğuna inandığım kıymetli talebelerine bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin İstanbul veya Konya’da Hocamız için bir anma programı düzenleyelim. Hafızlar güzel sesleriyle Kur’an tilavet etsin, kasideler, mersiyeler okunsun, kendisini en çok bilenler Hocamızı anlatsın, dualar edelim, vefa gösterelim, genç nesillere örnek olalım, talebe ve seven olmanın borcunu hep birlikte ifa edelim. Güzel bir iş yaptığını, arkasında güzel insanlar bıraktığını cümle âleme gösterelim.
* Hocamız ve Salih Farfur hakkında daha geniş bilgi için:  http://www.alfatihonline.com)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum