xxx78
Çakma siyaha ve çakma türbanlıya dair
“Gazetecinin tebdil-i kıyafet ederek mesleğini icra etmesi doğru mu?” sorusunun 'Evet' veya 'Hayır' cinsinden keskin bir cevabı yok. Gazetecinin görüş aldığı veya gözlem yaptığı kişiyi mesleki kimliği hakkında önceden uyarması beklenir ilkesel olarak; buna karşılık tahmin edilebilir durum ve ortamlarda bu temel ilkeye 'aykırı' davranması da hoş görülür.
Bu sebeple, normal halinde başı açık bir gazetecinin tesettüre girerek yaptığı görüşme ve gözlemleri okurlarıyla paylaşması, mesleki açıdan, öyle hemen 'yanlış' diye yaftalanacak bir tarz değildir. 'İyi niyetli' ve 'anlamaya yönelik' çabalar desteklenir bile.
Tarzın büyük zihniyet devrimine yol açmış bir örneği de var: Amerikalı gazeteci John Howard Griffin'in 'Black Like Me' ('Benim Gibi Siyah') adıyla kitaplaştırdığı röportaj ve gözlemleri...
Griffin, 1960 yılında, yani 'siyah-beyaz' ayrımına yasalarla son verildiği dönemde, Amerika'nın güneyinde, siyahların uğradığı ayrımcılığı sergileyebilmek için renk değiştirmiştir. Bir gün önce 'beyaz' yüzüyle karşılaştığı insanların ertesi gün kendisini 'siyah' hale dönüştürdüğünde yaptıkları fena muameleyi, tahkir edici bakışlarını, bazılarının da nefret kusmasını anlatır kitabında.
Yapay biçimde siyahlaşmakla sadece beyazların tepkilerini ölçmemiştir Griffin, görüntüsünü farklılaştırması, siyahların beyaz muhataplarına açmaktan kaçındığı gerçek hisleri öğrenmesine de yaramıştır. Griffin'i renk değiştirmeye iten de konunun bu yönüydü zaten: Amerika'nın güneyinde genç zenciler arasında intihar eğilimi artmakta, ama siyahlar beyazlara içlerini açmadığı için sorunun kökenine inilememekteydi.
'Beyaz adam' Griffin o görevi de üstlenir. Siyah yüzüyle çıktığı altı haftalık yolculukta başına gelenleri 'Sapia' adlı pek bilinmeyen bir dergide dizi halinde yayımlar. Siyah okurları “Bizim bu ülkede 400 yıldır neler çektiğimizi, karşılaştığımız sorunları, uğradığımız ayrımcılığı, nasıl hakir görüldüğümüzü 66 gün kendisini bize benzeterek yaşamış, ama tam yansıtamamış” tepkisini verirler; buna karşılık, beyaz okurları, Griffin'in beyaz yüzüyle aynaya bakarken bütün anlayışlı tavrına karşılık kendisinde bile varlığını hissettiği 'ırkçı' yönden müthiş etkilenir.
Griffin, yarım yüzyıl boyunca hep baskıda kalıp on milyondan fazla satan kitabıyla, 'beyaz Amerikalı'nın içindeki 'gizli ırkçı' ile yüzleşmesini sağlamış oldu.
'Siyah' olmak ile 'siyah' görünmek arasında önemli bir fark var; bunu daha ilk gün bir otobüs garajında hareket saatlerini sorduğunda yaşamış Amerikalı 'siyah/beyaz' yazar... Görevli kız kendisine öyle bir yüz ifadesi ve hakaret sözcükleriyle mukabele etmiş ki, herhangi bir siyahı yerin dibine batıracak bu muameleyi Griffin'in içindeki 'beyaz' müthiş gülünç bulmuş...
Amerikan zihniyet dünyasında yaptığı 'devrim' çapında etki sebebiyle, 'Black Like Me' kitabının 50. yıldönümü iki yıl sonra değişik etkinliklerle kutlanacak.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın yaptığı böyle bir çalışma mı? Aralarına karıştığı insanları anlamaya mı çalışmış, yoksa kendisinin (ve tabii mahallesinin de) önyargılarının doğruluğunu ispata mı? Kendisini 'siyah' ('türbanlı/başörtülü') hale mi dönüştürmüş gerçekten, yoksa kıyafetine büründüğü kişilerin karikatürüne mi? Arman'ın çalışmasından Griffin'in ABD'de gerçekleştiği türden bir 'devrim' mi çıkacak, yoksa evlerde ve kafelerde dalga geçilecek malzeme mi? Griffin yüzünü boyamak için aynaya baktığında içindeki 'ırkçı'yı keşfetmişti; Arman aynaya baktığında ne görüyor?
Soruların cevaplarını dizisi okurları biliyor zaten, ama ben Ayşe Arman da bu soruları kendisine sorsun istedim.
Bu sebeple, normal halinde başı açık bir gazetecinin tesettüre girerek yaptığı görüşme ve gözlemleri okurlarıyla paylaşması, mesleki açıdan, öyle hemen 'yanlış' diye yaftalanacak bir tarz değildir. 'İyi niyetli' ve 'anlamaya yönelik' çabalar desteklenir bile.
Tarzın büyük zihniyet devrimine yol açmış bir örneği de var: Amerikalı gazeteci John Howard Griffin'in 'Black Like Me' ('Benim Gibi Siyah') adıyla kitaplaştırdığı röportaj ve gözlemleri...
Griffin, 1960 yılında, yani 'siyah-beyaz' ayrımına yasalarla son verildiği dönemde, Amerika'nın güneyinde, siyahların uğradığı ayrımcılığı sergileyebilmek için renk değiştirmiştir. Bir gün önce 'beyaz' yüzüyle karşılaştığı insanların ertesi gün kendisini 'siyah' hale dönüştürdüğünde yaptıkları fena muameleyi, tahkir edici bakışlarını, bazılarının da nefret kusmasını anlatır kitabında.
Yapay biçimde siyahlaşmakla sadece beyazların tepkilerini ölçmemiştir Griffin, görüntüsünü farklılaştırması, siyahların beyaz muhataplarına açmaktan kaçındığı gerçek hisleri öğrenmesine de yaramıştır. Griffin'i renk değiştirmeye iten de konunun bu yönüydü zaten: Amerika'nın güneyinde genç zenciler arasında intihar eğilimi artmakta, ama siyahlar beyazlara içlerini açmadığı için sorunun kökenine inilememekteydi.
'Beyaz adam' Griffin o görevi de üstlenir. Siyah yüzüyle çıktığı altı haftalık yolculukta başına gelenleri 'Sapia' adlı pek bilinmeyen bir dergide dizi halinde yayımlar. Siyah okurları “Bizim bu ülkede 400 yıldır neler çektiğimizi, karşılaştığımız sorunları, uğradığımız ayrımcılığı, nasıl hakir görüldüğümüzü 66 gün kendisini bize benzeterek yaşamış, ama tam yansıtamamış” tepkisini verirler; buna karşılık, beyaz okurları, Griffin'in beyaz yüzüyle aynaya bakarken bütün anlayışlı tavrına karşılık kendisinde bile varlığını hissettiği 'ırkçı' yönden müthiş etkilenir.
Griffin, yarım yüzyıl boyunca hep baskıda kalıp on milyondan fazla satan kitabıyla, 'beyaz Amerikalı'nın içindeki 'gizli ırkçı' ile yüzleşmesini sağlamış oldu.
'Siyah' olmak ile 'siyah' görünmek arasında önemli bir fark var; bunu daha ilk gün bir otobüs garajında hareket saatlerini sorduğunda yaşamış Amerikalı 'siyah/beyaz' yazar... Görevli kız kendisine öyle bir yüz ifadesi ve hakaret sözcükleriyle mukabele etmiş ki, herhangi bir siyahı yerin dibine batıracak bu muameleyi Griffin'in içindeki 'beyaz' müthiş gülünç bulmuş...
Amerikan zihniyet dünyasında yaptığı 'devrim' çapında etki sebebiyle, 'Black Like Me' kitabının 50. yıldönümü iki yıl sonra değişik etkinliklerle kutlanacak.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın yaptığı böyle bir çalışma mı? Aralarına karıştığı insanları anlamaya mı çalışmış, yoksa kendisinin (ve tabii mahallesinin de) önyargılarının doğruluğunu ispata mı? Kendisini 'siyah' ('türbanlı/başörtülü') hale mi dönüştürmüş gerçekten, yoksa kıyafetine büründüğü kişilerin karikatürüne mi? Arman'ın çalışmasından Griffin'in ABD'de gerçekleştiği türden bir 'devrim' mi çıkacak, yoksa evlerde ve kafelerde dalga geçilecek malzeme mi? Griffin yüzünü boyamak için aynaya baktığında içindeki 'ırkçı'yı keşfetmişti; Arman aynaya baktığında ne görüyor?
Soruların cevaplarını dizisi okurları biliyor zaten, ama ben Ayşe Arman da bu soruları kendisine sorsun istedim.