xxxx111
Bu tanık olmadı, başka tanık lütfen...
Masamın üzerinde kapanmamış dosya kalsın istemem; ne yapar eder, her dosyayı sonuca bağlayarak kapatırım.
Bir süredir açık duran bir dosya var masamın üzerinde; kapağında "Özkök, Bayramoğlu, Kalkan, Sevilay" kodları yazılı... Bugün o dosyayı kapatmaya karar verdim.
Ali Bayramoğlu Hrant Dink'in ölüm yıldönümünde (19 Ocak) içinde kopan fırtınanın etkisiyle duygulu bir yazı yazdı; "Orada mısın Ertuğrul, kendini görüyor musun?" yazısı bir dostun kaybına yanan bir yazar yüreğinin haykırışıydı aslında.
Okuyun şu satırları: "İpekçi'yi öldüren Ergenekon ile Hrant'ı öldüren Ergenekon aynı pis havuza işaret ediyorlar... / Evet, bir yüzde bunlar var... / Yol alınmadı, buzdağının üstü kırıldı, hepsi o... / Türkiye'nin karanlık yüzü budur... / Ve o yüzü temsil edenler, o yüzden beslenenler ülkenin yaşadığı değişim ve Ergenekon temizliği karşısında titreyenlerdir.
"Ama diğer tarafta bir kavga sürüyor. / Aramızda olsaydı Hrant'ın da coşkuyla karşılayacağı bu temizlik, onun da önemli bir pay taşıdığı bu değişim, Türkiye'nin yarınıdır, yarınki aydınlık yüzüdür. / Ergenekon zihniyetini temsil eden bu net resimde kendilerini görüyorlar mı acaba?"
Ertesi gün, Bayramoğlu'nun 'Ertuğrul' diye seslendiği yazardan 'Duyduk duymadık demeyin, kâtil benim' başlıklı savunma geldi: "Bana, 'Özköşk' dediler. 'Darbeci' dediler. 'İş takipçisi' dediler. 'Ergenekoncu' dediler. / Şu dediler, bu dediler, hiç cevap vermedim. / Bir 'Cinayete azmettirici' dememişlerdi, sonunda onu da dediler."
Savunması da şu: (Hrant Dink'in "Sabiha Gökçen Ermeni'ydi" iddiasıyla ilgili) "Bu haberi, Ersin Kalkan adlı arkadaşımız yaptı. / Ersin Kalkan kimdir? / Öğrenmek istiyorsanız gidip 'Agos' gazetesinde çalışanlara sorun."
Nicedir, Agos'ta çalışan birini görüp onun bu ricasını yerine getirmeye can atıyordum. Bütün arzum, isteğim, Agos'tan biriyle karşılaşıp hikâyenin aslını dinlemekti. Niyetim hâlismiş, daha güzel bir şey oldu: Yazarın ricasını yerine getirme görevini Agos bizzat üstlendi. Gazetenin son sayısında (s. 722, 29 Ocak 2010) Hürriyet'ten Ersin Kalkan'la yapılmış aydınlatıcı bir röportaj yer alıyor.
Bakın ne demiş Ersin Kalkan: "Hürriyet'in onu (Hrant Dink'i) ölüme götüren süreçte sorumluluğu olduğunu biliyorum."
Eskiden yayın yönetmeni de olan yazarın "Gidin, ona sorun" diye kendisine kalkan seçtiği Hürriyet muhabiri, karşı tarafın tanığı olarak konuşmuş Agos'a... O günlerde yazdığı yazılarla haberin özüne sahip çıkmış Ertuğrul Özkök, ırkçılığın yanlış olduğunu belirtmiş; ancak yayın yönetmeni olarak gazetesindeki başka yazarların Hrant'ın ölümüne yol açan sürece katkıda bulunmalarına ses çıkartmamış...
Özellikle Emin Çölaşan'ın... Oysa, Çölaşan, Hürriyet'ten kovulduktan sonra patronu ve yayın yönetmeninin yazılarına sıkça müdahale etmelerinden yakınmıştı; öyle anlaşılıyor ki, Hrant Dink'i çarmıha geren yazılarına dokunmamış Ertuğrul Özkök...
'Duyduk duymadık demeyin, kâtil benim' başlıklı yazıda kendisine tanık gösterdiği Hürriyet mensubunun söyledikleri Ertuğrul Özkök'ü sorumluluktan kurtarmadı. Maalesef, kurtaramadı. Başka tanık göstermesine bir mâni yok ama...
"Hrant Dink'in öldürülmesinden ben sorumlu değilim" keskinliğiyle kendisini savunması üzerine, "Belki Hrant Dink'te o kadar sorumluluğun yok, ama Ahmet Kaya'nın kanı senin elinde" ithamına maruz kaldı aynı yazar. İtham, Sabah'tan Sevilay Yükselir'e ait. Okuyalım:
"Evet... Belki onun katledilişi öncesi attığı manşetler ile ilgili ortaya koyduğu argümanlar onu Hrant'ın katili olmaktan kurtarıyor ama... / Ahmet Kaya'nın katili olmaktan kurtaramıyor... / Kurtaramayacak da... / Emin olmalı ki, belki bu dünyada değil ama öbür dünyaya ayak basar basmaz iki el yakasına yapışacak... Ve haykıracak; 'Eyy Ertuğrul Özkök... Hiç mi vicdanın sızlamadı hakkımda onca yazıyı yazarken? Bana şerefsiz, alçak ve vatan haini derken... Hadi... Söyle... Değer miydi üç kuruşluk tiraj uğruna benim gibi ülkesini seven bir sanatçı için attığın o insafsız manşetler? Söyle.. Değer miydi?' diye..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.