Bu Hayatın En Büyük gerçeği: GİTMEK

Soğuk bir sabahtı. Aralık ayının son günleri idi. Abilerimle aynı odada uyuyorduk. Bu mevsimde köyde acil işler olmadığı için sabahları namazdan sonra genellikle üşümemek için tekrar yatarlardı köylüler. Günlerdir devam eden bu rutinlik babamın alışılmadık bir hareketle kapıyı çalmadan açması ile bozuldu,

-Kalkın çocuklar komşu Fatma Teyzeniz ölmüş. Cenaze var, mevta defnedilecek yardım edin..

O dakikadan itibaren çocukluk ruhuma taze benliğime “ölüm, cenaze, Fatma teyze, yardım, defn…” kelimeleri misafir oldular. Daha önce ruhumda , özümde bunların pek bir karşılığı yoktu. O gün yapılanları, söylenenleri ( ağıt, gözyaşı, hüzün, tabut, kabir, mezarlık, götürmek, defnetmek, başınız sağolsun, ne yapalım hüküm Allah’ın, İnnalillah ) görünce, duyunca körpe aklıma, duru zihnime ölümle ilgili ilk bilgiler, ilk imajlar gitmemek üzere yerleştiler. Büyüdükçe anladım ki ölüm hayatın, gitmek gelmenin ayrılmaz birere parçası.

Doğduysan öleceksin

Geldiysen gideceksin.

Yaşadıkça ihtiyarlayacak

İhtiyarladıkça yaklaşacaksın "o dönülmez ufka"…

Hayatın en büyük gerçeği olan ölüm, aynı zamanda ömrün/hayatın ayrılmaz bir parçası ve gölgesi.

İlk duyduğumda pek bir şey anlamadığım, bu yüzden tedirginlik ve korkulu bir endişe yaşadığım ölüm olgusu, daha sonraları adeta rutinleşti. En azından başkalarının ölümü sıradan bir hadise gibi gelmeye başladı bana. Daha sonra bu gerçeğin en yakınlarımız üzerinde tezahür etmesi/gerçekleşmesi korku ve endişelerimi duygu ve düşüncelerimi epeyce bir sarstı ama sonraları “rutinlk güneşi” orayı da ısıtıp aydınlattı: :

İki dedem iki ninem gitti.

Babam gitti annem gitti.

Kayınpederim kayıvalidem gitti

Üç amcam İki halam gitti.

İki dayım bir teyzem gitti.

Benden büyük üç teyze oğlum

Benden küçük bir dayıoğlum

Benden küçük bir amcaoğlum gitti.

Bir de abimin oğlu yeğenim gitti…

Arkadaşlarımdan, dostlarımdan, ahbaplarından, komşularımdan, köylülerimden, talebelerimden gitti de gitti. Bunlar sıradan insanlardı. Lakin

Yeryüzünün en büyük insanı,

Peygamberlerin bile önderi,

Allahın habibi, dertlerin tabibi,

Enbiyaların Serveri peygamberimiz Hz Muhammed (sav) başta olmak üzere,

İlk insan ilk peygamber İnsanlığın atası Hz Adem ve tüm peygamberler de gitti.

Havva annemiz, Asiye validemiz ve günü gelen tüm anneler de gitti.

Romanın kralları, Osmanlının Padişahları, Selçuklunun sultanları,

Cengiz imparatorluğunun, Hun imparatorluğunun Hanları,

Bizans’ın Kayserleri , Perslerin, Mısırlıların, Makedonyanın, Büyük Britanyanın…Başkanları padişahları, sultanları, kraliçeleri, liderleri de gitti.

Fatihten Yavuza, Büyük İskender’den Firavuna Nemruta, Sezardan Tiberusa, Hitlerden Lenine, M Kemalden, İnönüye, Menderese Demirele, Kenan Evren’e. Ecevit’e, Erbakan’a…Tüm yöneticiler; Karundan, Mans Musa’ya, Rockefeller’den Nicholas Alexandrovich’e tüm zenginler;

Aristodan Sokrata, Farabiden İbni Rüşde, Lokman Hekimden İbni Sina’ya, Shaksperden Fuzuli'ye Michelangelo’ dan Mimar Sinan’a adını bildiğimiz bilmediğimiz yüzlerce bilgin, sanatçı, yönetici, mucid, yüzlerce meşhur insan hepsi gittiler ve gitmeye de devam edecekler.

Tarihte yaşamış yüz milyarlarca insan nasıl gittiyse, bu gün yaşayan 8 milyar ve yarınlarda yaşayacak bilmem kaç milyar insanda gidecek “TEK TEK GİDENLER GİBİ”

Demekki bu hayatın en büyük gerçeği gitmekmiş, gidip de dönmemekmiş. ol sebepten bu diyarda son sözü hemşehrimiz üstadımız Mevlana Hazretlerine bırakalım:

"Biz gittik, kalanlar sağ olsun;

Doğan, eninde sonunda ölür.

Gökkubbede oturanlar iyi bilir;

Damdan bir taş atıldı mı düşer.

Hırsı bırak, kendini boş yere harcama.

Şu toprak altında çırak da bir, usta da.

Hiç naz etme, a güzel,

Bu mezarda ne Şirin’ler var, ne Şirin’ler,

Ferhat gibi yok olup gittiler.

Direği yelden yapı, a güzel,

Dayansa dayansa, ne kadar dayanır.

Kötü idiysek, geçtik gittik kötülüğümüzle,

İyi idiysek, hayırla anın bizi.

Zamanının tek eri olsan bile,

Bir gün gidersin sen de tek tek gidenler gibi.

Yok olmayı istemiyor musun,

İyi şeylerden evladın olsun.

İyiliklerin bükülmüş ipliğidir kalan,

Odur dünyaya direk olanların canı.

Şu akıp giden kum seline bak,

Ne durması var ne dinlenmesi,

Bak birdenbire bir dünya nasıl bozulur,

Nasıl atar bir başka dünyanın temelini.

Bu kupkuru yerde ben Nuh’un gemisi,

Ömrümün sona ermesi de tufan.

Girdik susanlar arasına, yattık uyuduk.

Çığlığımız sınırları aştıydı nasıl olsa...."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum