xxxx111
Bir elin nesi var, iki elin sesi var
Ben bu İran ilişkilerinden bir şey anlıyorsam 'Acem' olayım... İkide bir İran'ı karşılarına hedef alanlara kızan, “Nükleer silâh konusunda samimiyseniz İran'dan önce İsrail'e bakın” diyen bir başbakanı var ülkemizin, bunları söyleye söyleye Amerikalı politikacıları bile etkilemiş gibi; Amerikalı diplomatlar dünyanın bir yerlerinde İranlı diplomatlarla gizli-açık buluşmaya başladılar...
Aynı başbakan, hatta Türkiye'nin neredeyse bütün devlet adamları, ne zaman İranlılar ile birlikte olsalar, bizimkilerin teenniye ve teyakkuza davet çıkışlarına İranlıların müthiş itiraz sesleri dışarıya vuruyor...
Arkasından İran'ı kollayan, yüzüne karşı sürekli uyaran bir ülke konumunda Türkiye...
'Iran News' gazetesinin manşet haberlerinden biri, dün, “Erdoğan: Batı İran'a nükleer konusunda adaletsiz davranıyor” başlıklı haberdi. Başbakan Erdoğan İran'a gelmeden önce el-Cezire televizyonuna konuşmuş, “İran'da veya bölgenin herhangi bir ülkesinde kitle imha silâhları bulunmasından yana değiliz” dedikten sonra, “Başka ülkelerde bu tür silâhlar varken bir tek İran'ın sıkıştırılması hem adaletsiz olur, hem de yakışıksız kaçar” diye ilâve etmiş...
Gazete, “Erdoğan 'başka ülkeler' derken isim vermemiş, ama İsrail'i kast etmiş olmalı” notunu düşmüş bu sözlere...
Saymadığım için tam yıl sayısını veremeyeceğim, fakat son birkaç yıldır dünyada herkesin bildiği bir sır var: İsrail bir pundunu yakaladı mı İran'a saldıracak... Buraya geliş-gidişlerimden biliyorum, bu 'herkesin bildiği sır' konusunda dünyanın başka taraflarında duyulan endişeleri hiç mi hiç paylaşmıyor Tahran yönetimi... İran'ın Dışişleri Bakanı Manuçehr Mottaki, “İsrail hiçbir biçimde İran'a saldırmaya kalkışamaz” diyeli henüz 24 saat olmadı.
Bunun tersi benim için doğru: Dünyada neredeyse herkes İran'ın bir punduna getirip İsrail'i yok etmek üzere nükleer silâh istediğine inanıyor; ben ise bu taraflardan İsrail'e doğru bir nükleer atış yapılacağına hiç ama hiç inanmıyorum... Sebebim basit: İsrail'i vuracak bir bomba İslâm Dünyası'nın en kutsal mekânlarından Mescid-i Aksa ve çevresini ne hale getirecektir, bir düşünsenize... Böyle bir sonucu göze alabilir mi İran?
İran bir gün nükleer silâh sahibi olursa, bunu, yalnızca bölgesel dengeleri kendi lehine değiştirmek amacıyla yapacaktır. Politik olarak güçlenmenin en kestirme yolu nükleer güce dönüşmekten geçiyor çünkü.
Dün neredeyse bütün günü Tahran caddelerini dolaşarak geçirdim. Kentin bir baştan diğerine ne kadar 'merkezi' bulunuyorsa oralarda etrafa baktım. Kanlı-canlı insanlar, yüzlerinden kararlılık akıyor, kendilerini başarmaya zorladıkları o kadar belli ki? Nereden belli? Yine yüzlerinden okunan derin hayal kırıklığından...
30 yıl önce kendilerini 'biricik' kılan bir yol seçmişti İran halkı, bugün de aynı yolda yürüyorlar; ancak zaman içerisinde yaşananların onları müthiş yorduğunu artık yüzleri belli ediyor. Durmaya, nefes almaya ve farklı bir kararlılık ahdıyla kendilerini yenilemeye ihtiyaç duyuyorlar sanki...
Nükleer ile oynamak yerine daha övünülesi işler yapmak herhalde daha mutluluk verici olurdu onlar için...
Türkiye böyle bir çıkış için ilginç bir 'ortak' olabilirdi, hâlâ da olabilir. Başkalarını rahatsız etmek yerine herkese barış, huzur ve refah götürmeye azimli bir yaklaşım 'ortak' olmaya değmez mi sizlerce de? Ülkenin gelir kaynaklarını çeşitlendirmek, girdilerini artırmak, bunları uygun projelerle kalkınmaya yönlendirmek...
Harika olmaz mıydı?
“Tarihte olmuş mu ki böyle bir birliktelik, bugün düşünülebilsin?” sorusunu soranlar kısmen haklı elbette. Bir yönüyle en eski sınırlarımız İran'la olduğuna göre, tarih boyunca aramızda çıkmış ihtilâfları belli bir zamanda dondurmasını bilmişiz demek ki... Bu olumlu bir puan...
Geçmişte farklı bir 'rekabet' hissiyle çekişip durmuşuz; hep birimizin diğerini köklü bir değişime boyun eğdireceği beklentisiyle... Olmamış, olamamış... Bugün ise durum farklı. İran da Türkiye de ötekinin varlığını tehdit etmiyor. Daha açık yazayım: İran'da köklü bir rejim değişikliği Türkiye'nin, Türkiye'de rejimin farklı bir zemine taşınacak olması da İran'ın işine gelmez.
İki ülke için en yüksek fayda birbirinden farklı rejimlere sahip olmalarında. Farklılığa rağmen birlikte işbirliği yapmanın, iş becermenin yollarını ararsa bulur her iki ülke de...
Zor gibi görünse de zor değil. Aşırılıklarını törpülemiş yaklaşımlara sahip bir birliktelik halinde, önce bölgenin sonra da dünyanın dengelerini olumlu değiştirmeyi başarabilecek iki ülkenin sırt sırta vermesinden söz ediyorum.
Aynı başbakan, hatta Türkiye'nin neredeyse bütün devlet adamları, ne zaman İranlılar ile birlikte olsalar, bizimkilerin teenniye ve teyakkuza davet çıkışlarına İranlıların müthiş itiraz sesleri dışarıya vuruyor...
Arkasından İran'ı kollayan, yüzüne karşı sürekli uyaran bir ülke konumunda Türkiye...
'Iran News' gazetesinin manşet haberlerinden biri, dün, “Erdoğan: Batı İran'a nükleer konusunda adaletsiz davranıyor” başlıklı haberdi. Başbakan Erdoğan İran'a gelmeden önce el-Cezire televizyonuna konuşmuş, “İran'da veya bölgenin herhangi bir ülkesinde kitle imha silâhları bulunmasından yana değiliz” dedikten sonra, “Başka ülkelerde bu tür silâhlar varken bir tek İran'ın sıkıştırılması hem adaletsiz olur, hem de yakışıksız kaçar” diye ilâve etmiş...
Gazete, “Erdoğan 'başka ülkeler' derken isim vermemiş, ama İsrail'i kast etmiş olmalı” notunu düşmüş bu sözlere...
Saymadığım için tam yıl sayısını veremeyeceğim, fakat son birkaç yıldır dünyada herkesin bildiği bir sır var: İsrail bir pundunu yakaladı mı İran'a saldıracak... Buraya geliş-gidişlerimden biliyorum, bu 'herkesin bildiği sır' konusunda dünyanın başka taraflarında duyulan endişeleri hiç mi hiç paylaşmıyor Tahran yönetimi... İran'ın Dışişleri Bakanı Manuçehr Mottaki, “İsrail hiçbir biçimde İran'a saldırmaya kalkışamaz” diyeli henüz 24 saat olmadı.
Bunun tersi benim için doğru: Dünyada neredeyse herkes İran'ın bir punduna getirip İsrail'i yok etmek üzere nükleer silâh istediğine inanıyor; ben ise bu taraflardan İsrail'e doğru bir nükleer atış yapılacağına hiç ama hiç inanmıyorum... Sebebim basit: İsrail'i vuracak bir bomba İslâm Dünyası'nın en kutsal mekânlarından Mescid-i Aksa ve çevresini ne hale getirecektir, bir düşünsenize... Böyle bir sonucu göze alabilir mi İran?
İran bir gün nükleer silâh sahibi olursa, bunu, yalnızca bölgesel dengeleri kendi lehine değiştirmek amacıyla yapacaktır. Politik olarak güçlenmenin en kestirme yolu nükleer güce dönüşmekten geçiyor çünkü.
Dün neredeyse bütün günü Tahran caddelerini dolaşarak geçirdim. Kentin bir baştan diğerine ne kadar 'merkezi' bulunuyorsa oralarda etrafa baktım. Kanlı-canlı insanlar, yüzlerinden kararlılık akıyor, kendilerini başarmaya zorladıkları o kadar belli ki? Nereden belli? Yine yüzlerinden okunan derin hayal kırıklığından...
30 yıl önce kendilerini 'biricik' kılan bir yol seçmişti İran halkı, bugün de aynı yolda yürüyorlar; ancak zaman içerisinde yaşananların onları müthiş yorduğunu artık yüzleri belli ediyor. Durmaya, nefes almaya ve farklı bir kararlılık ahdıyla kendilerini yenilemeye ihtiyaç duyuyorlar sanki...
Nükleer ile oynamak yerine daha övünülesi işler yapmak herhalde daha mutluluk verici olurdu onlar için...
Türkiye böyle bir çıkış için ilginç bir 'ortak' olabilirdi, hâlâ da olabilir. Başkalarını rahatsız etmek yerine herkese barış, huzur ve refah götürmeye azimli bir yaklaşım 'ortak' olmaya değmez mi sizlerce de? Ülkenin gelir kaynaklarını çeşitlendirmek, girdilerini artırmak, bunları uygun projelerle kalkınmaya yönlendirmek...
Harika olmaz mıydı?
“Tarihte olmuş mu ki böyle bir birliktelik, bugün düşünülebilsin?” sorusunu soranlar kısmen haklı elbette. Bir yönüyle en eski sınırlarımız İran'la olduğuna göre, tarih boyunca aramızda çıkmış ihtilâfları belli bir zamanda dondurmasını bilmişiz demek ki... Bu olumlu bir puan...
Geçmişte farklı bir 'rekabet' hissiyle çekişip durmuşuz; hep birimizin diğerini köklü bir değişime boyun eğdireceği beklentisiyle... Olmamış, olamamış... Bugün ise durum farklı. İran da Türkiye de ötekinin varlığını tehdit etmiyor. Daha açık yazayım: İran'da köklü bir rejim değişikliği Türkiye'nin, Türkiye'de rejimin farklı bir zemine taşınacak olması da İran'ın işine gelmez.
İki ülke için en yüksek fayda birbirinden farklı rejimlere sahip olmalarında. Farklılığa rağmen birlikte işbirliği yapmanın, iş becermenin yollarını ararsa bulur her iki ülke de...
Zor gibi görünse de zor değil. Aşırılıklarını törpülemiş yaklaşımlara sahip bir birliktelik halinde, önce bölgenin sonra da dünyanın dengelerini olumlu değiştirmeyi başarabilecek iki ülkenin sırt sırta vermesinden söz ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.